Ayşe Yıldırım
O dilekçe nerede?
Tek başına tutulduğu sözüm ona karantinada kötü, yıkık dökük, pis bir hücrede plastik bir sandalyede ölü bulunmuştu 44 yaşındaki Mustafa Kabakçıoğlu, tahliyesine 4 ay kala.
Aslında 29 Ağustos’ta ölmüştü. Ama öldüğünü, nasıl öldüğünü, nasıl bir hücrede tutulduğunu ancak 48 gün sonra ortaya çıkan o fotoğraflar sayesinde öğrendik.
Komiser yardımcısıyken 26 Temmuz 2016’da tutuklanmıştı. 1 Eylül 2016’da çıkan ilk KHK ile ihraç edilmişti. Hakkındaki suçlamalar arasında 2013 yılında Kimse Yok mu? derneğine yaptığı 5 TL’lik yardım ve Dijitürk aboneliğini iptal ettirmesi vardı.
Dört yıldır Gümüşhane E Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalıyordu. Cezaevine girdiğinde astım ve yüksek tansiyon hastasıydı. 2017 yılında cezaevindeyken şeker hastası olduğu da ortaya çıkmıştı.
"Ama"sız, "fakat"sız tüm hak ihlallerinin peşine düşen HDP Kocaeli Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu, Kabakçıoğlu’nun ölümünün de peşine düştü. Yaşadığı hak ihlallerini, ihmalleri ve ölümündeki şüpheleri tek tek anlattı.
8 kişilik koğuşta 13 kişi kalıyorlardı. Nefes almakta hatta hareket etmekte zorlandığını yazmıştı günlüğüne.
Sağlığı gün geçtikçe bozuluyordu. Kontrollerini yaptıramıyordu.
Sık sık hastanelik oluyordu, hastaneye giderken hak ihlalleri yaşıyordu.
Gergerlioğlu, onun günlüklerinden bazı bölümleri okuyordu dün. Kendi parasıyla aldığı battaniye ve yastık koğuştaki aramada elinden alınmıştı. Günlüğüne şöyle yazmıştı Kabakçıoğlu:
"Bu nasıl iş? Zulüm, zulüm, zulüm. Bu da yetmez aramadan sonra aynı memur koğuş kapısını açıyor ve tekrar bizi tehdit ediyor."
Gergerlioğlu, "şüpheli bir ölüm var karşımızda" diyor.
Kabakçıoğlu’nun son 9 günde neler yaşadığını Gergerlioğlu’nun anlatımından özetleyelim:
- 20 Ağustos günü iyice sağlığı bozuluyor Kabakçıoğlu’nun, hastaneye gitmek istediğini söylüyor. Ama hastaneye götürülmüyor. Koğuşuna da geri götürülmüyor. Covid önlemleri kapsamında 14 günlük karantina için o tek kişilik hücreye götürülüyor. Oysa dışarı çıkmamış, hastaneye gitmemiş, Covid testi bile yapılmamış.
-Cezaevi yetkilileri, ailesine ilk olarak 20 Ağustos’ta hastaneye gittiğini söylüyor. Sonra ağız değiştiriyor ve "20 Ağustos’ta hastaneye gitmedi, ambulansa bindikten sonra fikir değiştirdi, koğuşuna döndü" diyor.
- 24 Ağustos’ta yine hastaneye gitmek istediğini söylüyor Kabakçıoğlu. Ve yine hastaneye gidemiyor. Durumu oldukça kötü olmasına rağmen o hücreye geri götürülüyor.
- 27 Ağustos’ta tamamen kötüleşiyor ve doktora bir dilekçe yazıyor. Diyor ki; "Sayın Hocam vermiş olduğunuz ilaçları devamlı olarak kullandım ama ilaçların yan etki yaptığını düşünüyorum, özellikle sol ağzımda, sol bacağında şişmeler var ve konuşma sıkıntısı yaşıyorum ve uyuşukluk yaşıyorum, kolumda uyuşukluk yaşıyorum, bel altı uyuşukluğu yaşıyorum, bel altı hiçbir şekilde çalışmıyor."
Revir doktoru kendisini görüyor ve dilekçesinin altına şu notu düşüyor: "Dahiliye sevkini yaptım, ileri tetkikler ile değerlendirilmesi gerektiği konsültasyon için sevkinin olması gerektiğini düşünüyorum, muhakkak hastaneye gitsin."
Ama yine hastaneye götürülmüyor. Cezaevi yönetimi Kabakçıoğlu‘nun ambulansa bindirildiğini iddia ediyor. Bu yönde hazırlanan bir tutanak dosyaya konmuş.
Ancak dosyada Kabakçıoğlu’nun hastaneye gitmekten vazgeçtiğine dair bir dilekçesi ya da buna dair bir imzası yok.
"Burası son derece kapalı bir halde" diyor Gergerlioğlu. Ve "aslında yoğun bakımda olması gereken" Kabakçıoğlu’nun tek kişilik hücrede tutulmaya devam edilmesini "skandal" olarak nitelendiriyor.
Kabakçıoğlu’nun ölümünün ardından ailesinin açıklama beklediği Gümüşhane Cumhuriyet Başsavcılığı ise ancak o fotoğraflar basına ve sosyal medyaya düşünce açıklama yapıyor.
Savcılığa göre Kabakçıoğlu, "tüm ihtiyaçlarını karşılayabileceği bahçesi bulunan yaklaşık 50 metre karelik" odada karantinaya alınmış. Hani şu fotoğraflarını gördüğümüz odadan söz ediyor!
Ve yine savcılığa göre Kabakçıoğlu kendi isteğiyle dilekçe vererek hastaneye gitmek istemediğini bildirmiş.
Hani, Gergerlioğlu’nun "ortada yok, dosyada yok" dediği dilekçe.
9 gün içersinde üç kez hastaneye gitmek istemiş Kabakçıoğlu ama hiç birisinde de gidememiş. Cezaevi yönetimi de savcılık da her defasında kendi isteğiyle vazgeçtiğini iddia ediyor.
Peki gerçek buysa o dilekçeler nerede?
Ortada pek çok şüphe, ihmal ve karanlık nokta varken savcılığın ise daha önemli bir işi var: O fotoğrafları basına ve sosyal medyaya ‘sızdıranlar’ın peşine düşmek.
Niye mi?
"Bu tip haberlerin kasıtlı ve marjinal gruplar tarafından toplumda infial yaratmak amacıyla yapıldığını" değerlendiriyorlarmış…
Tıpkı cezaevinde gördüğü işkence sonrası geçirdiği kalp krizi sonucu ölen KHK’lı öğretmen Gökhan Açıkkollu’nun ölümünün ardından savcılığın yaptığı açıklama gibi.
Anımsadınız mı?
İstanbul’da evinden gözaltına alınmıştı Açıkkollu. Şeker hastasıydı. Gözaltında kaldığı 13 gün boyunca işkence gördü. Kafası duvarlara vuruldu, kaburgaları kırıldı, coplu işkenceye maruz kaldı. İki kez şeker komasına girdi. Ve 13. gün 5 kişi kaldıkları 6 metrekarelik hücrede gördüğü işkenceye dayanamayarak kalp krizi geçirerek öldü. Ölümünün ardından ailesinin polislere teslim ettiği 100 insülin iğnesinden sadece 4’ünün kullanıldığı ortaya çıktı. İlaçları bile yapılmamıştı.
Yetmedi, Adli Tıp Kurumu’nda cenazenin hainler mezarlığına gömülmesi şartıyla verileceği söylendi. Aile cenezisini kendi imkanlarıyla Adli Tıp’tan aldı ve memleketi Konya’ya götürdü. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ‘hainlerin namazı kılınmayacak‘ şeklindeki talimatı nedeniyle cami imamı cenaze namazını kıldırmadı.
Yargılanmamıştı, işkence dışında sorgusu bile yapılmamıştı. Ölümünden bir buçuk yıl sonra pardon denilerek göreve iade kararı eşine tebliğ edildi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Açıkkollu’nun gözaltında işkence sonucu öldüğünü, ailesinin yanında olacaklarını söyleyince İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yazılı bir açıklama yaptı:
"Gökhan Açıkkollu isimli kişinin ‘işkence sebebi ile öldüğüne‘ ilişkin tüm iddialar örgütsel propaganda amaçlı olup gerçeği yansıtmamaktadır."
(Kısa bir ara. Yakında buluşmak üzere)