Murat Aksoy
Öcalan’ın mektubundan YSK kararına
Herkesin gözü YSK’nın İstanbul için vereceği karardaydı.
YSK dün aldığı kararla seçimin yenilenmesine karar verdi. Gerekçeli kararı tam bilmesek de belli ki AK Parti ve MHP’nin seçim iptali için yaptığı başvuruyu haklı bulmuş.
Oysa bugüne kadar hukuki olarak ortaya çıkan tüm maddi gerçekler, seçimin iptalinin imkânsızlığı yönündeydi.
Mesela "Seçim sonucunu değiştirebilecek 41.132 kısıtlı seçmen var" olduğu iddia edildi.
YSK araştırdı. Sonuç, kısıtlı seçmen sayısı sadece 766.
Bu da seçim sonucunu değiştirmeye yetmiyor.
Ve bir başka iddia "sandık kurullarında kamu görevlisi olmayan 19.623 kişi görev aldı" iddiası.
YSK bunları araştırdı. Sonuç bunların büyük bir kısmı devlet memuru. Olmayanlar ise PTT, Kamu Bankaları, Ticaret ve Sanayi Odası, Noterler Birliği Türk Telekom çalışanları ve devlet okullarında çalışan ücretli öğretmenler.
Dahası sadece bu seçimde değil geçmiş seçimlerde de görevlendirme ile aynı işi yapmışlar.
Ama gelen bilgiler, iptal gerekçesinin bu olduğu yönünde. YSK’nın kararını; sandık kurulu başkan ve üyelerinin kanunun açık hükmüne rağmen kamu görevlisi olmaması nedeniyle aldığı ifade ediliyor.
CEVAP BEKLEYEN SORULAR
Bu gerekçe, birden çok soruyu gündeme taşıyor.
- Türkiye genelinde bu durumda oluşmuş sandık sayısı kaçtır?
- Bu karar diğer iller için bir emsal oluşturur mu?
- Bu karar neden sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi için gerekçe oluşturmaktadır?
- Bahsedilen kumpas aynı zarfa konulan oy pusulalarında sadece büyükşehir için mi kurulmuştur?
Bu gibi soruları çoğaltmak mümkün.
Ama sorular ne kadar çoğaltılırsa çoğaltılsın hiçbirinin hukuki bir cevabı olamayacak. Çünkü, YSK’nın aldığı karar hukuki değil siyasi.
Elbette hukukun kılıf olarak kullanıldığı bir siyasi karar.
Sandıklarda yapılan oy sayımında alınmayan sonuç, YSK kararı ile alınmış oluyor. Sahada kazanılmayan başkanlık seçimi masa başında alınan kararla yenilenecek.
KAYBEDEN TÜRKİYE OLUYOR
YSK almış olduğu bu kararla kendi kurumsal kimliğine ve saygınlığına zarar vermiş ve tam kanunsuzluk örneği sergilemiştir.
Alınan bu kararı hukukla açıklamak da mümkün değildir. Bu karar, hukuki gerekçelerle alınmış siyasi bir karardır.
Bu karar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir süre önce temenni olarak ifade ettiği "kızgın demiri soğutma" ya da "Türkiye İttifakı" açılımlarının tam tersi yönünde atılmış bir karardır.
Bu kararının Türk demokrasisine olduğu kadar Türk ekonomisine de, siyasete de olumsuz yansımaları olacaktır. Bunu zaman içinde daha iyi yaşayacağız.
Bu kararla kaybeden tüm Türkiye olmuştur.
HEDEF KAZANMAK AMA NASIL?
Kuşkusuz bu kararın alınmasını isteyenler, yapılacak yeni seçimde kazanmak için de her şeyi yapacaklar.
Aldıkları oyu korumak kadar sandığa gitmeyen kendi seçmenlerini sandığa götürmek ve kuşkusuz diğer partilerden de oy almak isteyeceklerdir.
Özellikle de HDP’li ve Kürt seçmenlerden.
İşte YSK kararının açıklandığı dün, 8 yıl sonra avukatların Abdullah Öcalan ile görüşmesine izin verildi. Öcalan adına yapılan açıklamada Suriye Kürtlerine yönelik olarak Türkiye’nin hassasiyetlerine dikkat edin mesajı ile açlık grevlerinin tehlikeli noktaya gelmemesi gerektiği ifade edildi.
Kabul edelim ki, bu iki açıklama Öcalan tarafından yapılmış olsa da, iktidarın hedeflerine ve yaklaşımına daha yakındır. Bu açıklamada Kürt sorununun çözülmesi için hiçbir adım, ışık yoktur.
1 Ekim 2014’de o zaman yazdığım bir yazının başlığı şöyle idi; "AK Parti, Öcalan'ı sigorta mı görüyor?"
Çözüm sürecinin tıkandığı dönemde yazılan o yazıda; "Bölgede tarih bu kadar hızlanmışken, hükümetin çözüm süreci konusundaki ayak diretmesinin, bir anlamda kendine olan güvenin arkasında yatan ne olabilir?" sorusunu sormuş ve cevabını da; "Bu sorunun en güçlü cevabı, Öcalan’ın son tahlilde tutuklu bir mahkûm olması olabilir. Hükümetin İmralı’daki görüşmelerin tıkandığı her noktada bu halin devreye girdiğine kuşku yoktur." şeklinde vermiştim.
Belli ki, iktidar/devlet Öcalan ile yeni bir süreç başlatma ve Kürtlerin mesela İstanbul seçiminde, muhalefet adayını desteklemelerini değil de en azından seçimi boykot etmelerini hedefliyor olabilir. Bunun için Öcalan’ın "tutuklu mahkûm" olması bir kez daha devreye sokulmuş görünmektedir.
Ama Kürtlerin de, Kürt siyasi hareketinin de unutmaması gereken şudur ki, Kürt sorunun çözülmesi ancak demokrasi ve hukukla mümkündür. Ve YSK kararı şunu bir kez daha göstermiştir ki, ülkede demokrasi de hukuk da bir kez daha rafa kaldırılmıştır. Buna ülkenin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi de dahildir. Öcalan, hükümlü mahkûm olduğu sürece de sözlerinin, demokrasi ve hukuk getirme imkânı yoktur.
UMUDUN SÜRMESİ İÇİN
Türkiye’de 31 Mart akşamı bir umut doğdu. İktidar bu umuttan rahatsız oldu. Ve o umudun en parlak ışığı olan İstanbul’u söndürmek istiyor. Seçimi bunun için iptal etti.
Ama o ışık muhtemelen 23 Haziran’da yapılacak seçimde daha güçlü biçimde yeniden yanacak görünüyor. Seçim yenilense de kazanan değişmeyecek. Çünkü bu kez tarih, Ekrem İmamoğlu’ndan yana.
31 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’na oy verenler verdikleri oyun karşılığını hizmet olarak alacaklarını fazlasıyla gördüler. Bunun için daha örgütlü, daha sistematik ve daha çok çalışarak bunu gösterecekler görünüyor.
Görünen o ki, kazanana kadar sayımda elde edilemeyen kazanana kadar seçimde de elde edilemeyecek.