Onlar, ‘Toprak suya doydu’ der, Siz onu ‘Türkiye’de sel vakaları 20 yılda 10 kat arttı’ diye okuyun

Ölen öldüğüyle kalırken, evi, işyeri kullanılamaz hale gelen de selin bıraktığı enkazla ortada kaldı.

Temmuz ayında Artvin ve Trabzon’da, ağustos ayında da Giresun’da aşırı yağışların sel felaketine dönüşmesinin, can ve mal kayıplarının yaşanmasının ardından, meseleyle ilgili ilgisiz herkes bu konuyu konuştu. 

Üç dört gün bilemediniz bir hafta gündem oldu, AKP’li üç bakan afet bölgesine gidip siyasi şovlarını yaptı, herkes "ah, vah" ettikten AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli, selin nedenini "toprağın suya doğmuş olmasına" bağlayarak, altın vuruşu yaptı. 

Uzmanların yıllardır dikkat çektiği üzere ne çarpık kentleşmeyle, ne dere yataklarının daraltılarak yapılaşmaya açılmasıyla, ne ormansızlaşma ve madencilik faaliyetleriyle ne de özellikle Karadeniz’in derelerini boğan HES’lerle ilgili en ufak bir özeleştiri yapılmadan "toprak suya doğdu, böyle oldu" denilerek konu geçiştirildi. 

Ölen öldüğüyle kalırken, evi, işyeri kullanılamaz hale gelen de selin bıraktığı enkazla ortada kaldı. 

Özeleştiri yapılmadığı gibi ne iklim kriziyle mücadele kararlılığından, ne bir emisyon azaltım hedefinden, ne de Paris İklim Anlaşması’nın onaylanmamış olmasından bahseden olmadı. 

Sel vakaları neden artıyor? 

Kentler neden bu kadar kırılgan? 

Daha dirençli olmalarını sağlamak için ne yapıyoruz?

Neden iklim kriziyle mücadele edemiyoruz?

Elbette yukarıda saydığımız sebepler kentlerin sellere, su taşkınlarına yönelik kırılganlıklarını artırıyor. Ancak, onlardan daha belirgin, daha temelde yatan sebebin iklim krizi olduğunu kabul etmeliyiz. 

Kamusal sorumluluğu olan insanlara, "yağmur yağdı, böyle oldu" kolaycılığına kaçmalarına ve sorumsuzca davranmalarına izin veremeyiz. 

Biz bunları sorgulamak, hesap vermelerini sağlamak zorundayız.

İklim krizi, yaşadığımız gezegendeki en sınıfsal eşitsizliklerin üzerinde yükseliyor. Zengini ve yoksulu aynı oranda etkilemiyor, etkilemeyecek de… 

Bu teknolojik gelişmelerle üstesinden gelinebilecek, mühendislik çözümlerine bırakılacak bir mesele değil. 

Sınıfsal eşitsizliklere bir de iklim krizinin getireceği yükleri eklemek istemiyorsak, iklim adaletini konuşmaya hızla başlamalıyız.  

Doğa kaynaklı afetler sonucunda, can ve mal kayıplarının yanı sıra milyonlarca insan yer değiştirmek zorunda kalıyor. Bunun ülke ekonomilerine getirdiği zarar çok yüksek miktarlarda. Doğa kaynaklı afetlerin büyük bölümünü meteorolojik afetler oluşturuyor. 

Orman yangınları, kuraklık, çölleşme, göl ve deniz suyu seviyesindeki yükselmeler, çığ ve seller, hava şartları ile çok yakından ilişkili olan doğa kaynaklı afetler olarak sayılabilir. 

Yağışlar, şiddetli yerel fırtınalar, tropikal fırtınalar, fırtına kabarması, şiddetli kış şartları, kırağı, don ise hava şartları tarafından doğrudan oluşturulan afetler.

Meteorolojik şartlarla doğrudan ve dolaylı olarak ilişkili olan doğa kaynaklı afetlerin tümü, meteorolojik afetler veya meteorolojik karakterli doğa kaynaklı afet olarak adlandırılıyor. 

Türkiye’nin meteorolojik karakterli doğal afetler istatistiği, iklim krizi kaynaklı olarak aşırı hava olaylarının sıklığının ve şiddetinin nasıl bir değişim etkisi gösterdiği devletin kayıtlarında var. 

Bunların okumasının doğru yapılarak, ulusal ve bölgesel iklim eylem planlarının hızla devreye alınması gerekli.

Tarım ve Orman Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün "2019 Yılı Meteorolojik Afetler Değerlendirmesi" raporunda Türkiye’nin 1990’lardan sonra özellikle 2000’lerle birlikte afet analizleri geniş şekilde ele alınmış.

Meteoroloji Genel Müdürü Volkan Mutlu Coşkun, raporun önsözünde, "Ülkemizde özellikle son yıllarda, değişen iklim koşullarının da etkisi ile meteorolojik afetlerin oluşum sayıları, etkili oldukları süre ve şiddetlerinin arttığı, daha önce sık görülmeyen bazı afet türlerinin daha fazla meydana gelmeye başladığı görülmektedir. Akdeniz havzasında yer alan ülkemizde meteorolojik afetlerin sayısı her geçen yıl artmaktadır. Meteoroloji Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre; 2019 yılında ülkemizde en fazla şiddetli yağış/sel, fırtına ve dolu afeti görülmüştür" ifadelerine yer vererek, meseleyi gayet net açıklamış.

Raporda, aşırı yağış ve seller 1990 yılında 50’den daha az 30-35 civarındayken, 2019’da 332 adet şiddetli yağış/sel afeti rapor edilmiş. Bu yaklaşık 20 yılda Türkiye’de sel afeti görülme sıklığının 10 kattan fazla arttığına işaret ediyor. 

pastedGraphic.png

Raporda, hangi önemli tespit ve analizlerin yer aldığını rapordan alıntılayarak devam edelim:

  • 2019 yılında Türkiye’nin farklı kesimlerini farklı ölçülerde etkileyen meteorolojik afetler yaşandı. Türkiye’de, 2019 yılı içerisinde toplam 936 meteorolojik karakterli doğa kaynaklı afet rapor edildi. Uzun yıllar dağılımına bakıldığında 2019 yılı içerisinde meydana gelen meteorolojik afet sayısı 1940-2019 periyodu içerisindeki en yüksek değere ulaştı.
  • Türkiye’de özellikle 2000’li yıllardan sonra meteorolojik afetlerin oluşum sayılarında belirgin bir artış görülüyor.
  • 2019 yılında gözlenen ve Türkiye’yi etkileyen meteorolojik karakterli doğa kaynaklı afetler içinde, şiddetli yağış/sel (yüzde 36), fırtına (yüzde 27), dolu afeti (yüzde 18) görülme sayılarıyla ilk üçte yer aldı. 
  • Türkiye’de 2019 yılı içinde en fazla meydana gelen meteorolojik karakterli doğa kaynaklı afet şiddetli yağış/sel olayıdır. 2019 yılı içerisinde toplam 332 adet şiddetli yağış/sel afeti rapor edildi. 
  • 2000’li yıllardan itibaren sel olaylarında artışlar görülüyor. Son 10 yılda her yıl yaklaşık 100 ve daha fazla sayıda sel olayı gerçekleşti. 2019 yılı 1940 yılından bu zamana kadar sel afetinin en fazla görüldüğü yıl oldu. 
  • 2019 yılında şiddetli yağış ve sel afeti en fazla haziran ayında meydana geldi. Haziran ayında meydana gelen sel olayının oranı yüzde 42. Sel afetinin en fazla görüldüğü ikinci ay yüzde 13 görülme oranı ile ocak ayı. Diğer yaz ayları olan temmuz ve ağustos aylarında şiddetli yağış ve sel afeti oranı toplam yüzde 18.
  • İkinci sırada 257 olay ile fırtına afeti yer aldı. Fırtına ve sel afeti, geçen yıl Türkiye’nin büyük bir kısmında görüldü. 
  • 2019 yılında 167 dolu afeti meydana geldi, dolu görülen afetler içerisinde üçüncü sırada yer aldı. Dolu afetinin en fazla görüldüğü iller Mersin, Ordu, Eskişehir, Karabük, Antalya, Burdur ve Kastamonu oldu.
  • 2019 yılında meteorolojik afetler en fazla yaz mevsiminde, ikinci olarak da kış mevsiminde meydana geldi. 2019 yılında meteorolojik afetler en fazla haziran ayında görüldü. Şiddetli yağış/sel afeti en fazla haziran ayında, fırtına afeti en fazla ocak ayında, dolu afeti en fazla haziran ayında meydana geldi. 
  • Meteoroloji Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre, 2019 yılında meteorolojik afetler en fazla Antalya, Mersin, Balıkesir, Ordu, ve Muğla, illerinde yaşandı.
  • Türkiye’de 2019 yılında meydana gelen sel olayının mevsimsel dağılımı değerlendirildiğinde, en fazla sel olayı yaz mevsiminde gerçekleşti. Yaz mevsiminde meydana gelen sel olayı 200’dür. 2019 yılındaki sel olaylarının yüzde 59’u yaz mevsiminde yaşandı.

pastedGraphic_1.png

Bu verilere ek olarak, bir parantez açarak Türkiye’nin yağış değerlendirmesine de bakmak gerekli.

  • Türkiye yıllık ortalama alansal yağış miktarı 574 mm’dir. Uzun yıllar değerlendirmelerine göre Türkiye’de en yüksek yağışlar Doğu Karadeniz Bölgesi Rize ve Artvin kıyılarında 1600 mm üzerinde gerçekleşirken, en düşük yağışlar İç Anadolu’nun orta kesimleri ile Şanlıurfa ve Iğdır çevrelerinde gözleniyor.
  • Türkiye 2019 yılında ortalama 585,1 mm yağış aldı. Yağışlar uzun yıllar normali civarında, 2018 yılı yağışlarının ise yüzde 11,2 altında gerçekleşti.
  • Türkiye geneli yıllık alansal yağışları, 2013 ve 2017 yılları haricinde 2009 yılından beri normallerinin üzerinde gerçekleşiyor. 2008 yılı 1981 yılından günümüze kadar görülen en kurak yıl oldu.
  • 2019 yılında Türkiye geneli alansal yağışlar ocak, nisan, haziran, temmuz, ağustos ve aralık aylarında normallerinin üzerinde gerçekleşirken, en yüksek yağış 110 mm ile ocak, en düşük yağış 16 mm ile eylül ayında meydana geldi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Cengiz Arşivi