Özgürlükçülükten yatırımcılığa

Merkez sağ, sağ, muhafazakar demokrat iktidarlar hep özgürlükçü bir söylemle iktidara geliyorlar; bir süre sonra özgürlükçü söylemin yerini demokrasi ve hukuk dışı bir ortamda yatırımcı söylem alıyor. Menderes-Demirel-Özal serisi Erdoğan'la devam ediyor.

Çok partili demokrasiye geçtiğimiz 1950’den günümüze iktidara gelen merkez sağ, sağ, muhafazakar partiler hep benzer bir kaderi paylaştılar.

Bugün gündeme getireceğim konunun nedenlerini ben de çok net bilemiyorum ama ilginç bir tekrar söz konusu sanki, adeta bir “déjà vu” yaşıyoruz 73 senedir.

Bu merkez sağ, sağ, muhafazakar demokrat iktidarlar hep çok özgürlükçü bir söylemle iktidara taşıyorlar kendilerini, bir süre sonra bu özgürlükçü söylem tamamen terse dönüyor ve bu özgürlükçü söylemin yerini demokrasi ve hukuk dışı bir ortamda yatırımcı bir söylem alıyor.

Yanlış anlaşılmasın, yatırımcı bir zihniyete neden karşı çıkayım, yatırım büyüme demektir, iyidir ama neden özgürlükçü bir siyasal ortamla beraber olamıyor, anlamakta zorlanıyorum, oysa sürdürülebilir bir yatırım ortamının olmaz ise olmazı özgürlükçü bir hukuktur, tam da bu nedenden zaten özgürlükçü söylemi unutan, terk eden iktidarlar döneminde yatırımcılık da devam edemiyor.

Yarın 14 Mayıs 2023 tarihinde çok önemli bir çifte seçim yaşayacağız.

Tam 73 sene önce de 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti “Yeter söz milletindir” gibi Türkiye siyasi hayatının önemli bir sloganı ile iktidara geldi, çok büyük bir yanlıştır, çok kötü bir olaydır, maalesef 27 Mayıs 1960 askeri darbesiyle iktidardan fiilen gitti.

Yukarıda “fiilen gitti” ifadesini kullandım çünkü demokratik hukuk devleti anlamında 6-7 Eylül olayları ile, Tan matbaası olayı ile, tahkikat komisyonları ile daha önce de gitmişlerdi.

“Dörtlü takrir” ile kurulan, “Yeter söz milletindir” diye iktidara gelen bir siyasal parti neden bir süre sonra “tahkikat komisyonları” kurar, anlamakta zorlanıyor insan ama bu arada da DP döneminin en büyük yatırımı Ereğli Demir Çelik Fabrikası 1960’da açılıyor.

Süleyman Demirel ve Adalet Partisi iktidara o çok ünlü ve muhteşem “Sokaklar yürümekle aşınmaz” sözüyle geldi, Demirel barajlar kralı olarak anılmaya başlandı ama siyasi kariyerinin bir noktasında Susurluk olayları için “Devlet bir parça rutin dışına çıkmış” diyebildi.

Yükseköğretimlerine türbanlarıyla devam etmek isteyen genç kadınlara da “Türbanla üniversiteye gitmek istiyorlarsa Suudi Arabistan’a gitsinler” de diyebilmiş idi.

“Şeffaf karakol” vadeden Demirel ile Susurluk’a rutinden biraz sapma diyen aynı Demirel.

Demirel’in de siyasi yaşamını izlediğinizde söyleminde “Yürümekle sokaklar aşınmaz” ve benzeri ifadeler azaldıkça barajlar kralı efsanesi daha yukarlara çıkmaya başlıyor.

Hem “duvarları camdan şeffaf karakol” vaatleri hem de baraj yapımı neden acaba beraber gidemiyorlar?

Devletin içinde birilerine teslimiyet arttıkça özgürlükçü söylemi yatırım vaatleri ile mi ikame etmeye çalışıyorlar.

Durum Mehmet Altan’ın tam da “Ankaralılaşmak” dediği şey anlaşılan.

Turgut Özal dört akımı üç temel özgürlük (girişim özgürlüğü, ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü) ortamında birleştirmek için iktidara geldi ama giderken SS diye hatırlanan sürgün ve sansür kararnamelerini çıkardı.

Bu arada üç temel özgürlük vaadi tedricen gerilerken yatırımlar da artış gösterdi.

Muhtemelen yine bir ikame hikayesi.

ERDOĞAN DA GÖRMÜYOR

Bu serinin en büyük örneği de Erdoğan dönemi.

Hatırlarsınız, ne güzeldi “Üstünlerin hukuk değil, hukukun üstünlüğü” sözü ama artık bu sözü hiç duyuyor musunuz?

Anlaşılan Erdoğan döneminde de hukukun üstünlüğü yerini üstünlerin hukukuna bırakırken duble yollar, köprüler, otoyollar hukukun üstünlüğünün bıraktığı boşluğu doldurmaya çalışıyor.

Ama, anlamadığım bir nokta var bu tuhaf hikayede.

Erdoğan ve çevresi bu seriyi, özgürlüklerin bay bay dediği boşluğu, yetersiz kaynaklarla yapılan yatırımların (enflasyon) doldurmaya çalıştığı Menderes-Demirel-Özal serisini hiç görmüyorlar mı?

Onlar gittiler, Erdoğan da gidecek çok büyük ihtimalle.

Yakın tarihte bir yatırım merakı var.

Ama bir büyük hata ile birlikte var.

Yatırım merakı iyi de özgürlüklerin yere çakıldığı yerlerde yatırımların olamayacağını anlaşılan hiç görmemişler eskiler, Erdoğan da görmüyor.


Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi