Eser Karakaş
Prof. Şahap Kavcıoğlu: En yeni Merkez Bankası Başkanı
Prof. Şahap Kavcıoğlu’nu tanımıyorum, ismini ilk kez Merkez Bankası Başkanlığına atandığı zaman duydum, bu benim eksikliğim de olabilir, Yeni Şafak’ta köşe yazarlığı yaptığını da bilmiyordum doğal olarak.
Atama gecesi sonrası Prof. Şahap Kavcıoğlu’nun Yeni Şafak yazılarına bir göz attım ve bazı yazılarından (üç yazı) "kopyala-yapıştır" alıntılarımla ve kendi küçük yorumlarımla bugünkü yazımı oluşturuyorum.
1-18 Haziran 2019-İstanbul seçimlerinin önemi (Kavcıoğlu, Yeni Şafak)
İstanbul’un sahip olduklarını ve yapılan yatırımların özelliklerini anlatmakla bitiremeyiz. Ancak, bunların devamı için düşünmemiz gereken çok şey var. Mesela yaklaşan İstanbul seçimleri.
23 Haziran’dan sonra bu şehri yönetecek İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 70 bin çalışanı ile ekonomik olarak çok güçlü bir belediye. 30 tane büyük şirketi var. Şirketlerinden beş tanesi Türkiye’nin en büyük 500 şirketi arasında. Örneğin, İGDAŞ, Türkiye’nin en büyük 29’uncu şirketi konumunda.
Dünyanın gıpta ile izlediği bu mega kentte, gerçekleştirilen projelerin ve yatırımların sürmesi için birinci şart istikrarın devamlılığıdır. İkinci şart ise; istikrarı, ehil kişilerin vizyonuyla birleştirmektir. Hepimiz bu duyarlılıkla üzerimize düşeni yaptığımızda, Fatih’in emaneti olan İstanbul 23 Haziran’dan sonra Daha Güzel Olacak.
E.K. : İlk alıntım siyasi boyutu ağır basan bir alıntı ve bu alıntı Merkez Bankası yeni başkanının siyasi öngörüsünün ihtişamını ve 31 Mart yerel seçimlerinin İstanbul’da iptali rezaleti karşısında bir profesör olarak tutumunu gösteriyor.
2- 2 Mart 2021-Merkez Bankası rezervleri neden vardır? (Kavcıoğlu, Yeni Şafak)
Kısaca ihtiyaç olduğunda rezervler kullanılmayacaksa ne zaman kullanılacak? Kovid-19 başlayınca Mart 2020’de bütün dünya ekonomileri durdu, çalışamaz hale geldi, üretimler aksadı, işsizlik arttı, fiyatlama davranışı anormalleşti, talep düştüğü halde kurlar spekülatif ataklarla yükseltilmeye çalışıldı. Eğer rezervler böyle zamanlarda kullanılmasaydı, USD/TL kuru ne olurdu? Enflasyon ya da faizler kaça yükselirdi?
2020’de Kovid-19’a rağmen dünyanın Çin hariç tamamında ekonomiler küçülürken, Türkiye ekonomisi %1,8 oranında büyüdüyse, rezervlerin yerinde ve zamanında yani lazım olduğu gün geldiğinde kullanılmasındandır.
E.K. : Evet, Merkez Bankası’nın 130 milyar doları neden ve kime sattığı gerçekten belli değildir ama son Merkez Bankası guvernör karanlık operasyonunun sonuçları bellidir, kur düzeyinin geldiği yer de bellidir.
İşin çok ilginç tarafı da Prof. Kavcıoğlu’nun bu önemli göreve gelmesi ile selefi Naci Ağbal’ın bu 128 milyar doların kullanımı ile ilgili açtığı soruşturma iddiası ilişkisidir (Ali Babacan); bu iddia doğru ise bakalım Kavcıoğlu bu soruşturmanın devamına izin verecek midir?
9 Şubat 2021- Enflasyon, faiz ve kur ilişkisi (Kavcıoğlu, Yeni Şafak)
Diğer taraftan atılan adımlarla kurun bir miktar dizginlendiğini görüyoruz. Fakat kurda elde edilen bu kazanımların, ne kadarı faiz artırımı kaynaklıdır? Parasal genişleme etkisiyle başlayan süreçte maliye politikasından ziyade faizin tercih edilmesinin bedeli ne? Nereye kadar kullanılmalıydı? İşte yine şok halinde atılacak faiz adımının fazlasının bizi nereye götüreceğini iyi tahlil etmek lazım.
Artık tüm kesimlerinin alışılagelmiş politikalardan vazgeçerek, daha yapısal çözümler üzerinde uzlaşması gerekiyor. Dünyada negatif faiz söz konusu iken bu ülkenin önemli ekonomi yazarlarının, bankacılarının, iş kuruluşu temsilcilerinin yüksek faizde istikrar aramaları gerçekten üzücü bir durum.
Öne sürdükleri tezlere bakıyorsunuz hep aynı şeyler. Örneğin; Türkiye’nin hukuk ve adalette sorunu bulunduğu, itibar ve güven sorunu olduğu, şeffaflık sorunu olduğu, insan hakları, düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü gibi sorunlarının bulunduğu. Bunun yanında uluslararası ilişkilerimizin sıkıntılı olduğunu, bütün komşularımızla, AB ve ABD ile aramızda sorunlar yaşadığımızı hatta Rusya ile özellikle Suriye ve Libya’dan dolayı sıkıntılarımızın bulunduğunu belirttiler.
Ayrıca, bütçe açığı, dış borçların yüksekliği, enflasyon, cari açık, döviz ve altın rezervlerinin yetersizliği gibi sorunların varlığından bahsettiler.
Bu sorunların giderilmeden ülkemize sıcak para veya doğrudan yatırım olarak para gelmesinin zor olacağını yazıp çizdiler. Hatta bu sorunlar çözülmeden faiz artırılsa da kurun düşmeyeceğini iddia ettiler.
Öncelikle, yukarıdaki sorunlar bugünkü dünyada çoğu ülkenin yaşadığı ve içinde bulundukları sorunlardır. Ama bu ülkelerde yüksek faiz yok hatta negatif faiz var. Ayrıca bu ülkelere sermaye akışında da sorun yok.
Dolayısıyla, Merkez Bankası’nın yüksek faiz politikasında ısrar etmemesi gerekir. Dünyada faizler sıfıra yakınken bizde faiz artışına gitmek ekonomik sorunları çözmeyecektir. Aksine, ilerleyen dönemlerde sorunları daha da derinleştirecektir. Çünkü, faiz artışları dolaylı olarak enflasyonun artmasına yol açacaktır.Dünyada likiditenin bol olduğu dönemlerde Türkiye yıllarca yüksek faiz düşük kur politikası uyguladı. Sıcak para yatırıma değil yüksek faize geldi. Sıcak para ülkeden çıkarken de düşük kurdan TL’den dövize dönüp ülkeden çıktılar. Yüksek faiz düşük kur politikasından kaybeden hep ülkemiz oldu.
Türkiye tasarruf eksiği olan bir ülke konumunda ve ülkemizde milli geliri artırmak için yapacağınız yatırımlar için sermaye en önemli girdi. Üreticinin yüksek faizle aldığı para üretim maliyetlerini artıracaktır. Dolayısıyla faiz artışını değil üretimi artıracak, girdi maliyetlerini düşürecek kararları teşvik etmek gerekir. Yoksa maliyet enflasyonu ile başlayan süreç talep enflasyonuna o kanaldan da tekrar faizlere yansıyacak. Bu arada enflasyonun kuru tetiklemesi, artan kurun da tekrar enflasyonu tetiklemesi şu anki kazanımları tersine çevirebilecektir. Ayrıca, bir yerden sonra faizlerin de ne kadar artırılırsa artırılsın sonuçsuz kalmasını sağlayacak.
E.K. : Son alıntım daha geniş, doğrudan enflasyon, faiz, kur ilişkisi üzerine bir yazısı Prof. Kavcıoğlu’nun; konuyu sunumu, bir ekonomi profesörü için ilginç, her türlü makroiktisat kuramına aykırı ama Erdoğan’ın faiz-enflasyon kuramına daha uygun bir enflasyon-faiz-kur değerlendirmesi.
Bu son alıntıyı uzun tuttum, arzu ederseniz bilgisayarınızda ya da yazıyı basarak saklayınız, bakalım zaman Prof. Kavcıoğlu’nun bu iddiasını ne kadar doğrulayacak?
Ancak, bu son alıntı Kavcıoğlu’nun İstanbul seçimleri alıntımın gösterdiği öngörü beceriksizliğinin Merkez Bankası görevine atanmak için bir beceriye de dönüştüğünü göstermiyor değil.
Bu son alıntının en gırgır ifadesi de Prof. Kavcıoğlu’nun şu sözleri: Öne sürdükleri tezlere bakıyorsunuz hep aynı şeyler. Örneğin; Türkiye’nin hukuk ve adalette sorunu bulunduğu, itibar ve güven sorunu olduğu, şeffaflık sorunu olduğu, insan hakları, düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü gibi sorunlarının bulunduğu.
Halt etmişler Prof. Kavcıoğlu, hiç Türkiye’de hukuk ve adalet sorunu olur mu, hiç şeffaflık sorunu olur mu, hiç düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü sorunu olur mu?
Bunları söyleyenler kesinlikle 5. Kol ajanları, vatan hainleridir.