İşxan Miroyev
Rusya gücün yolunu seçiyor
Moskova Batı’nın boş itiraz ve uyarılarına kulak asmamaya başladı ki bunların gerçekte bir politik gücü de yok. Halen, Batı’da iktidarda olan politik elitlerin yapabildikleri tek şey agresif bir retoriktir.
İşxan MİROYEV
Rusya’nın son birkaç aylık dış politikasını analiz ettiğimiz zaman giderek daha fazla güç yöntemini kullanma yolunda ilerlediğini görüyoruz.
2014-2016 yılları arasında yaşanan değişliklerin en büyük belirleyici unsurları Ukrayna ve Suriye oldu. İlki Rusya’nın askeri-stratejik güçlenmesini belirledi, ikincisi hibrid savaşları çerçevesinde yaşadığı gelişmeler. Sadece stratejik olmayıp taktiksel boyutta da Rusya’nın dış politikası giderek daha fazla sertleşiyor, bu da güçlülüğün belirtisi olmakta ve giderek daha fazla gözükmekte.
Birincisi, bu yeni politikanın en belirgin örneği Lugansk Halk Cumhuriyeti (LHC) ve Donetsk Halk Cumhuriyeti (DHC) sakinlerinin pasaport ve farklı belgelerinin Rusya’da kabulüne ilişkin karar.
Bu da Rusya’nın Ukrayna’ya ilişkin diplomatik cephesinde atağa geçtiğini gösteriyor. Son üç yılda Batı Rusya’yı Minsk anlaşmasının gerekenlerini yerine getirmemekle şantaj ediyordu, sanki Rusya bu çatışmanın taraftarı imiş gibi. Ve Rusya devlet başkanının kararında deniyor ki –ta ki Ukrayna’nın Donetsk ve Lugansk bölgelerindeki sorun Minsk anlaşmaları çerçevesinde politik çözüme kavuşana dek LHC ve DHC nin dokümanları Rusya’da kabul görecekler.
Bu kararla Moskova şunu gösterdi: Bundan sonra Batı’nın Minsk-2 anlaşmasının gereklerini yerine getirmesinde Rusya’ya nasıl bir sorumluluğu yüklediği umurlarında bile değil. Moskova Kiev yönetimini ve Batı’yı gerçekleşmiş bir olguyla yüz yüze bıraktı.
Son bir hafta içinde Ukrayna’da yaşananlar bu ülkenin nasıl bir kargaşaya doğru gittiğini ve bir de Rusya’nın Ukrayna’daki iç çatışmaya ilişkin tavrının sertleştiğini gösterdi.
Büyük ihtimale ilerideki süreçte LHC ve DHC temelinde o bölgede yeni bir Rus devlet yapılanması gelişebilir ve Rusya’nın Ukrayna vatandaşlığı olanlara karşı vize uygulanmasına gidilebilir. Böylelikle Rusya’da çalışan Ukraynalılar giderek çalışma sahasının dışına çıkartılacak ve tekrardan Rusya’da çalışabilmeleri ancak LHC ve DHC vatandaşlığını kabul etmekle mümkün olacak. Ukrayna devlet yapılanmasını yok etmek için farklı endirekt girişimler de olacak. Batı ise ancak bin birinci defa uyarı yapmaktan başka bir şey yapamaz halde olacak. Tabi ki bunda direkt olarak Trump faktörü ile Fransa ve Almanya’daki seçim faktörü de etkisini gösterecek. Belki de bu ülkelerin elitleri Ukrayna’ya ilişkin daha aktif bir pozisyon almak isterler ama gerçek şudur ki Avrupa’nın bunu yapacak ne askeri ne politik ne de ekonomik gücü var. Avrupa kendi iç sorunlarını halledemeyecek duruma gelmiş, nasıl 40 milyonluk Rusya’nın denetim alanında olan ve iç savaşla parçalanan bir ülkeye müdahale edebilsin ki.
İkincisi, diğer bir uzun zamandır devam eden ve önemli olan bir çelişki ise Minsk yönetimiyle olan çelişkidir. Her zaman olduğu gibi, 2016 başında da Minsk yine geleneksel olan Rusya’yla gaz savaşını başlattı ve bunu başlatırken ABD’de Hillary Clinton’un iktidara geleceğini düşünüyordu. Bunun Moskovalı ortağını tekrar ona ödeme yapmak zorunda bırakacağını düşünüyordu. Ama bu olmadı, Trump kazandı. Buna karşı olarak Moskova da çıtayı yükseltince bu Minsk için beklenmedik bir gelişme oldu ve Minsk çelişkiyi siyasi alana taşıdı. Bu büyük bir hataya dönüştü. Daha önceleri Lukaşenko’ya farklı yaklaşımlar gösteren Rusya politik eliti bu sefer, özelikle 7 saatlik basın açıklamasından sonra -ki bu açıklama 2014 yılındaki Ukrayna’da yapılan yeni Banderovculuğu anımsatıyordu- ona karşı tavır aldı. Tabi ki Minsk yönetiminin bu sorunu halletmesi için hala zamanı var. Ama ilişkiler bir daha eski seviyeye dönmez artık. Moskova tarihten bu yana Rus dünyasının bir parçası olan bir bölgede (ister Belarus ister başka) bir özel derebeylik istemez ki bu Rusya’nın gelişimi önünde engel olsun. Bu oluşumun Rusya’nın dünyadaki yeni jeopolitik konuma zarar vermesi ve harcamaktan başka bir faydasının olmaması ve ortak hazineye hiç bir gelir getirmemesine izin vermeyecek. Esas alan başka bir şeydir. Bir yılık çatışmanın sonucunda, Lukaşenko Moskova’nın güvenini kaybetmekle kalmayıp, Moskova’yla olan ilişkilerdeki tekeli de kaybetti.
Bu çelişki nasıl biterse bitsin, Moskova Belarusya’daki farklı siyasi güçlerle de çalışmaya başladı. Bunun böyle olacağına ilişkin çok fazla belirti vardı.
Üçüncü bir husus ise Rusya’nın dış politikadaki yeni trendi. Moskova’da yapılan Devlet Duma’sının başkanı Vyaçeslav Volodi’nin ‘Almanya için alternatif’ partisinin lideri Frauke Petri ile olan görüşmesidir. Bu delegasyon Moskova hükümetinin davetlisi olarak, Almanya bölgeleriyle işbirliği programının gerçekleştirilmesi çerçevesinde Rusya’ya davet edilmişti. Görüşmeler esnasında bölge parlamentolar arasında işbirliği, partiler arasındaki işbirliği ve gençlik hareketlerinin arasındaki işbirliği konuları tartışıldı. Görüşmelere ayrıca Duma başkan yardımcısı Petr Tolstoi ve RLDP parti başkanı Vladimir Jirinovski, Duma’nın uluslararası ilişkiler komite başkanı Leonid Slutski, Duma Enerji Komitesi Başkanı, Almanya parlamentosu milletvekilleriyle ilişkiler grup başkanı Pavel Zavalni de katıldılar. Uzmanlara göre bu ilişkiler sadece Rus-Alman ilişkileri açısından kalmayıp Batı’yla olan politikamız açısından da önemlidir. Bu gelişmenin devrimciliği nedir? Şudur ki bu parti şu an Almanya’da üçüncü sıradadır, ki resmi Alman basını bu partiyi ultra radikal olarak lanse etmeye çalışmaktadır ve bu parti açık bir biçimde Moskova’da Rusya parlamentosunun yönetimiyle ilişkilenmektedir. Bu da Angela Merkel’e açık bir sinyaldir: Rusya Almanya’daki iktidarın değişimine yatırım yapmaktadır.
Dördüncüsü, Rusya savunma bakanı Sergei Şoigu gelecek sene Kuril adalarının savunması için dört yeni ordu birimini (division) oluşturacaklarını açıkladı. Bu politik adım Japonya’yla varılan anlaşmalar çerçevesinde Rusya’dan beklenenden çok farklıdır. Uzmanlara göre ‘Rusya’nın dış politikası giderek daha fazla tavizsiz ve kararlı olmaktadır. Önceleri Rusya Japonya’yla diyalogu beklemekteydi, şimdi ise bu beklentiler tükendi. Biz net adımlara geçtik. Kuril adalarındaki askeri varlığımız, bir çırpıda, Japonya’nın sanal ‘kuzey topraklarını’ gerçek Rusya topraklarına dönüştürüyor ve bu topraklar çeşitli dört ordu birlikleri (division) tarafından savunmaya alınmaktadır ki bunlardan bir tanesi direkt olarak en ücra adaya yerleştirilecek.’
Gördüğümüz gibi Moskova her dört yönde yani Batı, Doğu, Güney ve BDT pozisyonunu birden sertleştirdi ve eski ‘ortaklarla’ boş diyalog beklentilerinden ki bu uzun zaman ona kaybettirdi, kendi ulusal-devlet çıkarlarını gerçekleştirmeye geçti. Şu an Rusya’nın kendi gündemini ve kararlarını herkese dayatmaya yönelik her türlü imkanları ve olanakları var ki bunlar her şeyden önce Rusya’nın çıkarlarına.
Moskova Batı’nın boş itiraz ve uyarılarına kulak asmamaya başladı ki bunların gerçekte bir politik gücü yok. Halen, Batı’da iktidarda olan politik elitlerin şu an yapabildikleri tek şey agresif bir retoriktir.
Eğer Trump iktidarı kendi eline almayıp, akrabalarını dinlemeye devam ederse, bu Rusya’nın işine gelen bir şey olacak, çünkü böyle devam ederse Trump yönetimindeki ABD dış politikada bir tane akıllı adım atamayacak. Bundan dolayı, en az iki yıl ya da daha fazla, Rusya’nın kendi jeopolitik etki alanını ciddi boyutta genişletme imkanı olacak.