Armağan Kargılı
S-400 ile salça olur mu?
24 Haziran cumhurbaşkanlığı seçimlerinden 2 gün önce Guardian gazetesi yazarı Simon Tisdall, "15 yıl önce iktidara gelen Erdoğan, mahallenin kabadayı çocuğu olmaktan çıkıp jeostratejik bir tehdide dönüştü" diye yazmış ve eklemişti: Erdoğan hem Türkiye hem de dünya için tehdit". Bu yorumu yaparken, Türkiye’nin Rus yapımı S-400 anlaşmasını da hatırlatmadan geçmemişti.
O günlerde S-400’ler için bir anlaşmadan söz ediliyordu. Ancak, S-400’lerin Türkiye’ye konuşlandırılıp konuşlandırılamayacağı henüz bir muammaydı.
S-400 çalışmaları Sovyetler Birliği döneminde başlasa da projenin ancak 2007 yılında üretimi tamamlanmış. 1979 yılında Sovyetler Birliği tarafından üretilen S-300’lerin geliştirilmiş modeli olarak tanımlanıyor. BBC Türkçe’nin konuyla ilgili bir araştırma haberinde S-400 teknolojisinin yüzde 70 - 80'inin bir önceki model olan S-300'den alındığı belirtiliyor. Füze depolama sandıkları, fırlatma rampaları ve radarlar bunlar arasında sayılıyor.
Benim de pek anlamadığım, silah ve silahlanma karşıtı olarak açıkçası anlamak da istemediğim bu ayrıntılara girmemin bir nedeni var.
S-300, Yunanistan, Slovakya, Bulgaristan gibi bazı NATO üyesi ülkeler ile İsrail’de bile var. S-400 ise Rusya’nın kendi toprakları dışında, Baltık denizindeki kendisine bağlı özerk bölge Kaliningrad’da, Suriye’deki kendi üssü Tartus’ta, arka bahçesi diye gördüğü Belarus’ta ve bir de Çin’de var.
Rusya’yı yakından izleyen bir gazeteci arkadaşım daha yıllar önce, "Rusya S-500 üretmeden yani S-400’leri ıskartaya çıkarmadan bu sistemin kullanımına izin vermez" demişti. Bunun gerekçesini de "elindeki en güçlü füze savunma sistemine ilişkin sırları kimseyle paylaşmaz" diye açıklamıştı.
Bunun ilk istisnası Çin oldu. Rus TASS ajansı’na göre, Çin’e S-400 teslimatı Mayıs 2018’de başlamıştı ve Çin tarafından ilk deneme, 2018 Aralığında TASS’a göre "başarıyla gerçekleştirilmişti".
Bazı uzmanlar, "başarılı" denilen bu denemelere kuşkuyla yaklaşıyorlar.
Onların ilk gerekçesi şu:
Deneme haberi Çin haber ajansları değil Rus haber ajansları tarafından dünyaya duyuruldu.
İkinci gerekçe daha az spekülatif.
Rusya’nın S-400 füze savunma sisteminin ileri bir sistem olduğunda çoğu kaynak hemfikir. Ancak ABD’nin Lockheed Martin yapımı ve Türkiye’nin yanısıra İngiltere, Avustralya, İtalya, Norveç, Hollanda, İsrail, Japonya, Güney Kore ile Belçika’nın da içinde olduğu bir proje sonucu üretilen F-35’ler karşısında ne kadar etkili olacağı henüz bilinmiyor. F-35’lerin görünmezlik özelliği karşısında S-400’lerin ne etkili olup olmayacağı hala muamma. Çünkü F-35 ve benzeri jetlerin görünmezlik özelliklerini kullanmalarına ancak savaş hali durumunda izin var. Dolayısıyla henüz Rus füze savunma sistemleri tarafından test edilmemiş bu özellik.
İşte asıl kıyamet de zaten bu noktada kopuyor. O nedenle ABD, "S-400’ün varsa F-35 alamazsın, görünmezlik sırlarımızı Rusya’ya veremezsin" diyor. NATO’nun da Türkiye’nin S-400 almasına karşı çıkışı bundan. "Biz sırlarımızı Rusya’ya kaptırmayız" diyorlar. Türkiye’yi NATO’dan atmakla, ABD’nin müttefiki değil rakibi olan ülkeler sınıfına sokmakla ve ambargolarla tehdit ediyorlar.
Hani insanın içinden ne yararlı şeymiş şu S-400, gelse de bu NATO belasından kurtulsak demek geliyor. Ama gerçek öyle değil, NATO’dan atılmanın karşısında dayatılan formül, Rusya’nın jandarması olmak. Kırk katır mı kırk satır mı hesabı.
Şimdi ABD karşıtlığıyla övünen bazıları, ballandıra ballandıra S-400 reklamına başladılar. AKP ve Erdoğan muhalifliğinden prim yapan FOX TV’nin haberlerine baksanız S-400’lerin ilk parti teslimatı ne cesur, ne muhteşem bir ders olmuş hem Batı’ya hem ABD’ye. Ana muhalefet partisinden gelen yorumlar da FOX TV ayarında. Bir hamaset ki görme gitsin.
Kabadayı siyaset, hâlâ prim yapıyor ülkede.
Oysa ki gerçek şu; Türkiye, domates satamadığı Rusya’dan 2.5 milyar dolarlık füze savunma sistemi alıyor.
"Kime karşı?" sorusu ise tartışmalı. Bu sorunun yanıtı, teslimatın zamanlamasında belki de.
Evet, uzunca bir süredir S-400’ler ha geldi ha gelecek diye bir rivayet ortada dolaşıyordu.
Ama ne Rusya ne de Türkiye tarafından net bir tarih veriliyordu. ABD’nin Türkiye Büyükelçisi John Bass’ın Ekim 2017’de Türkiye’den ayrılmasından beri bu göreve atama yapılmamıştı. Atamanın yapılacağı haberi, Osaka’daki G-20 zirvesinde Trump tarafından Erdoğan’a verildi. Trump’ın adayı David Michael Satterfield’dı. Satterfield, ABD Senatosu’nun da onayını aldı ve S-400’lerin ilk parti teslimatının yapıldığı 11 Temmuz tarihinde Ankara’ya geldi. Dindar ve kindar medya, David Michael Satterfield’a karşı henüz görevine bile başlamadan açık bir savaş başlattı. Suriye’deki Kürdistan Özerk Bölgesi Yönetimi PYD ve askeri kolu YPG’ye destek veren sözlerinin yanı sıra Satterfield’ın bir başka özelliği bu kesimi ciddi şekilde endişelendirmişti. Yapılan yorumlarda, Satterfield’ın Mısır’da İhvancı Muhammed Mursi hükümetine karşı General Sisi’nin darbesi sırasında Mısır Büyükelçiliği’nde maslahatgüzar olarak görev yaptığı hatırlatılıyor, darbeden sonra Sisi yönetimini ilk tanıyan ülkelerden birisinin ABD olduğu vurgusu da ihmal edilmiyordu.
S-400’lerin Ankara’ya yerleştirileceği yorumunu yapan gazeteci, yorumcu ya da uzman sayısı hiç de az değildi. Bu yorumu yapanların ortak görüşü de S-400’ler gelirse ülkeyi değil Saray’ı koruyacaktı. İlk partinin Ankara’ya indirilmesi bu iddiaları doğrular nitelikte.
NATO üyesi ülkelerle arasında saldırmazlık paktı bulunan Türkiye, Rus yapımı füze savunma sistemi ile kendisini Rusya’dan korumayı amaçlamıyor olsa gerek.
Yazının başında açıklamaya çalıştığım noktaya şimdi geleceğim. S-400’lerin yüzde 70-80’inin S-300’lerle aynı olduğu noktasına yani.
Şu anda Türkiye’ye teslim edilen parçalar, muhtemelen bu parçalardan bazıları. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar bile S-400 teslimatının tamamlanacağına henüz inanmamış ki, "Belirlediğimiz kriterler çerçevesinde tedarik faaliyetlerimizi başlattığımızı söylemiştim. Şu anda yine Patriot konusunda da görüşmelerimiz devam etmektedir. Bu kriterlere uyum sağlandığı sürece tabii ki ihtiyacımız olan uzun menzilli bölge hava ve füze savunma sistemi olarak Patriotların tedarikini de değerlendiriyoruz" açıklaması yapıyor.
Aksi halde Türkiye, S-400 anlaşması nedeniyle 1.25 milyar dolar ödeme yaptığı F-35 projesinden çıkarılmışken Patriot rüyası nasıl görür insan?
Ha bir de ABD’nin ambargo tehditlerine karşı "alsak da saklarız, kullanmayız" diyenler var. "Turşu kurar, çeyizimize saklarız, hatta üstüne dantel örer bir köşeye koyarız" tweet’leri boşuna değil yani.
İşsizlik rekor kırmışken, işçiye 60 liralık zam düşünülürken, enflasyon oranı tehdit ve korkutmacalara rağmen yüzde 20’ye dayanmışken, döviz almış başını gidiyorken, çeyizlik S-400’lere 2.5 milyar dolar, alınıp ülkeye getirilemeyen F-35’lere 1.25 milyar dolar ödemek nasıl bir kabadayılıktır ve nasıl yıkımlara yol açacak hep birlikte göreceğiz.
Ben hala, S-400’ün tamamı Türkiye’ye gelse bile sistemin çalışır hale getirilmesine izin verilmeyeceğini düşünenlerdenim. Rusya, bu sistemi ıskartaya çıkarmadan bir NATO üyesinin kullanımına açar mı? Eğer Putin de Türkiye’nin hem F-35 hem de S-400’e birlikte sahip olabileceği ve böylelikle F-35’in görünmezlik özelliğini çalma düşü görmüyorsa, ya da bu düşü Trump’la paylaşmıyorsa…
O bile desteklediği iktidar sahiplerinin bir gün yıkılacağı gerçeğinin farkında olsa gerek.
Türkiye’nin ne S-400’ü ne F35’i olsun. Tamamen silahtan arındırılmış bir ülke ya da öyle bir dünyanın parçası olma düşü de bizim ütopyamız.
Kimbilir belki bir gün, S-400’lerin ilk partisinden, ikinci partisinden, -muhtemelen son partisinden değil ama- Türkiye’nin Rusya’ya satamadığı domatesleri çorba, salça ya da reçel yapan birisi çıkar da bu kadar para, kavga boşa gitmemiş olur.