Şampiyon Beşiktaş

Şampiyon Beşiktaş demek istedim. Kartal gibi uçmak istedim.

Hayatım roman diyen insan, yaşamadığı bela, çekmediği sıkıntı, tatmadığı acı, görmediği çile, yemediği kazık kalmadı anlamında der. Hayatındaki badireleri manşet atar gibi ortaya döker bu iki kelimelik cümleyle. Hayatımızın roman olduğunun farkına yeni yeni varıyoruz yurdum insanı olarak. Yeşilçam filmlerinde geçen, bu kadarı da olmaz denilen senaryoyu hep beraber oynuyoruz artık. Bu denli iftira, bu denli kötülük, bu denli entrika başka nerede olabilir ki? Bir parça konuşan insanın hayatı kabusa dönüyorsa, insanlar açlıktan sürünüyorsa, intiharlar, tecavüzler, kadın cinayetleri, şiddet durmaksızın artıyorsa bunun başka bir izahı olamaz.

Artı Gerçek’e yazmaya başladığımdan beri, dilim döndüğünce kültür sanat içinde olmaya özen gösterdim. Çünkü günlük siyaset ve yaşananların ortasına biraz şiir, biraz roman, biraz öykü, biraz sinema, biraz tiyatro, biraz umut serpmeye çalıştım. Umarım bir parça da olsa kalplere dokunan bir etkileşim yaratmışımdır bu sürede.

Aklın, nesnel gerçekliğin devre dışı kaldığı bu zaman diliminde insan neden söz etse, ömrü tek günlük olan bir gündemden söz etmiş oluyor. Ertesi gün yine tek günlük bir gündem, daha ertesi gün, daha daha ertesi gün devam ediyor günlük sözler. İsimler bile bir günlük. Bir daha anımsanmıyor ve geldikleri gibi tedavülden kayboluyorlar. Kültür Sanat insanları, kültür sanata dahil olan konular ise asla eskimiyor, yüzlerce yıl sonra bile onların söyledikleri konuşuluyor.

Şampiyonluklar bile sezonluk. Bir yıl sonra kimse bir önceki yılın şampiyonluğundan söz etmiyor. Spor endüstrisinin kapitalizme entegre olmasının, işlerin parayla dönmesinin sonucudur bu tuhaflık. Kulüpler şirketleştikçe, kâr devreye girince, sporun ahengi kapitalizme teslim oldu. Mahalle aralarından sporcu yetişmesi tarihe karışıyor. Çünkü mahalleler ve top oynanacak alanlar yok. Çünkü her kulübün bir okulu var artık. Oralara taşınıyor yoksul çocukların düşleri. Bunun böyle olması insanların futbol sevgisini azaltmıyor yine de.

Cumartesi günü Süper Lig’de dananın kuyruğu koptu ve şampiyonluk Beşiktaş’ın oldu. Öncesinde de kadın futbol takımı şampiyon olmuştu. Beşiktaş’a gönül verenler sevindi, diğer takımların taraftarları üzüldü. Herkes durduğu yerden takımının sevincini paylaştı. O an kimse futbol endüstrisinin içindeki durum itibariyle yaşamadı yaşamak istediklerini. Çocukluklarından gelen gönül verdikleri renklerin aşkıyla, dededen, babadan, anneden gelen taraftarlık sevgisiyle, bir de kuşatılmışlığı, kapanmayı bir an olsa da unutmak için yaşadılar coşkularını. Ertesi gün hayat normal akışına döndü zaten. Kimsenin ilelebet yaşayacağı bir mutluluk da değil. Bu tip mutluluklar anlıktır ve geçer gider. Ancak yaşanılan en güzel mutluluklardandır. Kimse tuttuğu takımı ideolojik duruş ya da dünya görüşüne sıkıştırmıyor. Kimse tuttuğu takımın içinde bulunduğu endüstriyel çarkın işleyişine ortak olmuyor. Burada bir parantez açmak isterim. Kadın futbol takımı oyuncularından Arzu Karabulut’un Kürtçe ezgiyle halay coşkusunu sosyal medyada paylaşması en çok izlenen ve paylaşılan video olmuştu. Anlık sevinç ve mutlulukların yarattığı bir güzellik olarak kalbimize düşmüştü.

Futbol dünyada sevilen bir spor dalıdır ve özellikle faşizmin yükseldiği dönemlerde özel olarak desteklenir. Çünkü ne denli çok insanı tribüne yollarsanız, zulmünüzü o kadar rahat yürütürsünüz. Bu işin o tarafıyla ilgili. Örneğin bir şair olarak benim futbol tutkumun olması, tuttuğum bir takımın olması beni o çarkın içine sokmuyor. Benim beynimi esir almıyor. Tam tersine kısa bir süre de olsa keyif alıyorum.

Savaşın tam ortasında, cephede, radyodan dinledikleri bir müziğin sesiyle, tuttukları takımın attığı golü anlatan spikerin sesiyle o anı unutan, mutluluk yaşayan ne çok asker vardır. O an her şeyin durduğu andır. Ne silah sesi, ne düşman gördükleri insanlar, ne de ölüm vardır. Anlık bir mutluluk, anlık bir coşkuyla başka bir yerde olma vardır. Küçük mutluluklardır bunlar ve politik karşılığı olmayan insani bir refleksin yarattığı anlık ateşkestir.

Çocukluğumdan beri Beşiktaş’ı tutarım ve tuttuğum takımın başarısı benim için o an yaşayacağım özel bir mutluluktur. Beşiktaş’ı tutuyorum diye düşüncelerim değişmiyor. Kafam bulanıklaşmıyor. Zulme ortak olmuyorum. Haksızlığa karşı kafamı kuma gömmüyorum. Beni şiirden, okuduğum kitaplardan, haklının yanında olmaktan vaz geçirmiyor futbol tutkum ve Beşiktaş’a gönül vermem. Bu hayatın her alanına yayılan bir tutku paylaşımıdır ve renktir. Sevdiğim bir sanatçının konserinde bağırmam, ona eşlik etmem gibidir. Siyah Beyaz bir renge sarılıp huzurla uyumak gibidir. Çarşı gibi bir sıcaklık, dayanışma ve yürek bütünlüğü içinde olmaktır. İsyan da etmektir çok şeye.

Bugün böyle bir yazı yazmak istedim. Şampiyon Beşiktaş demek istedim. Kartal gibi uçmak istedim. Stadyumlarda katledilen Şilili devrimcileri ve Victor Jara’yı unutmadan, Metin Kurt’un sendikal mücadelesini unutmadan, Sócrates’in diktatörlüğe başkaldırısını unutmadan, Metin Oktay’ın üç fidanın idamlarının durdurulması için attığı imzayı unutmadan, tribünleri saran ırkçı sloganları unutmadan, bütün takımların muhalif seyirci gruplarını unutmadan, hele Çarşı’nın Van üşüyor, biz de üşüyoruz dediği anı unutmadan…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi