Ali Duran Topuz
‘Özgürlük istemek suçsa bu suça ben de ortağım’
Hicri (İzgören) abê içindir bu yazı, hani iki yüzden fazla kişiyle beraber gözaltında tutulan şair.
Pazartesilerin yoğundur tutuklama trafiği
“Adı geçen şahısları aldık amirim”
Hicri İzgören ilk defa gözaltına alınmıyor, ilk 1981’de (hani Mehmet Uçum’un da kullandığı deyimle) “12 Eylül faşizmi” iş başındayken alınmıştı.
Daha tüysüz bir çocukken dilim dağlandı
Yasaklarla korumaya alındı bütün düşlerim
Öyle garip zamanlar ki 12 Eylül’e faşizm diyenler o faşist generaller ne yapıyorsa onu yapıyorlar. Sadece o zamanlar “sürgün” vardı ve generaller Hicri İzgören’i de sürgün etmişti, şimdi sürgün yok, şükür mü etsek keşke olsa mı desek bilemedim. Belediye başkanlarını görevden almak da generallerin sevdiği işti, yani seçmenin iradesini ve seçilenin hakkını yok saymak. Dahası onların yapamadıklarını da keşfedip yapıyorlar.
Savcıdan önce iddianame yazıyor Salı
“Yardım ve yataklık eden hainler yakalandı”
Gözaltında çok kişi var sen niye mevzuya sadece Hicri abêden girdin denilecek, doğru (KHK’li) akademisyen ve yazar Abdurrahman Aydın gibi, şahane karikatürist Doğan Güzel gibi kıymetli avukat Şiyar Rışvanoğlu gibi, insan hakları aktivisti Nimet Tanrıkulu gibi birçok kişi alındı, yine tam da 12 Eylül günlerine yakışır bir hoşlanmadığın kim varsa topla operasyonuyla. Bugün bir fark yine de, her şeyi aynı torbaya koyma farkı, yasaları da öyle gözaltı usulleri de.
Gündemde ilave tedbirler var, infaz bildirileri
Ecelimi bir hamaylı gibi boynumda taşıyorum
Potansiyel suçluyum, yasa da ceza da benim
Hicri abêyi öne aldım çünkü operasyonları yapan heyetin en başındaki kişi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakırlı şair Ahmed Arif’in şiiriyle rakiplerine meydan okudu son grup toplantısında. Bir Diyarbakırlı şaire yaslanarak nutuk kurarken adı Diyarbakır ile özdeşleşmiş (Urfa doğumlu) bir şairi gözaltına almak ancak “Cumhur İttifakı”nın inşasını sürdürdüğü yeni rejimde yakışık alır bir iş gibi görünür. Üstelik Erdoğan’ın okuduğu (Anadolu adlı) şiirde sadece İskender’e değil, şahlara ve sultanlara da şiir diliyle posta koyan şair Cumhur ittifakı mensuplarının değil, onların nazlı seher sabah uykularını bölüp aldığı Hicri İzgören ve beraberindekilerin yanındadır.
Masallarımız aynı düşlerimiz bir
Aynı ateşin yaktığı ağıtlardan geliyoruz
Kentin en uzak köşeleri
Hüznün ele verecek seni
Öyle mahzun bakma çocuk
"Devletin ve milletin bekası" zedelenir
Lakin, şiiri Erdoğan’a yakıştıramayanların ne Hicri İzgören’den ne de arkadaşlarından söz ettiğini işittik, “Hem açılım diyorlar hem de operasyon yapıyorlar” ezberlerini saymazsak. Mesela 30 yılda fazla hapiste tutulan İlhan Sami Çomak (ne iyi ki) tahliye edildiğinde sevinç kervanına katılıyor görünen şairler, yazarlar, çizerler filan (elbette olması gerektiği gibi sözünü sakınmayanlara selam olsun) demedi ki yahu Hicri İzgören’den ne istiyorsunuz. Aslına bakılırsa bu tür operasyonların böyle rahatça yapılmasının arkasında yatan sebeplerden biri de bu sessizliğin kendisidir; 12 Eylül’den bakiye bir sessizlik. Yukarıda bugün sürgün yok dedik, aslında var insanları kendi içlerindeki yalnızlığa sürüyorlar bugün, işte Osman Kavala orada, hem tutuklu hem de kendi yalnızlığına sürgün, adı anılsa da kerhen anılıyor gibi çoğu zaman.
Herkesin biraz "faili" olduğu
"Meçhul" bir cinayetim şimdi
Erdoğan’ın sıfatlarından biri de “Şiir okuyan adam”dır, ne var ki Hicri İzgören konusunda sessiz kalanlar sadece Erdoğan’a Ahmed Arif’i yakıştıramayanlar değil, yakıştıranların da çıtı çıkmadı. Sözüm ona şiir severler, yeri gelir Bahçeli’nin murisi evveli Alparslan Türkeş gibi Nazım Hikmet şiiri bile okurlar, onlardan hiçbiri demedi ki şairlere zulmetmek hayır getirecek işlerden değildir. Elbette anlaşılmaz değil, çünkü bu iktidar heyeti mensupları ve mücavir saha sakinleri adaletten ayrılmama emrini Rabbena diyerek değil hep bana diyerek okuyorlar.
Hava su ve toprak kirlendi artık
Tuz ve ekmeğe karışıyor yüksek gerilim
Yeryüzünün bütün koordinatları
Barınacak bir yer arıyor
Bir “süreç” var, besbelli bir şeyler hazırlanıyor, “barış” deniliyor, “bin yıllık kardeşlik” deniliyor, Öcalan’ı parlamentoda konuşmaya davet edecek siyasal cesaret sergileniyor, fakat bir şeyden hiç haber yok: Özgürlük. Elbette bir barış ihtimali varsa, çok küçük de olsa o ihtimale sarılmak elzemdir. Murat Sabuncu bugün çok güzel yazdı:
“Elbette iktidarın bir yandan barış-birlikte yaşam için arayışları öte yanda kayyımdan tutuklamalara yaşanan sertlik görüntüleri ‘yeni bir mühendislik-algı çabası mı’ şüphesini haklı olarak düşündürüyor. Ama barış için girilen yolda, bu yola girenler dönmeye çalışsa da barışı tesis etmek için çaba göstermek hem kurumsal hem toplumsal muhalefetin görevi.”
Böyle bir çabanın bir ekseni eşitlik inancı ise diğeri özgürlük tutkusu olmaz zorunda. Ahmed Arif senin değil bizim şair demek özgürlükçülük değil, hele gözaltındaki şaire ses çıkarmayanlar, başta ana muhalefet partisi, özgürlükten bahsedince niye inandırıcı olamıyoruz demesin bundan sonra.
Çarşamba boş durur mu kendini ihbar ediyor O da
“Özgürlük istemek suçsa bu suça ben de ortağım”
NOTLAR
1 - Başlık ve bold olarak alıntılanan dizeler, Hicri İzgören’in şiirlerinden alınmıştır. Bilen bilir Hicri abêyi, bilmeyen kitaplarını alsın baksın, neyin gözaltına alındığını daha iyi anlamak isterlerse.
2 - Hukukçu (eski yargıç, yeni avukat, yazar) dostum Orhan Gazi Ertekin, Şiyar Rışvanoğlu hakkında, daha doğrusu babası hakkında önemli bir bilgi paylaştı, buyrun:
“Av. Şiar Rişvanoğlu garip gerekçelerle göz altına alınmış. Şiar aynı zamanda Maraş katliamı ve 12 Eylül döneminde görevini yapan neredeyse tek savcı olan Atilla Rişvanoğlu’nun oğludur. Savcı Rişvanoğlu darbecilere rağmen hukuk dışı gözaltı ve tutuklamalara karşı koymaktan çekinmemiş ve sürgün edilmişti. Aynı dönemde işkencelere katılan savcılar da vardı. 40 yıldan sonra bu kez oğlunun göz altına alınmış olması ne kadar trajik bir durumda olduğumuzu gösteriyor. Bir an önce serbest bırakılmasını bekliyoruz.”