Sırrı Süreyya sen ne ettin?

Türk ile Kürt arasında tercüman oldu, birbirimizi anlama yetimizi kaybettik. Halk bilgeliğiyle dolu nüktedanlığın zevkini tattırdı bize, neşemizi kaybettik. En has yoldaşımızı kaybettik.

Öyle söz mü olur Baboş, öyle söz mü olur? Diyorlar ki Sırrı Süreyya hayatını kaybetti. Öyle söz mü olur?

Sırrı Süreyya hayatını kaybetmedi.

Sırrı Süreyya hiçbir şey kaybetmedi.

Biz kaybettik.

Kürtlerin Kürdistanlı vekilini kaybettik.

Türklerin Türkiyeli vekilini kaybettik.

Ağaçların vekilini kaybettik.

Fotoğrafçı çırağının vesikalık çeken köylünün yüzündeki korkuyu okuyan gözü kaybettik.

Mevsimlik işçiler için çalışan işçi çocuğun yüreğinde biriken sabrı kaybettik.

Maraşlı Kızılbaşlara kıyıldığında isyan etti diye hapse atılan gencin yiğitliğini kaybettik.

Faşist generallerin kurduğu 12 Eylül düzeninde 105 gün işkencede yatan bir yiğit sosyalisti kaybettik. O işkenceden gülüşünü, direnişini kaybetmeden çıkmayı bildi, bu bilmeyi kaybettik.

Yedi yıl hapis yatırıldı, umudunu kaybetmeden çıkmayı bildi, o umudu kaybettik.

O hiçbir şey kaybetmedi. Bir Sırrı’mızı kaybettik.

Film çekti, biz bakan gözümüzü kaybettik.

Şarkı söyledi, ruhumuzun gıdasını kaybettik.

Yazı yazdı, işlek kalemimizi kaybettik.

“Savaş kolay barış zor” dediği için hapis yattı. Vaz geçmedi. Barış için en büyük inadımızı kaybettik.

Seyit Rıza’ya ağladı, ötekini kendi gibi aziz bilen ahlakımızı kaybettik.

İbrahim Kaypakkaya’ya ağladı, halkı için gözünü budaktan sakınmayan direnci kaybettik.

Türk ile Kürt arasında tercüman oldu, birbirimizi anlama yetimizi kaybettik.

Halk bilgeliğiyle dolu nüktedanlığın zevkini tattırdı bize, neşemizi kaybettik.

En has yoldaşımızı kaybettik. En güzel babamızı kaybettik. En tatlı dedemizi kaybettik. En kalender ağabeyimizi kaybettik.

Oysa arkasında saz çaldığı Dilber Ay’ın sözünü tuttu, “Ölmeyesin Sırrı.” Ölmedi. Sır oldu. Sırlandı.

Biz en güzel Sırrı’mızı kaybettik.

Oxir be kekê ezîz. Bila li ser herda gorna te nûr bibarî.