Baskın Oran
Tehlike: Rejim’in gaz pedalı takılı kaldı
Bu tehlike vahim biçimde gündemde. İki açıdan:
1) Anlık durumlar. Çünkü Tek Adam Rejiminin muhalefete/medyaya ve özellikle de Kürtlere baskıları vatandaşın tahammül sınırlarını artık fazlasıyla zorluyor;
2) Yakın gelecek. Çünkü Milli Eğitim sadece okulları ÇEDES aracılığıyla İslamcılaştırmayla yetinmiyor, artık her türlü çağdaş eğitimi engellemeye soyunuyor.
Daha önce yazdıklarımı tekrarlamadan, sadece 15-26 Kasım arasına, yani son bir haftaya bakıyoruz:
***
Birgün’den Timur Soykan’ın Sedat Simavi Ödülü alan “Adaletin çarkı rüşvetle döndü” başlıklı haberi okunamıyor çünkü yayınlandığı gün şikayet gelince içerikten çıkarıldı, yani silindi ve kaldırıldı. Haber, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar’ın Hâkim ve Savcılar Kuruluna gönderdiği ve adliyedeki rüşvet çarkını anlatan mektubu konu ediyordu.
Nasuh Mahruki gibi dört-dörtlük bir sivil toplumcu “yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ve “yargı organlarını aşağılama” gibi klasik gerekçelerle, üstelik "paylaşım içerikleri ve paylaşımın görüntülenme sayıları dikkate alındığında eylemin kamu barışını bozmaya elverişli olduğu..." için tutuklandı.
Boşanma aşamasındaki eşi Senem Kıvrık’ı bıçaklayarak öldüren kocayı Muğla Adliyesine yürüyerek protesto eden kadınlara 2.052’şer TL idari para cezası kesildi.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yasakları kapsamında İstanbul’da bazı metro istasyonları ve hatlar kapatıldı. Valilik, 2 gün boyunca Beyoğlu sınırları içinde tüm eylem ve etkinlikleri yasakladı. Yasağı dinlemeyen 168 kişi gözaltına alındı. 25 Kasım günü kapsamında konuşan CB Erdoğan, "Türkiye bizim hükümetimiz döneminde kadına yönelik şiddet başta olmak üzere, şiddetin her çeşidiyle mücadelede tarihî kazanımlar elde etmiş, ülkemiz çok ileri bir noktaya gelmiştir" dedi.
***
Kürtçe konser iptalleri devam ediyor. Xece’nin Kars konseri de iptal edildi.
DEM Parti ilçe binalarına polis baskınları devam ediyor: Esenyurt binasına yapılan baskın sonucunda ilçe eşbaşkanları “silahlı terör örgütü üyesi olmak” ve “terör örgütü propagandası yapmak”tan tutuklandı.
İstanbul, Diyarbakır, Ankara’nın da aralarında bulunduğu 30 ilde ev baskınları yapıldı ve DİSK’e bağlı Genel-İş Başkanı Remzi Çalışkan ve Mersin Şube Başkanı Kemal Göksoy da dahil 231 kişi gözaltına alındı. Bunlar arasında DEM Partili Kayapınar Belediyesi Eşbaşkanı Cengiz Dündar, DEM Parti Eş Gn. Bşk. Yd. Sevtap Akdağ, İHD kurucularından Nimet Tanrıkulu, MKG Başkanı Roza Metina, TGS Kadın ve LGBTİ Komisyonu üyesi Tuğçe Yılmaz ile 8 gazeteci ve biri 74 yaşındaki bir şair olmak üzere 5 yazar, çevirmen, yönetmen ve karikatürist de bulunuyor. Sabaha karşı yapılan bu polis baskınlarıyla ilgili dosyalara da kısıtlılık getirildi.
Yerine kayyım atanan Hakkari Belediyesi eşbaşkanına “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” ve “Toplantı ve gösteri yürüyüş kanununa muhalefet” suçlarından 9 yıl hapis cezası verildi.
Bir yandan Rejim’in Öcalan ve DEM’le görüşme talepleri sürerken, Öcalan’a yeni bir 6 aylık avukat görüş yasağı getirildi.
Son olarak Dersim ve Ovacık belediyelerine de kayyım atandı.
İstanbul’da 19 yaşındaki bir genç, otomobilinde Abdullah Öcalan’ı övücü” şarkı dinlediği ve şarkıyı medya hesabından yayınladığı için “suç ve suçluyu övmek”ten gözaltına alındı.
Diyarbakır Valiliği Jin, Jiyan, Azadi (Kadın, Yaşam, Özgürlük) sloganını herhangi bir resmî karar göstermeden yasakladı.
Cumhurbaşkanlığı hukuk başdanışmanlarından Mehmet Uçum, “Türkiye’nin bir ‘iç Kürt sorunu’ kalmamıştır. Emperyalizmin Türkiye’ye dayattığı ve Türkiye’yi bölmeyi hedefleyen bir ‘dış Kürt sorunu’ üretilmiştir” dedi.
Erzincan T Tipi Kapalı Cezaevinde hücrede tutulan siyasi mahkum Semih Altun’un cezaevinde kaleme aldığı ve kargoyla ailesine gönderdiği “Basit Bir Demokrasi Örneği” kitabı basıldıktan sonra kendisine yollandı. Fakat kitap “sakıncalı kelimeler” gerekçesiyle kendisine verilmedi. Ayrıca, Altun’un koğuşu basıldı ve daha önce cezaevi idaresi tarafından “okunan” mektup ve yazılarına tekrar incelenmek üzere el konuldu.
***
İlerdeki günlerde bu atmosfer daha da şiddetlenecek ki, MHP Gn. Bşk. Devlet Bahçeli “yeri ve zamanı gelince” kaydıyla şunları söyledi:
"MHP’ye saldırı ortamı açan, taltif ve teşvik eden medya organlarını ve medya patronlarını tek tek not aldığımızı, yeri ve zamanı gelince de burunlarından fitil fitil getireceğimizi, kalabalıkta yapılan itibar suikastlarının tenhada özrünün kabul edilmeyeceğini muhataplarına duyurmak istiyorum."
***
Muhalefete gittikçe artan bu baskılardan sonra, okul kütüphanelerine kitap seçiminde ‘‘milli, manevi, kültürel, ahlaki değerlere uygunluk’’ sınırlaması getirmiş olan Tek Adam Rejiminin “yakın gelecek”i yani küçükleri ve gençleri İslamcılaştırma çabalarına gelelim. Ve orayla bitirelim.
E. İmamoğlu karşısında kaybettiği 31 Mart yerel seçimlerinden önce "İstanbul'a yakışacak hizmetlerle geliyoruz. İstanbul'da kreşi olmayan mahalle kalmayacak. Haftanın 7 günü, 24 saat hizmet verecek kreş uygulamasını başlatacağız" vaadinde bulunmuş olan Murat Kurum’un Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, kreşi olan belediyeler için valiliklere 18 Kasım'da şu talimatı gönderiyor:
Belediyelere bağlı kreş adı altında açılan yerlerde “okul öncesi eğitim yapıldığı” tespit edilmiştir, bu kreşlerin kapatılması ve yeni yerlerin açılmasının önüne geçilmelidir.
İmamoğlu cevap veriyor: “Şu anda açtığımız 100 kreşte 1.500 kişi çalışıyor; yüzde 97'si kadın. Şimdi 20.000 annenin yararlandığı kreşleri 'kapat' diyorsun. Seneye 1.150'yi aşan çocuk kreşe gidecek. 20.000 anne de iş bulacak diyorum. Senin yazın vız gelir, tırıs gider. Hadi gel de kapat. Siz bu yazınızı alın çöpe atın."
Uzayan bu didişme sırasında, AKP’li iki belediyenin anaokulu açtığı ortaya çıkıyor. Ama siyaset bu; herkes her şeyi söylüyor. Önemli olan, Milli Eğitim bakanının olayın aslında neyle ilgili olduğunu izah eden son iki demeci.
Birincisi, TV100’de yayınlanan, 0-3 yaş arası bebelerin bırakıldığı bu kreşler açısından inanılması zor şu sözler: “Kimi belediyelerin kreşlerinde, kreş adı altında yasa dışı olarak sadece okul öncesi eğitim verilmekle kalınmıyor, aynı zamanda çocuklara LGBT propagandası yapılmakta ve eşcinselliği özendirici etkinlikler düzenlenmektedir. Bu durum bizim kırmızı çizgimizdir ve kesinlikle izin verilemez. Gereği yapılacak.”
İkincisi daha zihin açıcı: “Buyurun çok istiyorlarsa okulları bize devretsinler, okullar bizim olsun biz oralarda eğitim ve öğretim vermeye devam edelim.”