Sebastian’ın hatırlattıkları…

Türkiye’de siyaset futbolun içine sızmayı giderek ağırlaştırdıkça sportif başarılardan da uzaklaşıyoruz.

Avrupa’da kalan son 2 Türk takımının grupları belli olduğunda karşısına çıkan rakipler nedeniyle Başakşehir’e şans tanımayanlardandım. Hatta alacağı her puanın ülke puanına sürpriz katkı olacağı kanısındaydım.
Kabul etmem gerekir ki Başakşehir M. United karşısında aldığı galibiyetle beni şaşırttı. Bunun dışındaki skorlar bana son derece normal geldi.

Daha tecrübeli, camiası daha etkili bir Türk takımı olsa ne olurdu? Şu dönem futboluna bakıldığında o da zor ama en azından bazı sürprizler yaşanabilirdi. 

Başakşehir’in yıllarca nasıl destek aldığı herkesin malumu. Başkan Göksel Gümüşdağ’ın adeta hayata tutunma nedeni!
Geçen yıl şampiyon oldular. İyi de bir kadroları vardı. Reklam ve yayın gelirleri dışında gelir yokken ciddi paralarla iyi bir takım oluşturdular yıllarca! Ama Başakşehir öyle bir kulüp ki, düşünün, yolda kaç futbolsevere ‘Başkan Göksel Gümüşdağ dışında eski – yeni bildiğiniz bir yöneticisi  var mı’ diye sorsanız, değme futbolseverler bile boş boş bakarlar.
Yöneticinin tanınması elbette çok önemli olmayabilir ama iş büyüdü mü, yurt dışında Şampiyonlar Ligi gibi en ciddi organizasyonda mücadele veriliyorsa, o camia her türlü etkili olmalı.

Siz de şimdi içinizden ‘Bırak yöneticiyi, acaba kaç gerçek taraftarı var’ diye beni sorguluyorsunuzdur. Haklısınız…

Hadi son bir söz daha diyeyim… Eminim ki Başakşehir yönetiminde görevlendirilmiş yöneticilerin içinde çok ciddi derece Fenerbahçe, Galatasaray veya Beşiktaş taraftarları bile vardır…

Böyle bir çatı altında Şampiyonlar Ligi’nde mücadele verdi Başakşehir. İlk kez gruplara katıldı. Avrupa’nın 3 üst düzey takımının İstanbul’a gelmesini sağladı ama Corona kısıtlamaları nedeniyle boş tribünlere oynadılar.

Siz şimdi ‘Her şey normal olsaydı kaç taraftar giderdi ki’ diye de sorarsınız… 
Şampiyonlar Ligi’ne direk katıldığı için Avrupa’da 6 maç oynayabilen Başakşehir’in tek galbiyetini Manchester United gibi bir deve alması da anı defterine yazılmış oldu…

Son sınavı Paris’te PSG karşısında verdiler. Malum çirkin olay sonrası maç ertelenince, Leipzig - M.United maçından sonra PSG için üst tur garanti olmuştu. Tek soru işareti birinci mi ikinci mi olacaklarıydı. Ağır bir skorla Başakşehir’i 5-1 yenip grubu ilk sırada tamamladılar. 

Ülkede gün geçmesin, saçma bir şey yaşanmasın. Sebastian efendinin çirkin yaklaşımı sonrası maç 1 gün önce ertelenmişti. TFF Başkanı Nihat Özdemir hasta yatağından bir kanala bağlanıp ‘Durum ortaya çıktı, bu çok çirkin bir şey. Ama Başakşehir davasını kazandı, artık çıkıp maçı oynamalı’ demişti, UEFA’dan gelebilecek bir ceza korkusuyla... Aynı Özdemir erteleme gününün sabahında ise yine bir kanala bağlanıp ‘UEFA’nın erteleme kararı son derece doğrudur’ deyiverdi.  

Böylesine çelişkili bir ülkede yaşıyoruz. Dileriz sayın Özdemir bir an önce Corona illetinden kurtulur. Sonrasında ise TFF’nin içine düştüğü durumu değerlendirip yapması gereken tek hareketi yapar!

Türkiye’de siyaset futbolun içine sızmayı giderek ağırlaştırdıkça sportif başarılardan da uzaklaşıyoruz. Başakşehir gibi desteği soru işareti kulüpler arttıkça başarısızlık da artacaktır. Evet, böyle bir grupta Başakşehir’den beklenti kısıtlıydı ama bu kadar da olmamalıydı.  

Gecenin Türkiye adına tek güzel tarafı, yaşanılan çirkin ırkçılık olayı sonrası Fransızlarla kolkola maçın hemen başında verilen tepki görüntüsüydü…

Aslında futbolun, sporun birleştirici özelliği daha çok gündeme gelebilse, bu güzel oyunlar daha da güzelleşir de…
Olmuyor işte!

Ülkeler kendi içlerinde bile birbirlerini başarı uğruna acımasızca parçalıyorlar… Hele de Türkiye’de…
Sebastian efendi çirkinliğiyle hiç olmazsa bazı konuları gündeme getirdi ama çabuk unutulur.
Hele de Türk futbolunda… 
Taktik bile garip değil mi: ‘Vur, kır, parçala, bu maçı kazan!’

Önceki ve Sonraki Yazılar
Deniz Derinsu Arşivi