İnci Hekimoğlu
‘Seçimle gitmez’ demek teslim olmak mı?
Seçim atmosferine girmişiz ki ortalığı anket sonuçları, ekranları anket şirketi sahipleri işgal etmeye başladı.
Hafızasızlığımıza o kadar güveniyorlar ki, önceki seçimlerde rezil olmuş şirketlerin sahipleri bile yüzleri kızarmadan ekranlardan çok bilen pozlarda senaryolar yazıyorlar. Sanırsın her biri siyaset profesörü. Gerçi son 15 yılda çalınmış sorular ve çalınmış tezlerle kariyer yapmış akademisyen dolu ekranlar ya, o da ayrı konu…
Ekranlara algı operasyonu için "başla!" emri gelmiş anlaşılan. Asıl meseleyi gündem dışına itmek üzere suni tartışmalarla kamuoyunu oyalamaya, gündemi çarpıtmaya başladılar.
Tartışmaya mahal bırakmayacak, teşhir olmaktan çekinmeyecek kadar cüretkarca yapılan oy manipülasyonları, YSK müdahaleleri ve türlü çeşit hileyle kazanıldığı iddia edilen referandumu unutturmakta başarılı oldular.
Bu başarıda en büyük pay da, aynı cesaretle refleks gösteremeyen, protesto için sokaklara akmaya başlayan kitlelerin önüne set diken CHP’ye ve protestocuları yönlendirecek, toparlayacak, önderlik edecek gücü ya da vizyonu olmayan sol oluşumlara ait.
Bu cesaretle AKP, YSK’nın bağımsızlığını tamamen kaldırarak, seçim sistemini kendisi için en risksiz hale dönüştürerek, ‘yasal’ kılıf yaratarak seçimlere şimdiden müdahale etti bile.
YSK’daki en önemli değişiklik müşahit sayısını sınırlama ve sandık başkanlarının kamu görevlisi olma şartı idi. Gerek maddeler incelendiğinde gerekse geçmiş seçim deneyimleriyle anlıyoruz ki, ‘kapalı oy, açık sayım’ın yerini ‘kapalı sayım, açık oy’ alıyor.
Bununla da bitmiyor. HÖH’ler (Halk Özel Harekat) yani bir tür Hitler’in "Kahverengi Gömleklileri" gibi yapılarla, sandık sayımlarını fiilen de halka kapatma hazırlığı yapıyorlar.
Bütün bu düzenlemelerin tek dayanağı OHAL.
Seçimlere kadar daha ne tür düzenlemeler, ne tür yapılanmalar ortaya çıkacak onu da bilmiyoruz.
Çeşitli siyasi yelpazedeki muhaliflerin görüş birliği yaptığı tek konu ise Erdoğan’ın seçimle gitmeyeceği.
Daha da netleştirelim; Erdoğan kaybedeceği seçime girmez!
Bu durumda ne yapmak lazım, sorusuna en doğru yanıtı vermenin tek bir akılcı hatta bilimsel yolu var; deneyimlerden ders çıkarmak.
Aynı şeyi defalarca yapmış olmamıza rağmen farklı sonuç alacağımızı düşünmek Einstein’ın dediği gibi delilikten başka bir şey değil ama hâlâ bir takım ‘kanaat önderleri’ kamuoyunu buna ikna etmeye çalışıyor.
Örneğin Levent Gültekin son yazısında şöyle diyor:
"’Erdoğan seçimle gitmez’ diyenler bize tam olarak ne öneriyorlar? ...Teslim mi olalım? Oturup sessizce boyun mu eğelim?... Bütün zorluklara, bütün engellere, bütün antidemokratik uygulamalara rağmen seçim, sandık sığınacağımız tek liman. Onu da anlamsız kılacak, onu da umut olmaktan çıkaracak bir görüşü yaygınlaştırmaya çalışmak topluma ‘Teslim olun, ne yapsanız boş’ demekten başka bir şey değil."
Madem sormuş ben yanıtımı söyleyeyim.
Sayın Gültekin, "Erdoğan seçimle gitmez" demek, bir tek koşulda teslim olmak ve boyun eğmek anlamına gelir. O da ancak sistem içinden eleştiriyi muhalefet sanmakla mümkündür.
"Bütün engeller, bütün zorluklar, bütün antidemokratik" koşullara rağmen seçimi kabul etmektir, "boyun eğmek ve teslim olmak".
Ve asıl tehlike asla eşit, özgür koşullarda iradesini seçime yansıtması mümkün olmayan bir kitleyi, sonucunda, ağır bir hayal kırıklığı ve yenilgi duygusuyla tamamen teslim alınacak hale getirmektir.
Kusura bakmayın Sayın Gültekin ama sizin yaptığınız tam budur. İstemeden de olsa AKP değirmenine su taşımaktır.
Kamuoyuna boş umutlar pompalamak yerine, yapılması gereken muhalefetin acilen "OHAL’in kalkması, YSK’nın yeniden yapılandırılması ve seçim barajının kaldırılması" taleplerinde birleşerek, gündemi belirlemesi ve yönetmesidir.
Muhalefet yapmak, resmi, gayri resmi sopa tehdidi altında, ağır baskı koşullarında seçime gitmeye razı olmak yerine, alternatifini düşünmeyi gerektirir.
Yani tepeden emirle hareket edecek memur ya da milislerin belirleyeceği seçim koşullarını kabul etmemek ve iktidarı OHAL’i kaldırması için zorlamaktır. Çünkü "toplumun bütün kesimleriyle diyalog kurmak" için de OHAL gerekçelerinin kalkması ve örgütlenme özgürlüğünün sağlanması gerekir.
Dayatılan koşullara boyun eğerek ve usulen yapılacak bir seçime rıza göstermek "bu cenazeye" meşruiyet kazandırarak zombiye dönüştürür, diyoruz yani.
Bilmem sayın Levent Gültekin’e gerçek teslimiyetin ve boyun eğmenin ne olduğunu anlatabildim mi?