Veli Büyükşahin
Şimdi ne olacak? Yürüyen yürüdüğüyle mi kalacak?
Son yılların en kitlesel eylemlerinden birisi Maltepe de sona erdi.
Öyle bir yürüyüş ki devletin ve iktidarın hışmını üzerine çekmiş birçok toplumsal kesim bir şekilde kendini burada ifade etmeye çalışarak ucundan da olsa tutmaya çalıştı.
Yılların birikmiş sorunlarının yanında özellikle Ohal ile toplumun tam bir kuşatmaya alınması bu eylemi daha da anlamlı kıldı.
Geriye dönüp baktığımızda bu tarz büyük kitlesel yürüyüşlerin Türkiye de ilk defa yapılmadığını görüyoruz. Başta işçi sınıfı olmak üzere geçmişte de çok sayıda uzun süreli yürüyüş ve eylemsellikler yapıldı. Toplumun büyük bir kısmını bir şekilde etkileyen bu demokratik eylemler yeni umutların yeşermesine vesile olduğu gibi zaman zaman da büyük hayal kırıklıklarına sebep oldu.
Büyük iddialarla yola çıktığınızda yanınızda ve arkanızda yürüyenler somut elle tutulabilir bazı sonuçları görmek isteyeceklerdir. Kısa sürede somut bir kazanım veremiyorsanız o zaman somut hedefler göstererek yeni projelerle ve eylemlerle yürümeye devam etmek durumundasınız.
Maltepe meydanına gelen bir milyonu aşkın insan ve Türkiye’nin her tarafından on milyonlar elbette ki 430 kilometrelik yürüyüşün sonunda net kazanımlar elde etmeyi arzu ediyorlar.
Kılıçdaroğlu on maddelik bir çağrı metni okudu. Kimisi kendisini bu metinde buldu, kimisi yeterince bulmadı.
Mesela gerek yürüyüşte, gerek mitingde ve her daim CHP’nin en büyük destekçisi Alevilerin adını hiç ağzına almaması alandaki birçok Alevi kurum yöneticisini haklı olarak fazlasıyla üzdü.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne Aleviler birikmiş sorunlarıyla çırpınıp duruyorlar. On beş yıllık AKP iktidarıyla birlikte kendilerini daha çok tehdit altında görmektedirler. Her ne kadar lafta da olsa bir sığınak olarak gördükleri laikliği bile savunmanın suç sayıldığı bir dönemden geçiyorlar. Özellikle eğitim alanında yapılan uygulamalar, eksikte olsa laikliğin tümden rafa kaldırılması, Cemevlerinin statüsünün belirsizliği, AHİM kararlarının uygulanmaması gibi sorunlar olduğu gibi önümüzde durmaktadır.
Her ne kadar Kılıçdaroğlunun konuşmasında Laiklik vurgusu var idiyse de bunun yeterince tatmin edici olduğunu söyleyemeyiz.
Metinde; adil yargılanma hakkı, anayasa referandumu, OHAL ile meclisin yetkilerinin gasp edilmesi, KHK’lar ile ortaya çıkan mağduriyetler, düşünce ve ifade özgülüğü önündeki engeller, medya ve akademi üzerindeki baskılar, milletvekillerinin tutukluluğu gibi konulara eleştiriler vardı.
Bence bu çağrının en önemli yanı birlikte mücadele çağrısıdır.
Bu yürüyüşe hakikaten herkesimden insanlar destek sundular. KHK mağdurlarından muhafazakar kesime, Alevilerden Kürtlere, kadınlardan gençlere, emek hareketinden siyasi partilere, aydınlara, sanatçılara, akademisyenlere ve futbol takımlarının taraftarlarına kadar geniş yelpazeli bir destek oldu. Herkes kendi sorunlarıyla ve talepleriyle geldi.
Birlikte mücadele olmadan mevcut durumu değiştirmenin çokta mümkün olmadığını görmeyen yok sanırım.
Sorun AKP iktidarının devam etmesi ya da Erdoğan’ın her şeye kendi başına karar verebiliyor olması değil sadece. Sorun Türkiye’nin dünyadaki çatışma bölgelerinde el altından yer alıyor olması ve ülkemizdeki iç çatışma potansiyelinin sürekli artırılarak canlı tutulmasıdır. Bütün bu kesimler o nedenle çok tedirgin ve gergin.
Afrin’e yönelik müdahale açıklamaları, Demirtaş’a ‘terörist’ gibi açıklamalar varken, Kürtler gergin ve tedirgin olmasında ne yapsın?
Eğitim gittikçe dinselleşirken, laiklik suç sayılıyorken Aleviler ile seküler kesimler gergin ve tedirgin olmasın da ne yapsın?
Bir şekilde yolu yargıdan geçenlerin, akademisyenlerin, gazetecilerin, aydınların, kadınların, laik bilimsel eğitim isteyenlerin, emekçilerin, çevre örgütlerinin, insan hakları savunucularının gergin ve tedirgin olmaktan başka çareleri var mı?
Bütün bu kesimler açısından birlikte ortak mücadele çağrısı çok anlamlı ve değerli.
Kimin nerede durduğu o kadar net ki tartışmaya bile gerek yok. CHP genel başkanlığına bile adı geçen bazıları da dahil olmak üzere yürüyüşün karşısında, iktidarın yanında saf tuttular. Yıllarca içi boş sloganlarla başta Aleviler olmak üzere birçok kesimi kandıranların ipliği de pazara çıkmış oldu. İki ay önce Metin Feyzoğlu, Ümit Kocasakal gibilerini Alevilere sorsaydınız şimdi alacağınız cevaptan çok farklı bir cevaplar alırdınız.
Mesele burada demokrasi, hak, hukuk, laiklik, özgürlük, barış derdi olanların nasıl bir araya geleceğidir. Bu yürüyüşün bu anlamda iyi bir deneyim olduğunu hiç kimse inkar edemez. Demek ki doğru argümanlarla yola çıktığımızda milyonları bir araya getirmek mümkünmüş.
Türkiye deki farklı toplumsal kesimleri bir araya getirecek, kimseyi ötekileştirmeden, eşit yurttaşlığa dayalı bir örgütlenme ile mücadele gerekli ve kaçınılmazdır.
Birlikteliği örerken yapmamız gereken en önemli şey sorunların üstünü örtmek yada kenarından, kıyısından geçmek olmamalı. Şunu ürkütme, bu ne der gibi yaklaşımların ötesine geçerek, net bir şekilde sorunu ve çözümünü ortaya koymaktan başka çare yok.
Burada en büyük iş CHP ve Kılıçdaroğlu’na düşüyor. İzlediğimiz kadarıyla HDP başta olmak üzere Emek Partisi, ÖDP gibi siyasi parti ve sol hareketler buna tamam diyor. DİSK, KESK gibi bir çok emek örgütü mücadelede yer almaya devam ediyor. Alevi örgütleri mücadelenin ortaklaştırılmasını olmazsa olmaz olarak görüyor.
Dolaylı yollardan yada kamuoyuna genel çağrıların ötesinde direk adrese Kürtler, Aleviler, farklı halklar, inançlar, kadınlar, emekçiler gibi kesimlerle doğrudan iletişim kurulmalıdır.
Oluşacak birlikteliğin içeriği ve mücadele yöntemleri birlikte belirlenerek yola çıkılmalıdır.
Bu süreç Maltepe de yapılan çağrıyla sınırlı kalırsa, yarın örgütlendirilmezse umutlar filizlenmeden yine kurur gider.
Yürüyen yürüdüğüyle kalır…