Şimdi sıra sivil demokrasi koalisyonunda

İktidarı ve AK Parti’yi siyasete dönmesini sağlayacak güç siyasi alanda demokrasi koalisyonunun birlikteliğini derinleştirmesidir.

"En uzun yolculuklar bile, 

tek bir adımla başlar."

 Lao Tzu

16 Nisan Anayasa Referandumu, 24 Haziran Genel Seçimi, 31 Mart Yerel Seçimi ve yenilenen 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimi. Bütün bunlarda iki siyasi anlayış yarıştı. Biri bir kültürel kimlik üzerinden homojen bir toplum hedefleyen ve meşruiyetini devlete dayandıran bir anlayışı temsil ederken; diğeri demokrasi, özgürlük, hak, hukuk, adalet diyerek bireysel hakları ve toplumsal meşruiyeti öne çıkaran bir anlayışın siyasetini yaptı.

Bu anlayışın ilkini AK Parti’nin başını çektiği MHP, BBP ve ona eklemlenen Vatan Partisi temsil ederken; diğerini CHP’nin başını çektiği İYİ Parti, SP, DP gibi partiler çekti. Elbette bu koalisyonun en güçlü destekçisi ise hâlâ "devletin yasaklı çocuğu" muamelesi gören HDP oldu.

Özetle bütün bu seçimlerde, otoriter devlete karşı demokratik toplum arasında bir tercih olmuştur.

TÜRK TİPİ BAŞKANLIĞINDAKİ İTİRAZ

23 Haziran’da yenilenen İstanbul seçiminde bu iki koalisyondan demokrasi koalisyonu yüzde 9’luk bir farkla kazanmış ve Ekrem İmamoğlu belediye başkanı seçilmiştir. Demokrasi koalisyonu siyaseten büyük bir başarı elde etmiştir.

Bu başarının 16 Nisan Anayasa Referandumu ve 24 Haziran genel seçimleri sonra elde edilmesi önemlidir. Çünkü tıpkı 31 Mart gibi 23 Haziran seçimi de, 16 Nisan ve 24 Haziran sonuçlarına itirazdır. 

Hemen ekleyelim ki demokrasi koalisyonu sadece 23 Haziran’da İstanbul’da değil, 31 Mart’ta İzmir dışında Ankara, Adana, Mersin, Antalya, Artvin, Bolu, Kocaeli, Kırşehir gibi büyükşehir, şehirler ve Kocaeli'ne bağlı merkez ilçe İzmit'i de alarak büyük bir başarı elde etmiştir.

Kazanılan bu iller, Türkiye ekonomisine yüzde 60’ın üzerinde katma değer üretmesi açısından bakıldığında sosyolojik bir itirazın da göstergesidir. Bu itiraz, siyasi iktidar ve siyaseten sorumsuz ortağının birey, toplum, demokrasi, özgürlükler kısaca Türkiye hayallerine itirazı simgelemektedir.

Bu açıdan sosyolojik olarak da çok şey söylemektedir. Bu sonuçlar henüz hayata geçeli bir yıl olmayan "Türk tipi Başkanlık Sistemi"ne de itirazdır. Bu sistemin başarısızlığıdır.

SİYASAL ALANDAN KAMUSAL ALANA

Bir önceki yazıda Türkiye’nin yaşadığı temel sorunların nedeninin partiyi, siyaseti, ülke yönetimi tek akla mahkûm etmek olduğunu ifade etmeye çalıştım. Ve bu anlayıştan dönülmesini temenni etsem de bunun gerçekleştirmenin iktidar tarafından zor olduğunu ifade ettim.

Gerçekten de Türkiye’nin yaşadığı sorunların nedeni siyaseten ortak aklı devreden çıkaran, siyaseten konuşmayı, diyaloğu imkânsız kılan, kendi dışında herkesi ötekileştiren tek adam anlayışıdır. Bu anlayış, siyasetin alanını daralttığı gibi AK Parti’yi de bir şirkete dönüştürmüştür.

Şirkete dönüşen AK Parti yeniden siyasi parti olmaya dönüşmedikçe küçülmeye devam edecektir. Bu AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’a rağmen olacaktır.

İşte iktidarı ve AK Parti’yi siyasete dönmesini sağlayacak güç siyasi alanda demokrasi koalisyonunun birlikteliğini derinleştirmesidir.

Bu açıdan devlet tarafından hâlâ yasaklı çocuk kabul edilen HDP’nin de hızla bu koalisyonun saklanan destekçisi değil, tam tersine kurucu olarak bu koalisyonda yerini alması sağlanmalıdır.

Çünkü bu koalisyonda HDP dahil tüm partileri birleştiren üst kimlik, CHP’lilik, İYİ Parti’lilik, SP’lilik, HDP’lilik değil "demokrasi, özgürlük, hak, hukuk, adalet" ortaklığıdır.

SİVİL DEMOKRASİ KOALİSYONU

Siyasi iktidarı siyaset yapmaya zorlayacak olan bir başka önemli unsur ise, siyasal alanda kurulan bu koalisyonu, sivil alanda da inşa etmektir. Yani kamusal alanda STK’lar, aydınlar, akademisyenlerin dahil olduğu bir benzer koalisyonu kurmak bu dönemin esas önceliği ve sorumluluğu olmalıdır.

Yani siyasal alanda siyasi partilerin kurduğu demokrasi koalisyonunu sivil alana taşımak ve sivil alanda da bir demokrasi koalisyonu kurmak elzemdir.

Bu konuda temel zorluğumuz kamusal alandaki var olan sivil hareket, girişim ve örgütlenmelerin halen bir "kimlik" üzerinden örgütlenmiş ve kurumsallaşmış olmalarıdır.

Bu zorluğu aşmanın yolu da tıpkı siyasal alanda Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi kendi kimliğini önceleyen değil, kendi kimliğini ortak bir üst kimliğin bir parçası olduğunu kabullenmek ve bunu veri alan bir siyasallaşmanın yolunu açmaktır.

KAMUSAL ALANDA SİYASET ŞART

Bunu başarabilmek kamusal alanda yeni bir siyasallaşma anlamına gelir. Ve Türkiye’de esas ihtiyaçlardan biri budur.

Bu ise, sivil alanda var olan kişi ve kurumların kendi etnik, siyasal kimliğinden vazgeçmeden bir üst kimlik olarak demokratlıkta buluşması ve sivil alanda demokrasi koalisyonu kurmakla mümkündür.

Sadece var olan kişi ve kurumlar değil yeni yeni kişi ve kurumların kamusal alanda bu sivil demokrasi koalisyonu için siyaseten ortaklık yapması bu yolun açılmasını sağlayacaktır. Siyasi alanda başarılan, aynı şekilde sivil alanda başarılabilmelidir.

Siyasal alan ve sivil alanda birbirini besleyecek demokrasi koalisyonları, ülkede demokrasinin ve siyasal alanın genişlemesi açısından önemlidir.

Siyasal alanda CHP’nin başını çektiği demokrasi koalisyonun kamusal alanda bir sivil yansıması zorunludur ve bu ikisi arasında siyasi amaç ve hedefler açısından organik bir ilişki kaçınılmazdır.

Yol uzun ama Lao Tzu’nun o meşhur sözünü anmakta fayda var: "En uzun yolculuklar bile, tek bir adımla başlar."

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi