Ömer Faruk Gergerlioğlu
Soçi'de kaybeden kim?
Soçi görüşmeleri Suriye konusunda bir çözüm sağlanması yönünde adım atıldığını göstermesi dışında başka önemli noktaları da gösteriyor.
7 yıldır süren Suriye iç savaşı büyük bir yıkımla sonuçlandı. Yıkım tablosuna bakıp içi sızlamayan insan yoktur. Büyük katliamlar, vicdansızca cinayetler işlendi. Bölge güçlerinin kontrolünde yürüyen savaş, sonunda Rusya ve İran'ın kontrolünde bitiriliyor. İç savaşın başladığı ilk günlerde yeni bir Osmanlı hayaliyle kendinden geçmiş olan hükümet erkanı, ardından Mısır'da da aynı yanlışa imza atacak, bölge gerçeklerinden uzak hamasi ve hayali yol güzergahına devam edecekti.
Gelinen son noktada en dikkat çekici nokta, zamanında büyük iddialarla Suriye fethine çıkmış İslamcı camianın Soçi görüşmesi karşısında suspus olması, eski iddialarıyla ilgili bir hatırlamadan uzak durmaya çalışmasıdır. İyi ilişkiler geliştirdiği komşusuyla çok kötü olmayı göze alan Türkiye İslamcılarının cevaplaması gereken çok soru vardır. Belki şimdi barış masasının bir aktörüdür ama aslında büyük kayıpları vardır. Şu soruları Suriye fethine çıkmış olanlar cevaplamalıdır. IŞİD gibi vahşi bir örgütün sahada uzun süre hakim olmasının faturasını kim ödeyecek? Çözüm sürecinin uğruna bitirildiği Rojava kriziyle ilgili gelinen noktada tükürdüğünü yalama halini kim izah edecek? Yüzbinlerce ölü ve milyonlarca mültecinin maddi, manevi sorumluluğu için kim hesap verecek? Gelinen nokta için atılan bu kadar hamasi sloganın hesabını verecek bir sorumlu var mıdır? Bu vicdanla ilgili sorularda karşımızda muhatap bulamıyoruz. Herkes son durumun üstüne bir bardak su içmiş durumdadır. Sorgulayıcı bir medya da olmadığı için balık hafızalılık tercih edilmiş bulunulmaktadır. Dimyata pirince giderken evdeki bulguru kaybettiklerini ustaca saklamaktadırlar.
Oysa Türkiye'de aklı selimi hatırlatan çok gelişme yaşanmıştı. 2013 yılında şahsımın da imzacıları arasında olduğu, "3. Yol bildirisi" gayet net bir şekilde ortadaki tabloyu çizmiş ve barış görüşmeleri yoluyla bu vekalet savaşlarının bitirilmesi gerektiğini söylemişti. O zamanlar çok büyük bir öfke, iftira ve ithamlarla reddedilen bu bildirinin önerdiği hususların hükümet ve çevresi tarafından şu anda hiç tartışması dahi yapılmadan kabul edilmesi manidardır. Onları anladık da bu iç savaş skandalını "İslami cihad" gibi gören İslamcı çevrelerin aşırı iddialarının nasıl çöktüğüne dair bir izahat getirme kayıtsızlığı içinde bulunmaları çok üzücüdür. Önerdiğimiz Türkiye, Rusya, İran arasındaki vekalet savaşının tarafların direkt görüşmesiyle bitirilme teklifiydi. O zamanlar bu öneriler adeta hainlikle eş değer tutuluyordu. Ancak gelinen nokta tam da önerdiğimiz hususların gösterdiği yerdir. Bu özeleştiriyi yapmayanların kulaklarının üstüne yatması belki güçlü durumda oldukları için onları zor durumda bırakmayacaktır ama uzun vadede büyük bir mahcubiyeti yaşayacakları açıktır.
Soçi görüşmelerinde en çok merak edilen husus YPG'nin masaya oturmasının Türkiye tarafından nasıl karşılanacağıydı. Görüşme sonucu yapılan açıklamalara bakılırsa bu konuda kesin bir şekilde Türkiye'nin isteğinin kabul edildiğine dair görüntü yoktur. Türkiye her ne kadar onu masada kabul etmeyeceğini açıklamışsa da kapalı kapılar ardında durum farklı olacaktır. "Esed" çizgisinden Rusya ve İran ile masaya oturmayı kabul etme noktasına gelen Türkiye'nin, "ben görmüyorum ama YPG meselesine bir şekilde çözüm bulun, ama prestijim sarsılmasın" noktasına geleceğini tahmin ediyorum.
Türkiye'nin şimdi olmasa bile bir müddet sonra Esad'la el sıkışacağı günler uzak değildir. Mesele bunu topluma yavaş yavaş alıştırma safhasının, kazasız belasız geçirilme telaşıdır. Belki bütün bunlar "aldanmışım" diyerek halk nezdinde unutturulabilir ama milyonlarca kişinin çektiği büyük acılar ve din adına sergilenen vahşetlerin yaptığı tahribatları unutmak mümkün değildir. Soçi'de kaybedenin istediği hiçbir şeyi yapamayan ve dağılan Suriye sonrası "beka meselesi" nin peşine düşen Türkiye olduğu bellidir.