Stagflasyona mı girdik?

Stagflasyonun anlamı çok kısaca çok düşük oranlı hatta belki negatif büyüme, yüksek işsizlik ile yüksek enflasyonun birlikteliği. Stagflasyon denen bela bir ülke ekonomisinin başına gelebilecek en sıkıntılı iktisadi sorunlardan biri.

Bu sorunun net yanıtını henüz bilmiyoruz.

Bu tehlike dünya ekonomisinin bütünü için de söz konusu mu, bundan da yine henüz çok emin değiliz.

Stagflasyon denen bela bir ülke ekonomisinin, mesela Türkiye, bir iktisadi birliğin, mesela Avrupa Birliği, hatta dünyanın başına gelebilecek en sıkıntılı iktisadi sorunlardan biri.

Detaylarına girmeyelim, stagflasyonun anlamı çok kısaca çok düşük oranlı hatta belki negatif büyüme, yüksek işsizlik ile yüksek enflasyonun birlikteliği.

Türkiye de dünya da bu belayı geçmişte yaşadılar ve farklı yöntemlerle bu bela defedilebildi.

Dünyanın işi ne yalan söyleyelim Türkiye’ye oranla daha kolay, aşağıda anlatmaya gayret edeceğim.

Türkiye’den başlayalım ama elimizde daha yeterli veri olmadığını da hatırlatalım.

Geçtiğimiz Temmuz ayında, bunu herkes daha iyi biliyor ve yaşıyor, aylık enflasyon oranı yüzde on olarak açıklandı, bu TÜİK verisi, bu veriyi risklerine rağmen esas alıyorum, korkunç bir oran, daha da korkuncu belki de hem Hazine ve Maliye Bakanının, hem de fiyat istikrarının patroniçesi Merkez Bankası Başkanının açıklamaları önümüzde aylarda bu oranın, yüzde on olmasa bile çok yüksek süreceği yönünde.

Durum çok vahim gibi duruyor.

BEKLEYECEĞİZ, İZLEYECEĞİZ, GÖRECEĞİZ

Ancak, ikinci bir veri daha açıklandı Temmuz ayına ilişkin, bu veriye göre de Temmuz ayında yirmi aydan beri ilk kez Türkiye dünya ile gerçekleştirdiği iktisadi ilişkilerde, Merkez Bankası rezervleri ve yabancı sermaye yatırımı hariç beş milyardan biraz daha yüksek fazla verdi, bunun adı da cari fazla, açık verse idik cari açık diyecektik.

Yukarıdaki cümlede “biraz daha yüksek” ifadesini kasten kullanıyorum çünkü bu hesaba net hata ve noksanlar da dahil, Temmuz’da yine yüksek çıktı, anlaşılması kolay olmayan bir durum, üstelik Mehmet Şimşek FATF’un gri listesinden çıkacağız derken.

Net hata ve noksanı bir kenara koyalım, Temmuz ayında verilen bu cari fazlanın kanımca tek bir anlaşılabilir nedeni mevcut, o da Türkiye ekonomisinin 2023’ün üçüncü çeyreğinde, Temmuz, Ağustos, Eylül, düşük ya da negatif büyümeye sürüklenmeye başlamış olduğu ihtimali.

Malum, geçmişe, yakın geçmişe bir göz atın, Türkiye ekonomisi ne zaman çok düşük büyüme oranları ile çalışmaya başlıyor, enerji, hammadde, girdi ithalatı azalıyor, cari fazla vermeye başlıyoruz ve birileri de bu durumu bir iyileşme zannediyorlar.

Kanımca, ihtiyaten böyle diyorum, Ağustos, hatta Eylül aylarında cari fazla vermeye devam edersek durum sarpa sarıyor demektir.

Düşük ya da negatif büyüme artı aylık çok yüksek enflasyon oranları, işte üniversite birinci sınıfta Econ 101, 102’de öğrenciye anlatılan stagflasyon manzarası.

Ancak, yukarıda söyledim, bu sonuca varmak için elimizde daha kesin veri serileri yok ama sinyaller bu yönde değil demek de zor.

Bekleyeceğiz, izleyeceğiz, göreceğiz.

Stagflasyonu, krizi aşmak dünya için daha kolay çünkü batı kapitalizmi kriz dönemlerinde önemli refleksler gösterebiliyor.

Örneğin, en son olarak, internetin devreye girişi dünya ekonomisini büyük bir krizden kurtardı ve çok yüksek büyüme oranlarına ulaştırdı.

2018 Nobel iktisat ödülü sahibi Paul Romer, bilgi ekonomisi sayesinde üretimde artarak yükselen verimlilik düzeylerine ulaşıldığını, büyük hatalar yapılmazsa, küresel felaketler yaşanmazsa dünya ekonomisinin çok çok uzun süreler pozitif büyüme sağlayacağını söylüyor ve şaka yollu beş milyon sene diyor.

Ekonomi kâhini diye ünlenen Roubini uzun bir süredir küresel ekonomi için stagflasyonun kaçınılmaz olduğunu söylerken, son tahminlerinde biraz daha iyimser çünkü çok yakın geçmişte bilgi ekonomisi, internet sayesinde büyük krizleri önleyebilen kapitalizmin şimdi de yapay zeka (AI) refleksi ile başka bir uçurumun kenarından dönebileceği kehanetinde bulunuyor.

Hani komşuda pişer, bize de düşer diyelim ama bakalım AI (yapay zeka) refleksinin bize yansıması ne kadar ve nasıl olacak?

Türkiye ve dünya ekonomisi ilginç bir sürecin başlangıcında muhtemelen.

Hukuk devletsiz ekonomik büyüme, refah, AB üyeliği perspektifi nasıl yumurtasız menemene benzer ise, on yıllardır Türkiye’nin en büyük on şirketi sıralamasındaki Arçelik, TOFAŞ, Renault, Türkiye Şeker Fabrikaları’nın (eski ekonominin şirketleri) sürekli varlığı da teknolojik dönüşümü ıskalamanın eşiğinde olduğundan stagflasyon belasını defetmede zorlanacağız.


Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi