İnci Hekimoğlu
Şükür ki virüs hafızayı yok etmiyor
Korona salgını yaşamı öyle bir kuşattı ki, ondan bağımsız düşünmek, söz söylemek, yazmak neredeyse çaba gerektiriyor.
Resmi kurumları, iktidar sahiplerini yalanlayan bilgiler yağıyor, gizlemeye çalıştıkları gerçekler ortalığa dökülüyor ve hepsi de birer oy zarfından ibaret gördükleri insan hayatını doğrudan ilgilendiriyor.
Bilgi gizlediklerini, ne ulusal ne uluslar üstü otoriteleri dinlediklerini, Bilim Kurulu’nu vitrin gibi kullandıklarını anlıyoruz.
Türk Tabipler Birliği’ni, bağımsız hekimleri niye salgın mücadelesine katmadıkları, test sayısını niye sınırlı tuttukları, niye genel sokağa çıkma sınırlaması getirmediklerini biliyoruz.
Hekimler ve sağlık çalışanları başta olmak üzere çalışmak zorunda kalan/bırakılanların hayatlarını ‘ekonomik’ denen parayla değiş tokuş ettiklerinin farkındayız.
Gerçekleri yazma, kamuoyuna duyurma sorumluluğundan vazgeçemediğimiz için de hedef oluyoruz.
Korona geçecek elbet ama "mülkü" koltukları gibi görenlerin kurumsallaştırdığı adaletsizlik ve ayrıcalıklıların suç işleme özgürlüğü geçecek gibi görünmüyor.
Örneğin Nadira Kadirova;
Özbek asıllı Kadirova iktidar milletvekilinin evinde değil de herhangi bir muhalefet partisi milletvekilinin evinde ölseydi sonuç ne olurdu? Kadirova, eceliyle bile ölse Akmedyanın manşetlerini hayal etmek hiç zor değil. Koronadan ölse ‘şüpheli ölüm’ diye verirlerdi.
AKP milletvekili Şirin Ünal’ın evinde çalışan Nadira, arkadaşına Ünal’ın kendisini taciz ettiğini söyledikten sonra ölmesine rağmen haber değeri görmedi.
Asıl önemlisi Şirin Ünal’ın silahıyla intihar ettiği söylenen Nadira’nın daha bedeni soğumadan soruşturmayı yürüten memurundan savcısına tüm yetkililerin ağızbirliği içinde "intihar" demesiydi.
Dolayısıyla "intihar"a uygun bir soruşturma(ma) ile "intihar"a uygun olarak dosya kapatıldı.
Kadınların ve Kadirova’nın ailesinin Nadira’nın başına gelenleri ortaya çıkarma çabası şimdi yeni bir aşamaya geçti. Aile yeni bir avukatla karara itiraz ederek dosyanın yeniden açılmasını istedi.
Avukat Prof. Dr. İlyas Doğan itiraz dilekçesinde çok önemli eksiklerin olduğunu belirterek, şunları sıraladı:
*Nadira’nın öldüğü evde o sırada Şirin Ünal, eşi, kızı ve diğer Özbek çalışan Hilal Onarboeva da olduğu halde hiçbirinin telefonları alınmıyor. Dolayısıyla olay öncesi ve sonrası yapılan hiçbir konuşma veya mesaj incelenmiyor.
*Dahası Adli Tıp raporunda, herhangi bir parmak izi tespit edilmemiş olan silahtaki DNA izinin de Kadirova ile uyumlu olduğu belirtiliyor.
*Kadirova’nın anal bölgesinde sadece erkeklerde bulunan Prostat Spesifik Antijen (PSA) bulunmasına rağmen kime ait olduğu araştırılmıyor. Ama Adli Tıp, tespit etmek için hiçbir inceleme yapmamış olmasına rağmen PSA’nın Kadirova’ya ait olduğuna karar veriyor.
Şu hatırlatmayı da yapalım, arkadaşı Leyla Niyazova telefonla görüştüğü Nadira’nın AKP’li Ünal’ın kendisine arkadan sarılarak taciz ettiğini söylemişti.
Örneğin Keldani Diril çifti
İki aydan fazladır kayıp olan Keldani çiftten Şimuni Diril’in cesedi bulundu. Hurmuz Diril ise hâlâ kayıp.
Hurmuz Diril’in yeğeni George Diril sosyal medya hesabından
"Olayın üzerinden 73 gün geçti ve Hurmüz amcam hala kayıp. Şimuni yengem ile aynı akıbetin kurbanı mı oldu, başka bir şey mi bilmiyoruz. Devlet yetkilileri bu olaya hiç bulaşmak istemezcesine sessizliğini koruyor" paylaşımı yaptı.
George Diril, yengesi Şimuni Diril’in Akmedyada yayınlanan ön otopsi raporundaki "darp ve cebir izine rastlanmamıştır" ifadesinin gerçeği yansıtmadığını ileri sürerek, "yengemin beden bütünlüğü yoktu" dedi. Amcası Hurmuz Diril’i ise kendi çabaları ile aradıklarını söyledi.
Beyaz Torosların görevi siyah Transporter’a devrettiği, kaçırma, kaybetme ve faili meçhullerin format değiştirerek devamlılığını sürdürdüğü bir coğrafyada yine de yapabileceğimiz şeyler var.
Neredeyse üç aydır hiçbir iz bulunamayan Gülistan Doku’yu da Diril çiftini de Nadira Kadirova’yı da belirsizliğe ve unutulmaya terk etmemek.
Şükür ki henüz hafızamızı silen bir virüs ortaya çıkmadı.