Koray Düzgören
Suriye Konferansı’ndan iktidara: Şam’la görüş, TSK’yi geri çek, cihatçılara desteği kes!
CHP’nin düzenlediği iki gün süren Uluslararası Suriye Konferansı’nın sonuç bildirgesinde, şimdiye kadar CHP’den pek duymadığımız ilginç tespitler, açıklamalar ve çağrılar dile getirildi.
Öyle anlaşılıyor ki devletten, iktidar koalisyonundan önce devletin muhalefet partisinin Suriye politikasında hayli önemli değişikliklere gittiği ya da bir kazaya uğramazsa gideceği anlaşılıyor.
Kuşkusuz dile getirilen, tartışılan görüşler, temenniler ve öneriler CHP’nin resmi görüşü değil. Ama konferansın kapanış bildirgesindeki açıklamalara baktığımızda Suriye politikasının köklü bir şekilde değerlendirileceği ve toplantıda gündeme gelen yaklaşımların benimseneceğine ilişkin bir anlayış ortamının oluştuğunu anlayabiliyoruz.
Bunun ipuçları, konferanstan hemen önce partinin dış politikadan sorumlu genel başkan yardımcısı, emekli büyükelçi Ünal Çeviközün T24’e verdiği röportajda çok açık bir şekilde görülüyordu.
Çeviköz, adını koymamakla birlikte, İktidarın Kuzey Suriye için öngördüğü Güvenli Bölge hedefinin son derece tehlikeli bir yaklaşım olduğunu ifade ediyordu. Bunun etnik temizlik denilen insanlık suçu oluşturacağına açıkça değinmese bile…
Bu planın, (Erdoğan’nın Birleşmiş Milletler genel kurulunda haritayla gösterilen güvenli bölge planının) bir nüfus mühendisliği olduğunu vurgulayarak böyle bir teşebbüsün insan haklarına aykırı olduğunu dile getiriyor ve olası bir harekatın Suriye’yi bölünmeye götüreceğine işaret ediyordu.
Çeviközün daha önce de Suriye meselesine ilişkin değişik açıklamaları olmuştu ama bu son açıklaması oldukça netti.
Şam yönetiminin onayı olmadan böyle bir harekatın yapılamayacağını belirtirken Suriye ile ilişki kurulması gerektiğine atıf yapıyordu.
CHP aslında başından beri bu konuda aynı şeyleri söylüyor.
İktidarın, Rusya’nın da desteği ile artık Esad’ın devrilemeyeceği gerçeğini kabul ederek mutlaka Şam’la temas kurması ve hatta savaşın bitirilmesi için işbirliği yapmasını öneriyor.
Konferansta söz alan değişik ülkelerden ve çevrelerden gelen konuşmacıların çoğu da aşağı yukarı benzer endişeleri dile getirerek Ankara’nın başından beri yanlış olan Suriye politikasının değiştirilmesi gerektiğine vurgu yaptılar.
ANKARA SURİYE’DEKİ MEŞRU GÜÇLERLE GÖRÜŞMELİ
Suriye Konferansı sonuç bildirgesinde, Türkiye’nin, Suriye toplumunu oluşturan bütün meşru aktörlerle görüşmesi gerektiği vurgulanıyor.
Bu çağrının, Suriye toplumunu oluşturan en önemli unsurlardan biri olan Kürtleri de kapsayıp kapsamadığı konusunda bir açıklık yok.
Ancak, Türkiye dışında, Kürtleri tanımayan, onları ülkenin meşru bir gücü saymayan herhangi bir ülke bulunmuyor. Suriye Kürtleri ve onların meşru örgütleri ve yapılanmaları kuşkusuz Suriye’deki meşru güçlerin başında geliyor.
Birçok Avrupa devletinin ve uluslararası örgütlerin değişik kademelerden temsilcileri, sivil toplum örgütleri Kuzey Suriye’deki özerk yönetimini sürekli ziyaretleri de bunu gösteriyor.
Üstelik Ankara, son dönemde Güvenli Bölge konusunda ABD’nin arabuluculuğu ile de olsa Suriye Demokratik Güçleri ve Kürtlerle sürekli görüşüyor. Bu görüşmeler sonucunda daraltılmış bir Güvenli Bölge konusunda, şimdi iktidar bunu yeterli bulmuyor olsa da bir anlaşma imzalandı.
Dolayısıyla konferans bildirisindeki ‘Meşru güçler’ lafını, iktidar her ne kadar bu meşru güçlere terörist demeyi sürdürse de bu şekilde anlamak gerekiyor.
Bu noktada kuşkusuz hemen Suriye Kürtlerinin temsilcilerinin konferansa çağırılmamış olmasının büyük eksikliğini belirtmek gerekir.
CHP’nin Kürtler söz konusu olduğunda devlete bakan anlayışının burada da hakim olduğu görülüyor.
Denilebilir ki Kürtlerin temsilcileri çağırılsa bile devlet onlara ülkeye giriş vizesi vermezdi.
Doğru, nitekim Şam iktidarını temsilen konferansa çağırılan bazı temsilcilerle Ankara’nın hoşuna gitmeyen bazı konuşmacılara vize verilmediğini biliyoruz.
Böyle de olsa en azından bütün tarafların temsil edilmesinin amaçlandığı bir konferans en azından Kürtlere çağrı yapabilirdi.
ASKERLER ÇEKİLMELİ; CİHATÇILARA DESTEK KESİLMELİ
Suriye’nin en önemli bileşenleri olarak Kürtlerden söz edilmemiş olsa da CHP'nin düzenlediği, "Suriye’de Barışa Açılan Kapı" isimli "Uluslararası Suriye Konferansı'nın sonuç bildirgesinde önemli tespitler de yapılıyor. Suriye’deki çatışmaların sona erdirilmesi ve Suriye’deki barış, huzur ve istikrarın tesis edilmesinin Türkiye’nin temel ve öncelikli bir hedef olması gerektiği belirtilirken Şam yönetimiyle mutlaka ilişkiye geçilmesi öneriliyor.
Bildiride, "Çok boyutlu bu gerilimden en az hasarla çıkmanın yolu Türkiye-Suriye ilişkilerini bir an önce yeniden rayına oturtmaktan geçmektedir." deniliyor.
Daha sonra iktidarı yerinden zıplatacak bir başka tespit daha yapılarak Türkiye’nin Suriye içindeki askeri faaliyetlerine değiniliyor.
Bildirinin ilgili paragrafı şöyle:
"Türkiye’nin Suriye sahasındaki askeri varlığının kontrollü biçimde azaltılması yerine sürekli artırılmaya çalışılması ülkemizi çoklu güvenlik tehditleriyle karşı karşıya bırakmaktadır. Türkiye’nin bölgedeki askeri varlığını genişleterek masadaki gücünü artıracağı düşüncesinin tehlikeli bir hayal olduğu ifade edilerek, Türkiye’nin desteklediği örgütlerin yerlerinden ettiği sivillerin öfkesinin ülkemize yönelmesinden endişe duyulduğu kaydedilmiştir."
Suriyeli sığınmacılarla ilgili sorunların ele alındığı bölümde de ilginç değerlendirmeler yer alıyor. Şunlar söyleniyor:
"Sığınmacı üreten savaş politikalarına son verilmesi gerektiği ve bu kapsamda, farklı isimler altında Suriye’de faaliyet gösteren cihatçı örgütlere ve silahlı muhaliflere verilen desteğin derhal sona erdirilmesi özellikle vurgulanmıştır."
Görüldüğü gibi Ankara’nın Suriye topraklarındaki örtülü faaliyetlerden herkes haberdar. İktidarın cihatçı güçler ya da muhalif güçler adı verilen ama gerçekte cihatçı teröristlerden oluşan örgütlerle içiçe yürüttüğü kirli savaşı bilmeyen yok.
İDLİB’DE SAVAŞIN SON PERDESİ VE CİHATÇI TERÖRİSTLER
Kapanış bildirisinde, İdlib’deki çatışmalara da değinilerek orada kapanacak perdenin Türkiye’ye zarar vereceğine ilişkin endişelere yer veriliyor.
Türkiye’nin bir yandan İdlib kaynaklı büyük bir sığınmacı akınıyla karşı karşıya olduğu, diğer yandan da İdlib’deki on binlerce Suriyeli ve yabancı, çoğunluğu cihatçı teröristin Türkiye’ye sızmaları tehlikesinin bulunduğu tespiti yapılıyor.
Ve bildiride son olarak, Ankara’nın ABD ve Rusya ile Suriye’ye ilişkin giriştiği ikili oyunun sonuna gelindiği belirtilerek bu politikanın Türkiye’yi çoklu tehditlerle karşı karşıya bırakarak köşeye sıkıştırdığı vurgulanıyor.
Bu politikanın bırakılarak Suriye’nin toprak bütünlüğünü esas alan ve "İyi komşuluk ilişkileri ilkeleri üzerinde yükselen bütünlüklü ve uyumlu tek bir Suriye politikası" izlenmesi gerektiği söyleniyor.
Özeti:
Suriye’de şimdiye kadar uygulanan politikalar baştan aşağıya yanlıştır. Biran önce konferansta dile getirilen tespitler, uyarılar ve eleştiriler ışığında değiştirilmelidir.
Son söz:
CHP’nin kendi Suriye politikasını daha gerçekçi bir çizgiye çekerek iktidarı etkilemeye yönelik politikası doğrudur.
Ancak CHP, Kürtlerin olmadığı, yer almadığı herhangi bir Suriye platformunun, masasının ya da konferansının başarılı olma şansının bulunmadığını da anlamak zorundadır.