Tamam, asker gözbebeğimiz de, devlette çalışan doktorlar neremiz?

TSK kurumsal olarak gözbebeğimiz ise kamu sağlık sektörünü, kamu eğitim-öğretim sektörünü, AFAD çalışanlarını, yerel yönetimlerde çalışan itfaiyecilerimizi ve diğer kamu hizmetlerini/çalışanlarını nereye yerleştireceğiz?

Bu konulara girmeye artık hiç niyetim yoktu ama Türkiye’de böyle niyetlenmelere pek yer yok, öyle şeyler oluyor, öyle şeyler duyuyorsunuz ki insanın aklı avara kasnağa dönüyor maalesef.

CHP Diyarbakır Milletvekili Av. Sezgin Tanrıkulu geçtiğimiz hafta bir televizyon kanalında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin(TSK) yakın geçmişine yönelik eleştirel bir konuşma yapıyor, bu konuşmadan hemen sonra da üç ilginç gelişme yaşanıyor; birincisi, hakkında bir soruşturma açılıyor savcılık kurumu tarafından, ikincisi Tanrıkulu’nun mensubu olduğu partinin sözcüsü Faik Öztrak bu konuşmanın kabul edilemez olduğunu ve Tanrıkulu’nun partinin disiplin kuruluna sevk edileceğini söylüyor, üçüncüsü ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Öztrak’a sahip çıkıyor ve bu arada da hem Kılıçdaroğlu, hem Öztrak TSK’nın milletin, ülkenin, devletin gözbebeği olduğunu ifade ediyorlar.

Nereden bakarsanız bakın, tartışmaya nereden başlarsanız başlayın, önümüzde yine maalesef, evrensel hukuk konseptinden, çağdaş devlet anlayışından, çağdaş demokrasiden zerre kadar nasibini alamamış bir anlayış kümesi mevcut.

Sezgin Tanrıkulu’nun TSK’ya yönelik eleştirileri doğru mu, yanlış mı, bu yazıda buna hiç girmeyeceğim, yakın geçmişte bu konuyu çok tartıştık, bugün, hele bir 12 Eylül günü, bu konuya girmek hiç istemiyorum.

Faik Öztrak’ın eleştirisi, Tanrıkulu’nu eleştirirken kullandığı kelimeler ve kavramlar bana Tanrıkulu’nun ifadelerinden çok daha ilginç geldi, ben kamu maliyesi alanında çalışmış bir kişiyim, kamu malı, kamu hizmeti kavramı temel ilgi alanımız, TSK da merkezi bütçeli bir kurum, bir kamu malı/hizmeti üretiyor, TSK’ya yönelik ifadelerde bu üretimin bir kamu hizmeti olduğunu ve vergilerle finanse edildiğini, bu kurumda çalışanların da devlet memuru olduklarını ve maaşlarını da vergi gelirlerinden aldıklarını hep aklımızda tutalım.

Yarı şaka olarak başlıkta “Tamam asker gözbebeğimiz, peki devlette çalışan doktorlar neremiz? gibi bir ifade kullandım çünkü Faik Öztrak’ın “Asker gözbebeğimiz” sözü örtük ya da açık bir biçimde kamu hizmetleri arasında bir önem hiyerarşisinin olduğunu varsayıyor ama kamu hizmetleri arasında bir önem hiyerarşisi tanımlamak en baştan bir vahim hata.

Hizmetin doğasına göre devlet bütçesinde bazı hizmetlere daha fazla ödenek ayrılabilir, bazı hizmet türlerinin etkin üretimi için daha fazla personel istihdam edilebilir ama bu durum kamu hizmetleri arasında bir hiyerarşi tanımlamak için anlamsızdır.

TSK kurumsal olarak gözbebeğimiz ise kamu sağlık sektörünü, kamu eğitim-öğretim sektörünü, AFAD çalışanlarını, yerel yönetimlerde çalışan itfaiyecilerimizi ve diğer kamu hizmetlerini/çalışanlarını nereye yerleştireceğiz?

TSK’ya eleştiri getiren kişi bir milletvekili, TSK ödeneğini bütçeden alan bir kurum, bütçe ödeneklerinin farklı kamu hizmetleri arasında tahsisini yapacak kişiler de milletvekillerimiz, bu bütçe tahsisini yapan kişilerden birinin de bir hizmet türünü üreten kurumun faaliyetlerini, hukuka uygunluğunu denetlemek, eleştirmek en doğal hakkı, haktan da öte görevi.

Üstelik Sezgin Tanrıkulu bu eleştirileri getirirken tekil olaylar bazında AİHM kararlarına gönderme yapıyor, Tanrıkulu bir avukat, eski bir baro başkanı.

Umarım mesele büyümez ve yargı aşamasına kadar gitmez ama yargı aşamasına kadar konu gider ve Tanrıkulu hakim karşısına çıkarsa Türkiye yargısının kalitesi açısından ilginç bir manzara ile karşılaşmamız mümkün.

AİHM Türkiye devletinin yargı yetkisini kabul ettiği bir uluslararası mahkeme, bu mahkemenin kararlarının uygulanma mecburiyeti hukuken var, Anayasamızın 90. Maddesi AİHM içtihadının yasalarımızın üzerinde olduğunu açıkça söylüyor.

Sezgin Tanrıkulu bir savcılık iddianamesi ile hakim karşısına çıkarsa yargı ne diyecektir, “TSK gözbebeğimizdir, bu kuruma yönelik AİHM kararlarını uygulamak, hukuken ciddiye almak zorunda değiliz” mi diyecektir?

İdare hukukçusu arkadaşların Türkiye’nin en iyi idare hukuku profesörlerinin başında geldiğini söyledikleri Prof. Dr. Metin Günday bugün (dün) attığı bir tweet-X ile şöyle bir değerlendirme yapıyor: “TSK mensuplarının, üstelik de “eski Türkiye’deki” AİHM ihlal kararlarına konu olan eylemlerinin Partiniz mv. Sn.@MSTanrıkulu tarafından anlatılması ve eleştirilmesinin de yasaklanmasından yana mısınız, CHP Sözcüsü Sn,@faiköztrak?

Hoca aslında benim bir sayfada söylemek istediklerimi bir X ile özetlemiş sanki.

Tanrıkulu’na Milli Savunma Bakanlığı (MSB) tarafından Türk Ceza Kanununun (TCK) 301 ve 216 maddeleri işaret ediliyor, 2023 Türkiye’si ve dünyasında bu durumu da takdirlerinize sunuyorum, unutmayalım, Hrant Dink’in kaderinin ağları da birilerinin TCK 301. maddeden kendisini mahkum etmesi ile örülmeye başlanmış idi, bu berbat kararın ortaya koyduğu çirkin görüntü ancak Dink’in öldürülmesinden sonra AİHM’de düzeltildi.

Üç noktanın altını çizerek yazıyı noktalayalım.

Birincisi; son on senede ülkemizde hukuk ve demokrasi açısından yaşanan tek ve yegane (ne demekse) olumlu gelişme eskiden Genelkurmay’ın bu tür konulara müdahalelerinin yerini en azından kağıt üzerinde siyasi otoriteyi temsilen MSB’nin almış olması.

İkincisi ise CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile ilgili; Kemal Bey’in 14 Mayıs öncesi vaat ve sözleri ile bu son olay karşısında Faik Öztrak’ın yanında yer alıyor olmasının çelişkili gibi durması. Eski bir tiyatro oyunu vardı, “Nereye Payidar” diye (Bilgesu Erenus), şimdi de belki birileri “Nereye CHP” diye bir oyun yazar, sahneler.

Üçüncüsü ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuya ilişkin sözleri, Tanrıkulu’nun dünyanın en mert ordusuna hakaretinin mutlaka yargı tarafından cezalandırılacağını söylüyor Erdoğan ve böylece bir milletvekili olan Tanrıkulu’nun TBMM’de dokunulmazlığının kaldırılacağının (milli irade?) ve yargının bağımsızlığının (?) işaretlerini sunuyor.

Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi