Tanrı göçmen çocukları sever mi?

Yönetmen Bitmez, kamerayı ailelerin ve çocukların günlük hayatlarının tam ortasına koymuş ve onlardan kamera yokmuş gibi davranmalarını istemiş.

"Tanrı Göçmen Çocukları Sever mi Anne?", yönetmen Rena Lusin Bitmez’in geçtiğimiz yıl hem İstanbul hem de Ankara film festivallerinde ödül kazanan belgeseli. Ancak buna klasik bir belgesel demek ne kadar doğru bilinmez. Yurtdışında "Docudrama" da denilen, filmleştirilmiş bir belgeselden bahsediyoruz.

Filmin merkezinde Ermenistanlı göçmen çocuklar var. Çekimi, çekim öncesi ve montajıyla neredeyse 7 yıla yayılmış bir film bu. Mekânımız Kumkapı’da her katında bir oda ve sofa bulunan, üç katlı, küçük klasik bir eski İstanbul evi. Her katında, daha doğrusu her odasında Ermenistanlı bir aile yaşıyor. Bu ailelerin ve çocukların iç içe geçen, zorluklarla dolu hayatı filmin ana eksenini oluşturuyor. Yönetmen Bitmez, çok zor ama önemli bir iş yaparak kamerayı ailelerin ve çocukların günlük hayatlarının tam ortasına koymuş ve onlardan kamera yokmuş gibi davranmalarını istemiş. Sonuçta da ortaya o hayatı tüm doğallığıyla anlatan bir belgesel-drama çıkmış.

Filmin en çarpıcı yanlarından biri hiç kuşkusuz çocukların sokağa çıkamıyor, gönüllerince oyun oynayamıyor oluşları. Sokak zaten tehlikeli, hele ki Ermenistanlı göçmen çocuklar için bir kat daha tehlikeli. O yüzden anneler çocuklarının sokağa bırakmıyorlar. Bu durumda küçük bir eve tıkılıp kalmış çocuklar, kendi içlerinde bir hayat kurmak ve o hayatın kurallarını hem öğrenmek hem de oluşturmak zorunda kalıyorlar. Dolayısıyla göçmenlik çok katmanlı bir hal alıyor aslında. Göçmen olmanın geleneksel zorluklarının yanına bir de "Ermeni meselesinin" tarihsel yükünü omuzlamak kalıyor çocuklara.

Ama o kadar da çıkışsız değiller neyse ki. Gedikpaşa’daki Hrant Dink Eğitim Yuvası, yaşı yeten çocuklara bir çıkış kapısı oldu ne zamandır. Gedikpaşa İncil Protestan Kilisesi’nin kapılarını açtığı bu çocuklar, (Ermeni Patrikhanesi ne yazık ki bu konuda inisiyatif almaya çekinmiş) kilisenin bodrum katında Ermenistan müfredatı ile uyumlu, ama resmi olmayan, gönüllü öğretmenlerin çabalarıyla bir eğitim görüyorlar. Önce ana sınıf olarak başlayan bu yuva, çocukların ihtiyaçları geliştikçe kendini geliştirmiş ve şimdi 9 yıla yakın süredir bir eğitim veriliyor. Ancak bu eğitimin ne Türkiye’de ne de Ermenistan’da resmi bir karşılığı var. İyi haber ise şu: Çocuklar buradaki eğitimi bitirdikten sonra Ermenistan’da bir ortaokul bitirme sınavına girip diploma alabiliyorlar. Ve Hrant Dink Eğitim Yuvası’nı bitiren çocukların çoğu da bu sınavı başarıyla tamamlıyor.

Çocukların hayatının işte bir bölümü de bu eğitim yuvasında geçiyor. Geçerken belirtelim ki bu yuvayı oluşturmak kolay olmamış ve yardımseverler, buranın olabildiğince insani şartlara uygun olması için ellerinden geleni yapmışlar. Bu bodrum kattaki yuvanın, daha uygun durumdaki boş kalmış bir Ermeni okulu binasına taşınması projesi ise ne yazık ki gerçekleşemedi. O da ayrı bir hikâye.

Rena Lusin Bitmez, çekimlerle ilgili konuşurken öncesinde uzun bir süreyi aile ve çocuklarla geçirdiğini söylüyor. Zaten filmi izlediğinizde öyle bir sürecin gerekliliğini hemen idrak ediyorsunuz, çünkü ailelerle çocuklarla ortada kamera yokmuş gibi film çekmek için bir güven tesis edilmesi gerekiyor. Bitmez, bunun için uzunca bir süre hem ailelerle hem de çocuklarla neredeyse birlikte yaşamış ve hem onlarla (film icabı değil gerçekten) çok yakın dost olmuş hem de yaşadıkça filmin senaryosunu da bir yandan kafasında kurgulamaya başlamış.

Yaşlarına göre hayli olgun çocuklar karşımızdakiler. Eğitim hayatlarına önem vermekle kalmıyorlar, annelerine de yardım ediyorlar. Erkekler için ise durum biraz daha farklı. Eğitim bazen onlar için çok bir şey ifade etmeyebiliyor çünkü gelecekleri konusunda hiçbir fikirleri yok. Burada mı kalacaklar? Eğer öyleyse eğitim ne işlerine yarayacak? Her ne şekilde olursa olsun eğitimin bir işe yarayacağını kestirseler de, bir yandan çalışma hayatı ve küçük de olsa para kazanmak onları cezbediyor. Tüm bu gelecek belirsizliği içinde bir yol çizmek gerçekten de kolay değil.

Rena Lusin Bitmez’in filmi hem göçmen olmaya hem de aslında bu topraklardan koparılmış nesillerden gelen Ermenistanlı göçmen olmaya dair açmazları, ama bir yanda umutları ve direngenliği usta biçimde ortaya koyuyor. Film şu sıralarda Ermeni okullarının derneklerinde gösteriliyor. Bir ay kadar önce Feriköy’de idi, geçtiğimiz Cuma akşamı Kadıköy Aramyan Okulu’ndan Yetişenler Derneği’nde gösterildi, 18 Şubat Salı akşamı da Bakırköy Dadyan Okulu’nda izlenecek. Önümüzdeki aylarda da salonlarda gösterime girmesi planlanıyor. Rozanna’nın, Hasmik’in, Antranik’in ve Harutik’in hikâyelerini anlamak için iyi bir fırsat. Ve tabii bu hayatın tüm yükünü çeken, ama metanetlerinden hiçbir şey kaybetmeyen annelerinin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi