ayşe düzkan
temsiliyet de bir yere kadar
malum, abd kongresinin iki üyesi, ilhan omar ve rashida tlaib, filistinlilerin "işgal altındaki filistin" olarak tanımladığı topraklara, kudüs ve batı şeria’ya politik amaçlı bir ziyaret gerçekleştirmek istedi. ancak israil hükümeti, bu iki kadının ziyaretini bds hareketini destekledikleri gerekçesiyle yasakladı.
rashida tlaib filistin diyasporasından yani 1948 yılında geçekleşen, filistinlilerin büyük felaket/nakba olarak tanımladıkları, israil’in ise kuruluş olarak kutladığı tarihten sonra topraklarını terk edip dünyanın farklı yerlerine gitmek zorunda kalan filistinlilerden. doksan yaşındaki büyük annesi müftiye tlaib batı şeria’da yaşıyor, torununun kongre üyesi olmasına sevinmiş ve ona, "buraya gel, birlikte incir toplayalım," demiş. israil hükümeti, tlaib’in onu ziyaret etmesine "insani sebeplerle" ve israil’in boykot edilmesini savunmaması kaydıyla izin vereceğini açıkladı ancak tlaib bunun inandığı ve uğrunda mücadele ettiği değerlere aykırı olacağını, büyük annesinin de bunu istemeyeceğini söyleyerek, belki de onu son kez görebilme şansını elinin tersiyle itti.
türkiye’de bu olay fazla ilgi görmedi, daha çok "israil iki müslüman kongre üyesinin ziyaretini kabul etmedi" şeklinde verildi, bu bir çarpıtma çünkü mesele bu iki kadının müslüman olmaları değil israil’i eleştirmeleri. ama aslında bu olayın tartışılacak, düşünülecek çok yanı var. bunların başında israil’e yönelik boykotun yani bds (boykot, yatırımların geri çekilmesi, yaptırımlar, ingilizce adıyla boycott, divestment, sanctions) hareketinin ne kadar etkili olduğu çünkü israil hükümeti bu hareketi en önemli tehditlerden biri olarak tanımlıyor ki bilindiği gibi israil’e karşı silahlı mücadele yürüten örgütler var, bölgede birçok ülkeyle, iran ve lübnan hizbullah’ı gibi önemli güçlerle arası açık. bu, sömürgecilik karşıtı mücadelede, sivil örgütlenmelerin de ne kadar etkili olabileceğini düşündürüyor.
ama abd hükümetinin kongre üyelerinin bir ülkeye alınmamasıyla ilgili tutumu da üzerinde durulmaya değer bence. abd yönetimi bu iki kongre üyesine sahip çıkmadığı gibi, donald trump, rashida tlaib’in ziyareti reddetmesi üzerine, "bu işin kazananı tlaib’in büyük annesi, onu görmek zorunda kalmayacak" diye, belli ki komik bulduğu bir twit attı ve süreç boyunca israil hükümetinin tutumunu destekledi. yani dünyanın en büyük güçlerinden biri, iki kongre üyesine başka bir ülke hükümeti karşısında sahip çıkmadı.
bu iki kadın seçmenlerin oylarını alarak, onları temsil ederek kongre’ye seçildi, mensubu oldukları topluluk tarafından destekleniyorlar, onları temsil ediyorlar. ama yönetim onları abd’nin temsilcisi olarak görmüyor!
israil parlamentosu knesset’te yer alan arap milletvekilleri de benzer şeyler yaşıyor. örneğin geçtiğimiz yıl, hanin zuabi ve yusuf cebarin’in yurtdışına yolculuk yapmaları yasaklanmıştı çünkü bu iki vekil abd’de, barış için yahudi sesi (jewish voice for peace) grubunun düzenlediği bir konferansta konuşmak üzere davet edilmişlerdi.
çoğunuzun aklından geçen benim de aklımdan geçiyor. benzer bir şey pekala hdp, tip hatta chp milletvekillerinin başına da gelebilir. zaten hdp ve tip milletvekilleri türkiye içinde bile diğer partilerin vekilleriyle aynı rahatlıkta, serbestlikte hareket edemiyor. seçilmek için aldıkları oyların sayısı eşit, gördükleri destek eşit, seçmenlerinin kalbi bağlılığı daha yüksek bile olabilir ama vekillikleri eşit değil! dolayısıyla, o vekillerin temsil ettikleri kesime, kesimlere, politik düşünceye verebileceği yarar da iktidarın bu tutumuna dayanan sebeplerle sınırlanıyor. nitekim abd muhalif siyasetinde, çeşitli toplulukların temsilcilerini kongre’ye sokmaları çok önemli ve büyük bir başarı sayıldı ama sonuçlarının aynı oranda önemli olduğunu söylemek çok zor.
bu durum sürekli teşhir edilmeli, ediliyor da. buna karşı hukuk savaşı verilmeli, veriliyor da. ama bütün bunlar temsili demokrasinin sınırlarını görmemizi engellememeli, değil mi? filistinliler ve filistin dostları, netanyahu ile trump arasında birçok benzerlik olduğunu çok sık yazıyor, söylüyor. ama aslında çok daha yaygın, derin ve yerleşik bir şeyle karşı karşıyayız. parlamentonun, parlamenter siyasetin işlevini ortadan kaldıran pek çok gelişmeden biri bu. parlamentoya adımınızı atıyorsunuz ama orada değiştirebilecekleriniz geçen yüzyıldan bile daha az. türkiye siyaseti üzerine düşünürken, yeni yollar ararken, eksilerini değerlendirirken bunu da akılda tutmakta yarar var, bence.