üzgün ve öfkeli

...yani iktidar siyasal faaliyetleri ve öngördüğü hayat dışında yaşayan insanları baskılamak için pandemiyi bahane ediyor.

türkiye’de yaşayan insanlar kendilerini millet sayıyor ama aslında toplum olamamış bir insan grubu. çünkü toplum olmak birbirine karşı sorumluluk duymayı, birbirinin hakkını, güvenliğini korumayı, hayatını kolaylaştırmayı da gerektirir. oysa türkiye’de yaşayan insanların sorumluluk ve merhamet sınırları ailelerinde bitiyor. muhafazakârlar, kendilerinden yoksul olanların yoksulluğunun bitmesini aklına bile getirmiyor, ancak onlara sadaka vermeye hazır. muhafazakâr olmayanların önemli bir kısmının dayanışma fikri, kendi toplulukları içinde yardımlaşmayla sınırlı, maalesef. o yüzden burada, kuyruğa kaynak yapılır, yolda bulduğu paranın sahibini arayan kahraman muamelesi görür. bunun sonuçlarını pandemiyle ilgili tedbirlerde sık sık görüyoruz. özellikle riske girecek olan ailesi dışındakilerse, alışkanlıklarından kendi rızasıyla vazgeçmeyi kabul eden sayısı az. bir yandan da, eğitimin üst basamaklarını görmüş insanların dahi sağlık konusundaki cehaleti dikkate değer. aşıyla çip takılması gibi fikirler o cehalet sayesinde konuşulur oluyor.

dolayısıyla, dokuzdaki sokağa çıkma yasağını, ramazan boyunca yediye çekmek, muhtemel iftar buluşmalarını sınırlamak için anlamlı, maalesef. sadece sınırlamak için, tamamen engellemek mümkün değil. aynı şekilde bayramda sokağa çıkma yasağı da, bayram ziyaretlerini, kısa tatil denemelerini sınırlamak için gerekli görünüyor. hükümet de nüfusun fırsatı krize çevirme potansiyelini kendinden bildiği için bunları öngörüyor.

buraya kadar ortak noktalarımız var. ama sadece buraya kadar.

çarkların durmadığı bir kapanma salgına karşı etkili değil. emek tarihçisi ve sendika uzmanı hakan koçak’ın ifadesiyle, kayıtlı çalışanların yüzde 60-70’i çalışmaya devam edecek, toplu taşımada, servislerde, atölyelerde, fabrikalarda, tezgâh başında, yemekhanelerde bir arada bulunacak yani virüse teslim edilmiş durumda. bu insanların önemli bir kısmı zorunlu, temel, acil mal ve hizmet üretmiyor, patronlara kâr ettirmek için çalışmaya devam ettiriliyor.

gündelik işlerde, kayıtlı-kayıtsız çalışanlar ve küçük işletme sahipleri kapanmayla açlığa mahkum ediliyor. zaten uzun bir zamandır bu durumda olan bu insanlara herhangi bir destek sağlanmıyor! daha önce disk-ar söylemişti, şimdi imf açıklamış, türkiye pandemide halkına en az yardım yapan ülkeler arasında.

kreşler ve okullar kapandı. başta sağlık çalışanları olmak üzere, uzun mesai de yapan emekçilerin çocuklarına kim bakacak? biliyoruz, bu noktada muhafazakârların gözlerinin önüne, torun bakan anneanne ve babaanneler geliyor. çünkü ücreti ödenmeyen her türlü bakımın kadınlara yüklenmesinden yanalar. ama bugün bu öneri, zalimliğinin yanı sıra gerçekçi değil çünkü çok fazla insan doğup büyüdüğü yerden, ana ocağından başka yerlerde çalışıp yaşıyor!

1 mayıs yaklaşıyor. türkiye’nin dört bir yanında işçilerin direnişleri var. ikizdere halkı ormanını korumak için mücade ediyor. boğaziçi, öğrencisi ve hocasıyla kayyuma karşı direniyor. istanbul sözleşmesi eylemleri gündemden düşmüyor; bunların hepsi bulaşı riskinin düşük olduğu açık havada yapılan işler! kapanma, bu insanların hepsini içeri tıkıp her yerdeki kolluk güçlerini dışarıda tutma imkânını veriyor. yasağın 30 nisan cuma günü değil de 29 nisan perşembe günü başlaması 30 nisan’a çekilen 1 mayıs kutlamalarından kurtulmak için. emekçi çalışmak zorunda ama emeğin bayramını kutlayamıyor!

bir de tabii, içki satışının yasaklanması meselesi var. güya tekel bayileri kapandığı için haksız rekabet olmasın diye, marketlerde de içki satışı yasaklanmış! bu, tabii ki hayat tarzına müdahale, tabii ki islami hayat tarzının dayatılması. içki stoklayacak kadar parası olmayan, ramazan ve ramazan bayramı boyunca içki içmesin, anlamına geliyor. içki sürekli vergi bindirilerek zaten lüks tüketim sınıfına girdi ama bu yetmemiş olacak ki yoksulların elinden "günah işleme" hakkı da alınıyor. (bu yasağa sosyal medyada itiraz edenlerin ciddi bir kısmının, içki içmediğini açıklama ihtiyacı hissetmesi dahi içkinin nasıl kriminalize edildiğinin bir göstergesi) bunun sonucu insanların daha mütedeyyin olması değil, sahte içkiden ölenlerin ve madde kullanımının artması oluyor.

yani iktidar siyasal faaliyetleri ve öngördüğü hayat dışında yaşayan insanları baskılamak için pandemiyi bahane ediyor. 

kapatma boyunca semt pazarları da kurulmayacak. her yerde ucuza alışveriş yapılabilen, küçük yerlerde, bahçecilik, ufak hayvancılık yapan insanların ürünlerini sattığı pazarlar açık havada kuruluyor. bulaşı riski marketlere göre tabii ki daha düşük. bunun da zincir marketlere verilen bir armağan olduğu açık.

tamamı aşılandıktan sonra bile 65 yaş üstünün sokağa çıkması sınırlanmıştı; hiç anlamı olmayan bir önlem. şimdi de, bulaşı riskinin çok düşük olduğu açık havada dolaşmanın yasaklanması halk sağlığına zarardan başka bir sonuç vermeyecek.

bu yasakların sebebini anlamak için elimizdeki tek veri turistlere uygulanmamaları. yabancılar istedikleri gibi gezebilecek. acaba bunlar, buraya gelip para harcayacak başka turistler için alınan göstermelik önlemler mi? 

bir yandan da yaygın biçimde aşı yapılmadan gerçek bir kapatmanın dahi etkisinin sınırlı olacağını görmek için uzmanlığa gerek yok. sağlık bakanı fahrettin koca, aşı sıkıntısını sinovac’ın sözünü tutmamasına bağlıyor. ama sayısı sınırlı olan aşı, örneğin akp mkyk’sı yerine daha fazla ihtiyacı olan gruplara yapılabilirdi.

128 milyar dolar yok, 159 ton altın yok, yasalar bazen var, bazen yok, aşı deseniz herkese yok. onlar hayatı durdurmak istiyor, biz çarkların durması gerektiğini biliyoruz. ve çarklar bizim elimizde. bundan hepimize bir çare, bir umut, bir imkân olmaması hem üzüntümüzün hem öfkemizin sebebi!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi