Terör çok karmaşık vesselam

Terör öyle büyük kitlelerce, milli birlik ve beraberlikle lanetlenerek çözülebilecek bir konu gibi görünmüyor. Daha da ötesi, çok ama çok karmaşık bir ilişkiler kümesinin sonucunda ortaya çıkan bir mesele.

Terör eylemi (siyasi şiddet), kimin yaptığından, neden yaptığından da, tarihsel boyutta bilinen kökenlerinden de bağımsız olarak, menfur bir olay, her durumda amasız, fakatsız lanetlenmeli.

Ancak, terör öyle büyük kitlelerce, milli birlik ve beraberlikle lanetlenerek çözülebilecek bir konu gibi görünmüyor.

Daha da ötesi, çok ama çok karmaşık bir ilişkiler kümesinin sonucunda ortaya çıkan bir mesele.

Biz sıradan fanilerin öyle kolay kolay tüm boyutlarını anlayabileceğimiz bir konu hiç değil.

Hatta, sıradan olmayan fanilerin de, meseleye kamu adına yaklaşan profesyonellerin de tüm boyutlarını içselleştirebilecekleri bir iş pek değil.

Dün (Pazar gecesi) Galatasaray’daki menfur olay sonrası kimi arkadaşlarımla telefonda görüştüm, iddiaları, yaklaşımları dinledim ama sonunda meseleye daha kuşku eksenli yaklaşacak bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Ha, bir de hiç kuşkuya mahal vermeyecek kamusal yanlışlar var, bu tür olaylar sonrası bant daraltma kararları gibi; birileri hala teknoloji ile savaşmanın nasıl bir zekasızlık olduğunu anlamadılar galiba.

Dünyanın her köşesinde şiddeti bir siyasi yöntem olarak kullanan gruplar mevcut.

Türkiye kamuoyu bunlar içinden İŞİD, PKK, DHKP-C gibi isimleri daha yakından duyuyor, tanıyor.

Ama, aklı başında herkes çok iyi biliyor ki, ne İŞİD, ne PKK, ne DHKP-C sadece İŞİD, PKK, DHKP-C demek değiller.

Dünyadaki önemli istihbarat örgütlerinin tümünün bu terör organizasyonlarının içinde ayak izleri hatta ayakları var.

Hiç kuşkusuz, terör örgütlerinin içine anlaşılabilir nedenlerden sızan bu istihbarat örgütlerine Türkiye’nin MİT’i, Emniyet İstihbaratı, Askeri İstihbaratı da dahil.

Şöyle bir geriye yönelik hafıza egzersizi yapsak, nedenleri ve failleri konusunda aklı başında insanları bir türlü ikna edemeyecek olayları bir bir hatırlarız.

Sabancı cinayetinin bir sol örgütün ülkenin en büyük holdinginin patronlarından birine yönelik bir siyasi motivasyonlu terör eylemi olduğuna ikna olan var mıdır?

Unutmayalım, Fehriye Erdal Sabancı Holding’e önemli bir polis müdürünün tavsiye mektubu ile girmiştir ve o önemli polis müdürü yaşamını Susurluk araba kazasında Abdullah Çatlı ile

birlikte kaybetmiştir.

Çağlayan Adliyesi’nde Berkin Elvan’ın ölümünü aydınlatmaya çok yaklaşmış rahmetli Savcı Kiraz’ın bir sol örgüt tarafından öldürüldüğüne inandık mı bütün iç rahatlığımızla?

Pazar günü Galatasaray’da yaşanan facia galiba hemen o gece emniyet güçleri tarafından bir noktaya getirildi, bu polisiye başarı benim aklıma çocukken söylediğimiz bir tekerlemeyi de hatırlattı: “Olur böyle vakalar, Türk polisi yakalar” ama biraz önce basında gördüm PKK bu bombalama olayıyla alakası olmadığını açıklamış, haberi Fırat Haber Ajansı’nın sitesinden de teyit ettim.

Bu tekerleme büyük ölçüde doğrudur, bizim emniyet güçlerinin içinde devletin bir menfur ve küçük olduğunu temenni edeceğim bir kısmının ayak izlerinin olmadığı yaklaşık her vakayı çözdüğünü biliyoruz ama şayet o ayak izleri yoksa.

Ama, “Olur böyle vakalar, Türk polisi yakalar” tekerlemesinin işlemediği (!) olayları nasıl değerlendireceğiz?

Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Kemal Türkler, Necip Hablemitoğlu (sadece ilk aklıma gelen isimler) cinayetlerinin çözüldüğünü söyleyebilecek bir babayiğit var mıdır aramızda?

Terör çok karmaşık bir süreç ürünü, geri planda işin muazzam parasal boyutu var, uyuşturucu meselesi var, çok karmaşık uluslararası ilişkiler var.

Amerikalı çok önemli bir üniversite hocası, Todd Sandler’in konuya ilişkin harika kitapları ve makaleleri var, ilk aklıma gelenleri “Political Economy of Terrorism” kitabı ile (European Journal of Political Economy’de yayınlanan makalesi.

Terörizm konusunu, sınıraşan (transnational) suçları çalışmak isteyen herkese Todd Sandler’i hararetle öneririm.

Bizde ise, kısmen dünyada da çok farklı değil, terör meselesinin şiddet bölümü çok konuşuluyor, yazılıyor, çiziliyor ama terör ile kara para akımları, küresel uyuşturucu ticareti ve istihbarat örgütlerinin konuya dahli pek konuşulmuyor.

Bu konulara girilmeden de terör meselesini ne anlamak ne de eradike etmek (kökünü kazımak) mümkün değil.

Her türlü terör eyleminde, devlet terörü de dahil, yaşamını kaybedenlere Tanrı’dan rahmet diliyorum.

Devlet terörü dendiğinde de kimsenin aklına Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nda ya da Genelkurmay’da, MİT’in tepe noktalarında planlanan terör gelmesin, devlet terörü, devletin içine sızmış küçük ama nedense temizlen(e)meyen pis nüvelerin işi.

Aramızda barış sürecini noktalayan 2015 Ceylanpınar cinayetlerinin (iki polisin öldürülmesi) bir terör örgütünün işi olduğuna hala inanan kaldı mı acaba?

Şunu unutmayalım, kara para, uyuşturucu işi yapanlarla birlikte davranan hatta resim veren tüm kamu görevlileri kaçınılmaz olarak terör ile de birlikte davranıyorlar, resim veriyorlar demektir en nihai analizde.

Her terör suçu gibi bu son olay da çok karmaşık olabilir, insanın aklına 7 Haziran 2015-1 Kasım 2015’de geliyor, Selahattin Demirtaş’ın Diyarbakır’a götürülmesi ile bir alakası var mıdır sorusunu da düşündürüyor.

Tabii, bu son ihtimal üzerinden başka şeyler de düşündürüyor.

Dediğim gibi, mesele biz sıradan fanilerin çapını çok aşan bir konu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi