Ayşe Yıldırım

Ayşe Yıldırım

Terörle Mücadele meğer Twitter'la Mücadeleymiş!

Taylan Kulaçoğlu’nun gözaltına alınma, sorgulanma ve yargıç karşısına çıkma süreci aslında Saray’ın Türkiye’ye giydirmeğe kalktığı ‘deli gömleği’nden çok karakteristik bir kesit.

Sevda Noyan, televizyon ekranından gülerek "yanlış anlaşılmasın doğru anlaşılsın bizim aile 50 kişiyi götürür. Bizim sitede hala var 3-5 kişi. Benim listem hazır. Maddi manevi hazırlıklıyız" dedi. Ve bugüne değin hakkında herhangi bir işlem yapılmadı. RTÜK Başkanı, o sözlerin söylendiği Ülke Tv’ye ceza verilmesinden yana olmadığını söyledi. Tepki alınca "uzman raporunu bekliyoruz" dedi. Hep birlikte göreceğiz sonucunu.

Peki ya emniyet yetkilileri, savcılar? Onların başka işleri var. Sevda Noyan’ı değil de onun tutuklanmasını isteyen Taylan Kulaçoğlu’nu gözaltına aldılar. Ve Kulaçoğlu’na ilk olarak "Sevda Noyan’ı neden hedef gösterdiğini" sordular! Hem de yanlış anlaşıldığı için sildiği bir tweet nedeniyle.

Aslında Taylan Kulaçoğlu ve gazeteci Hakan Gülseven’in yaşadıkları savcılarla emniyetin hangi "deliller"le hareket ettiğini bir kez daha gösterdi.

Katliam listesinin hazır olduğunu söyleyen birisi iktidara yakınsa dokunulmaz ama onu eleştirenler muhalifse "suçlu"dur. Suç unsuru da hazır: Sosyal medya paylaşımları…

İşaret fişeğini de iktidar medyası ateşler.

Tıpkı Taylan Kulaçoğlu ve Hakan Gülseven olayında olduğu gibi. Sabah gazetesi ve Ahaber, birkaç gün öncesinden Kulaçoğlu’nu "Türkiye’de kargaşa çıkarmak ve manipülasyon yapmayı hedefleyen paylaşımlar yapıyor. Gezi Kalkışması’nda olduğu gibi sosyal medyadan ‘gezivari’ bir ayaklanma özlemi duyduğu yine paylaşımlarından ortaya çıkıyor" diyerek hedef gösterdi. Aslında "suçlu" ilan etti. Malum, artık iddianameler yazılmadan Sabah gazetesinden suçlamaları okuyoruz, iddianameleri de avukatlardan önce onlar yayınlıyor! Gizlilik kararı olan dosyalara bile onların erişim izni var.

Taylan Kulaçoğlu’nun gözaltına alınmasının ardından yaşananlara dönecek olursak, önce gözaltına alındığı Ayvalık Terörle Mücadele Büro Amirliği’nde sorgulandı.

Sevda Noyan’ın ardından yöneltilen suçlamaların kaynağını tweetleri oluşturdu.

Mustafa Koçak ve İbrahim Gökçek’in yaşaması için attığı tweetler, İbrahim Gökçek’in cenazesine yapılan saldırıya gösterdiği tepki tweetleri "suçu ve suçluyu övme", "halkı güvenlik güçleri aleyhine kışkırtma" olarak değerlendirildi ve "kastınız nedir?" diye soruldu.

Hatta, Bertolt Brecht’in bir şiirinden bestelenen Cem Karaca’nın söylediği "Durduramayacaklar halkın coşkun akan selini" şarkısının sözlerini paylaştığı tweet "suç işlemeye ve yasadışı toplumsal olaylara müdahil olmaya çağıran paylaşım" olarak nitelendirildi ve yine "kastınız nedir?" diye soruldu.

Kulaçoğlu’nun yanıtını duymuşsunuzdur:

"Paylaşımın kendisi Cem Karaca’nın şarkısıdır. Cem Karaca bu şarkıdan dolayı 30 yıl önce yargılandı ve beraat etti. 30 yıl sonra benim de aynı şarkıdan soruşturulmam Türkiye’nin demokraside geldiği boyutu göstermektedir."

Kızılay’ın yardım toplamasını eleştiren tweetini de bulmuş emniyet yetkilileri. Onu da sordular.

Bu sorgunun ardından "Suç işlemeye tahrik" suçlamasından serbest bırakılan Kulaçoğlu bu kez "DHKP-C silahlı terör örgütüne üye olmak" suçlamasıyla Balıkesir Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne gönderildi.

Peki, böyle bir suçlama için emniyet yetkililerinin elindeki deliller neydi?

Tahmin ettiniz değil mi; sosyal medya paylaşımları.

Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri oturmuşlar Kulaçoğlu’nun tweetlerini, retweetlerini tek tek görüntülemişler, yetmemiş onu hedef gösteren trollerin tweetlerini de ‘delil’! olarak görüntülemişler ve sorguda önüne koymuşlar!

Tweetler de tahmin edeceğiniz gibi ölüm orucu eylemlerinde yaşamlarını yitiren Helin Bölek, Mustafa Koçak ve İbrahim Gökçek’le ilgili. Bu paylaşımlardan yola çıkarak Kulaçoğlu’nu "DHKP-C üyesi" yapmaya çalıştılar.

Ama haklarını yemeyelim. ‘Çalışmaları’ bununla da sınırlı kalmamış terörle mücadelenin. İbrahim Kaypakkaya’nın ölüm yıldönümünde paylaştığı Kaypakkaya fotoğrafını sormayı da ihmal etmemişler.

Eee bir de "kokteyl yapalım" demiş olmalılar ki 21 Mart Newroz’unda paylaştığı fotoğrafını eklemişler ‘deliller’ arasına. "PKK/KCK terör örgütünün çağrısı doğrultusunda düzenlendiği değerlendirilen ve katılım yaptığınız eylem ve etkinlik" diyerek hem de. Gelin görün ki o fotoğraf 2015 yılı Diyarbakır Newroz’u sırasında çekilmiş. Beş yıl önceki fotoğraf yani. Kulaçoğlu o fotoğrafını 2020 yılındaki Newroz’da bir anı olarak paylaşıp bayramı kutlamış alt tarafı.

Dedik ya Kulaçoğlu’nu hedef gösteren trollerin paylaşımları da ‘delil’ olarak ortaya konmuş diye. Biri ‘fotomontaj’, diğeri ise 7 Haziran 2015 seçimleri öncesi İstiklal Caddesi’nde yapılan bir etkinlikte çekilen fotoğrafı. Ortada suç unsuru oluşturan bir durum yok yani. Ama önemli olan trollerin bu fotoğrafları ‘suç’ unsuruymuş gibi paylaşması…

En garip ‘deliller’den biri ise Kulaçoğlu’nun Sabah ve Ahaber’in kendisi aleyhindeki haberleri eleştiren tweetleri paylaşması… Biraz çalışsalar belki bu haberler nedeniyle Kulaçoğlu’nun dava açtığını öğrenebilirlerdi. Neyse ki "Sabah ve Ahaber’i neden hedef gösterdiniz" diye sormamışlar.

Meğer biz Saray’ın "terörle mücadele"sini yanlış anlamışız, aslında yaptıkları Twitter’la mücadeleymiş!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Yıldırım Arşivi