Şenay Aydemir
‘Evcilik’ aşkı öldürür mü?
Hali hazırda film üreten yönetmenler arasında en farklı ismin Ümit Ünal olduğunu söylesek yanlış olmaz. Daha yirmi yaşındayken kaleme aldığı 1986 tarihli “Teyzem”den başlayarak bugünün sinemasına uzanan yolculuğunda üç tarihi, üç kuşağı birbirine bağlayan tek isim Ünal. Atıf Yılmaz gibi ülke sinemasının ‘kurucu baba’larından birisiyle de çalıştı. Şerif Gören, Tunç Başaran gibi sonraki dönemin en önemli yönetmenleriyle de…
2002’de “9” filmiyle kamera arkasına geçmeye karar verdiği andan itibaren de bugün “Yeni Türkiye sineması” olarak adlandırılan dönemin en önemli isimlerinden birisi haline geldi. Ünal’ın “kuşaklar arası bağlantı” kurmaktaki mahareti onun sinemasını diğerlerinden biraz daha ayrıştırıyor. Öncelikle Yeşilçam geleneğine olan yatkınlığı, hikayelerinin seyirci ile güçlü bağlar kurmasının olanaklarını sunuyor. Onun filmleri için “seyirci dostu” tabirini kullanmak yerinde olacaktır. İkinci olarak, tür sinemasına olan yakınlık elini güçlü kılıyor yönetmenin. Bazen bir türde, bazen türler arasında gezinerek bazen de türü tamamen reddederek filmler çekmesinin olanaklarını sunuyor.
Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde senaryo ve erkek oyuncu ödüllerini aldıktan sonra bugün itibarıyla sinema salonlarında gösterilmeye başlanan “Evcilik” adlı son filmi de yönetmenin gerilime olan düşkünlüğünün bir ürünü gibi. Filme geçmeden önce “Evcilik”in Ümit Ünal’ın önceki iki filmi “Sofra Sırları”, “Aşk, Büyü, vs.” ile birlikte bir üçleme olarak da düşünülebileceğini ifade edelim. Kuşkusuz kendisi böyle tasarlamamıştır. Ama Antalya sonrası Artı TV için yaptığımız programda bu yorumu kendisine de söylemiştim. Bu üç filmi “ilişki üçlemesi” olarak tanımlasak yeridir çünkü. Ümit Ünal ile film üzerine sohbetimizin linkini merak edenler için şuraya bırakayım: (https://www.youtube.com/watch?v=u9BOseY_PJg&t=558s )
“Evcilik”, evlilik ve ilişkilere dair eğlenceli başlayıp gerilimli biten bir film. Adını olayların geçtiği butik otelden alan film ilişkilerini tazelemek için tatile giden Filiz ve Fırat’ı takip ederek başlıyor. Otuzlarında olduğunu anladığımız çiftimiz arasında küçük gerilimler vardır. Evcilik adlı pansiyona geldiklerinde patroniçenin sağlık sorunları nedeniyle başka müşteri olmayacağını öğrenirler. Pansiyondaki işleri yapan çiftle baş başa kalırlar. 50’li yaşlarındaki Özkan ve ondan hayli genç olan eşi Aysun mekanın işletmesine yardım etmektedir. Zaman ilerledikçe Filiz ile Fırat arasındaki gerilim iyice su yüzüne çıkar. Fırat babasının şirketinde çalışmaktadır. Filiz de bu şirkete sekreter olarak girmiş ve sonra patronun oğluyla evlenmiştir. Yedi yıllık bu evlilik hayli yıpranmış görünmektedir. İkilinin aralarındaki cinsel çekim neredeyse ortadan kalkmıştır. Ümit Ünal, bu yedi yıl esprisini ‘ilişki guruları’ndan mı aldı bilinmez ama çok tekrarlanan bir şeydir “evliliklerde yedinci yıla dikkat” cümlesi.
İnsan kendisinde bir şeyin eksik olduğunu başkalarının ona sahip olduğunu fark ettiğinde anlar. İşte Filiz ve Fırat, Aysun ile Özcan’ın birbirleri olan arzularına tanıklık ettiklerinde kendilerindeki eksiğin farkına varıyorlar. Aysun eşine Duman diye hitap ederken, Özcan karısına Kınalım diyor. Ama asıl olarak Filiz’in bir gece bu “köylü” çiftin ateşli sevişmesine tanık olması fitili ateşliyor. Bu durumu önce geyik malzemesi haline getiren kentli çiftimiz bir süre sonra birbirlerine Duman ve Kınalı olarak seslendikleri bir seksüel fantezinin içinde buluyorlar kendilerini. Bu fantezi sönmüş arzularının yeniden harekete geçmesine neden olur olmasına ama Aysun ve Özcan’ın bunu fark edip kendileriyle dalga geçildiğini düşünmeleri, hakaret olarak algılamaları işleri değiştiriyor. Ortam bir anda gerilime, sınıfsal ve kültürel öfkeye, erkeklik raconlarına kesiyor.
Ümit Ünal, iki çift arasındaki sınıfsal- kültürel kodları ustaca kullanıyor öncelikle. Kentli çiftin ilişkisindeki tükenmişliğin zamanla değil, yaşamla ilgili olduğunu diğer çiftin yaşamının basitliğinden çıkarıyoruz. Ama bunu yaparken dertsiz gamsız alt sınıflar, oynaşmaktan başka derdi olmayan köylüler klişelerine de düşmüyor. Bir tarafın ilişkisindeki eksiği, diğerinin fazlalığıyla göstermekten imtina ediyor. İkisini de kendi dinamikleri içinde ele alıyor. Özkan ve Aysun’un arızalarını da görüyoruz. Ama arızaların dert edilme biçimleri, kentliler gibi olmuyor. Burada da mekanın ruh hali üzerindeki etkisi devreye giriyor. Evcilik pansiyonu da bir karakter olarak anlatıda başrole yükseliyor. Özellikle de kentli çiftimizin kentte göremedikleri/ görmedikleri kimi hallerini görmelerini sağlayan bir ‘güvenli alan’ oluyor burası.
Hem senaryo hem de rejinin paralel gittiği, bir yandan seyirciyi rahatlatan komedi unsurlarının, değer yanda küçük küçük örülen gerilimin nereye varacağının merak uyandırdığı anlatı son bölüme kadar tıkır tıkır işliyor. Ancak bazı ayaklar son yarım saate doğru sarsılmaya başlıyor. Ümit Ünal sinemasına dair filmlerinin senaryo gücünün yönetmenlik zanaatından daha iyi olduğuna dair genel bir kabul vardır. Yönetmen koltuğuna oturmadan önce çok iyi senaryolara imza atmış olmasının yarattığı bir yanılsama da olabilir bu durum. Ama önermeyi bir an için doğru kabul etsek bile, bu kez doğru olmadığını, hatta tam tersi olduğunu söyleyeceğim. Kanımca filmin final bölümünde aksayan taraf daha çok senaryosu.
Aysun’un diğer çiftin onları taklit ettiklerini gördüğü ve sinirlendiği andan itibaren karakterlerin yüksekliği ile hikayenin seviyesi arasındaki makas açılıyor. Aysun’un bu kadar çok dert etmesini, Özcan’ın her şeyi yakacak kadar sinirlenip ortalığı dağıtmasını kültürel ve sınıfsal kodları zorlayarak anlasak da filmin bize gösterdiği alan içerisinde ikna sorunları yaşıyoruz. Sanki başka türlü motivasyon ve donelerle desteklenmesi gerekiyormuş gibi hissettiriyor bu bölüm bize. Bu bölümde Fatih Artman’ın filmin başından itibaren bir türlü üzerinden atamadığı komedi beden dili de sıkıntıyı büyütüyor. Öykü Karayel de ayak uydurmak zorunda kalıyor gibi. Ne var ki, tam da bu noktada Nejat İşler yetişiyor imdada. Filmin başından itibaren hikayenin dönüştüğü her noktada doğru bir yöne yol alıyor İşler’in oyunculuğu. Bir övgü de Deniz Işın için. Beyazperdede fazla göremediğimiz oyuncu gerçek bir sinema yüzü olarak öne çıkıyor “Evcilik”te. Filmi dair kimi değerlendirmelerde yazılan “köylü kızına çok yakışmış” olması nedeniyle değil, beyazperdede her yere, her role yakışacak gibi duruyor film boyunca.
“Evcilik”, sinemamızda ancak Ümit Ünal’ın dert edip yazabileceği, kaynak bulup çekme riskini alacağı bir yapım. Bu bakımdan özgün birçok yanı var. Yılın en dikkate değer yerli filmlerinden birisi olarak salonlardaki yerini aldı. 2024’de veda ederken iyi bir seçenek kuşkusuz. 2025’in barış, huzur, refah ve mutluluk için büyük adımlar attığımız bir yıl olması dileğiyle bitirelim.
Yönetmen Ümit Ünal: Filmin teması 30 yıldır kafamda vardı
Altın Portakal Film Festivali'nde ödüller sahiplerini buldu
Nejat İşler Altın Portakal'da konuştu: Risk almayanlarla iş yapmaktan sıkıldım
Altın Portakal Onur Ödülleri sahipleri belli oldu
Antalya Altın Portakal'da bu yıl yarışacak filmler belli oldu