Topal Osman'dan Sedat Peker'e

Mehmet Ağar, Sezgin Baran Korkmaz (SBK) ve Mansimov'un katıldığı Bereket-Yasemin Öner çiftinin nikahında şahit Levon Termenzhyan. Namı değer Lev Aslan Dermen.

Bir Netflix dizisinde yaşıyoruz mübarek. Memlekette yaşayanlar için en önemli açıklamalar YouTube'dan geliyor. Yayın yasağı bile getirilemiyor ya da getirilmek istenmiyor ki biz de nasıl gerçek dışı bir memlekette kendi gerçekliğimizle boğuşup durduğumuzu görüyoruz.

Milletin derdi ekonomiyken birdenbire SP'nin videolarına döndü gündem.

Açıklamalarını seyredince "Bir kilo daha fazla domates almanıza yetiyor mu?" desem "Yok".

Şimdi bir kilo domates etmiyor olabilir ama domatesin kilosunu yükselttiren ve çarşıya pazara çıkamamanıza, istediğiniz zaman ve yerde bira içememenize sebep olan yönetilemez memleketi yaratanların gidiş biletini kesiyordur diye düşünüyorsunuz belki.

Ona da tamam. Hoş kendisi Cumhurbaşkanı'nı ayrı tutarak konuşuyor ama bakalım filmin dizinin sonunda "Mutlu mesut uzun bir hayat yaşadılar"a mı döneceğiz, yoksa "Kötü adam öldü, kalan sağlar hayatı yeniden kuruyor"a mı?

Hep beraber izliyoruz.

Milyonlar izliyor.

Hak savunuculuğu, adalet, hukuk, kayıplar 90'lar deyince aklınıza ilk gelecek mücadelenin gönyesi ve arşivi diyebileceğim sevgili Eren Keskin demiş işte: " Peker'in anlattıklarını biz 90'larda açık bir şekilde yaşadık".

SP'ye dokunan evine yapılan baskın, kızının gözyaşları. Ya yüzlerce Cumartesi Annesi'nin ve kayıp yakınlarının çocuklarının gözyaşları.

Daha mı az değerli.

İsimleriyle atılıp tutulup hedef haline getirilen ve o şimdi savaş açtığınız medya organlarında linç edilen siyasetçileri gazetecileri unuttuk mu?

Kendinize yapılmasını istemediğinizi başkasına da yapmayacaksınız.

Ama işte mafya dediklerinin aklı böyle çalışmıyor demek ki.

Bu hafta Pontos Soykırımı'nın yıldönümüydü (19 Mayıs)

1964 yılında Küçük Asya Etütleri Merkezi'nde yapılan bir sözlü tarih çalışmasında kaydedilen Samsunlu Efharis Deligianidou'nun yaşadıklarını hatırlayalım kendi ağzından.

"Tüm köylülerimizden, bıçaktan ve yangından sadece ben kurtuldum. Onları hatırlıyorum ve hala titriyorum. Topal Osman'ın çeteleri geldi. Köylüleri öldürdüler, sonra evleri çaldılar ve sonra yaktılar. İki veya üç kadın kaçabildi.

Onları kovaladılar ve öldürdüler. Sonra onlara tecavüz ettiler. Ben nehirde bir çalılıkta saklandım. Türkler kendi aralarında gülüyorlardı. Biri 'Utanmıyor musunuz, ölü kadınlar bunlar...' dediklerini duydum..."

O zamanlar Topal Osman vardı. Pontosların, Ermenilerin ve bölgedeki Hristiyanların soykırıma uğratılmasında aktör.

Kendisinin geminin kazanında Hristiyan yaktırdığı söylenir.

Ergenekon davasının en önemli sanıklarından, Hrant Dink cinayetinden yakından bildiğimiz Veli Küçük, Giresun'da jandarma bölge komutanı olduğu dönemde Topal Osman'ın heykelini diktirmişti. 

O zaman Topal Osman vardı.

Şimdi izinden giden başkaları.

İsimlerin önemi dönemsel belli ki.

Baskın Oran son iki haftaki yazısında devlet - mafya ilişkisine değinirken şöyle diyor:

"Cumhuriyet’ten sekiz yıl önce yapılan ve o zamandan beri sistematik biçimde inkar edilen Ermeni Kıyımı nedeniyle dahil edildi kadroya. Konuyu gündeme getirmek için 1975’ten itibaren Türk diplomatlarını katletmeye başlayan terör örgütü ASALA’yı bitirmek amacıyla."

Hala okumadıysanız bir bakın derim. Ders niteliğinde.

Yine gelip dolaşıp geliyor kucağımıza kalıyor. Bu mafya işi de bizim yüzümüzden yani. 106 yıldır inkârı kendisine şiar edinmiş bir devletin inkar yüzünden kimlerin kucağına düştüğüne bakın hele.

Baskın hoca siyaset – devlet -mafya üçgeni belasını soykırımı sistematik bir şekilde inkar etmenin başımıza açtığı bir bela olduğunu söylüyor...

Haklı da.

Dedim ya yukarıda. O zamanın T.O.'ları bugünün S.P'leri.

Mafyanın milleti yok

Bu işler çok karışık. Kimin eli kimin cebinde. S.P'yi dinlerken verdiği isimler ve bağlantıların binde biri doğru ise bile herkes herkesle dipten ilişkili. Mesela benim deştiğim birkaç vaka da Ermeni mafyatik isimlerle ilişkileniyor.

S.P'de zaten Nahçıvan ve Karabağ mevzusuna kadar elini uzattı.

Mesela arada Metro Turizm'in sahibi Galip Öztürk'ün kaçtığı dönemde Gürcistan üzerinden bölgedeki güney Kafkas ülkelerinden vatandaşlık almaya çalıştığı bir yıldır Ermenistan'da kulislerde konuşulan bir bilgi.

Vatandaşlık verilmemiş herhalde ki Gürcistan vatandaşlığı almış. Bu bilgilerin mesela S.P'nin yakın ilişkide olduğu gazetelerde çıkması ama diğer medyada sadece ve sadece Gürcistan bağlantılarının yazılması da ilginç tabii.

Öte yandan bir SBK Holding, Kingstonlar mevzuu dolanıyor.

Sezgin Baran Korkmaz  ile ilgili birkaç gün önce yapılan duruşmada ifade veren Bereket Öner, SBK'nın kendisini içinde bulunduğu maddi sıkıntıdan kurtarmak için Lev Aslan Dermen ile tanıştırdığını söylüyor.

Lev Aslan Dermen ismini bu derin meseleleri deştikçe daha çok duyacağız demek ki. Ama şimdi kısa bir bilgiyle geçelim. Lev Aslan Dermen aslında Ermenistan vatandaşı Levon Termendzhyan.

Son dönemde ismini sıkça duyduğumuz Palmali Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mübariz Mansimov Gurbanoğlu'nun ortağı. Hani Mehmet Ağar'ın üzerine 'çöktüğü' Yalıkavak Marina'nın eski sahibi olan.

Levon, Noil Energy'nin sahibi. Washakie Renewable Energy şirketlerinin sahibi Jacop ve Isaiah Kingston kardeşlerle birlikte, organize bir şekilde ABD Hazinesini sahte evraklarla hayali ihracat yaparak 1 milyar dolarlık bir meblağı, haksız bir şekilde vergi iadesi ve teşvik olarak aldığı tespit edildi ve 130 yıla mahkum edildi. Hala yargı süreci devam ediyor.

Bu arada  Levon Termendzhyan Türkiye'deki yatırımları nedeniyle ve belli ki bazı çevreler tarafından çok seviliyor, Türk vatandaşlığı da veriliyor kendisine. Adı oluyor Lev Aslan Dermen. 

Ne şiş yansın ne kebap

Mübariz Mansimov Gurbanoğlu'nun daha önce Levon Termenzhyan iddialarına da "asla bir Ermeniyle ortak olmam" diyerek yanıtlamıştı Azerbaycan basınında. Ancak gel gör ki içeride durum farklı. İş ve para için olmuş demek ki.

Mehmet Ağar, Sezgin Baran Korkmaz (SBK) ve Mansimov'un katıldığı Bereket-Yasemin Öner çiftinin nikahında şahit Levon Termenzhyan. Namı değer Lev Aslan Dermen.

Neyse dönelim konumuza.

Diyeceğim o ki derinler ve mafyalar birbirleriyle anlaşmışlar. Yukarıda tepişiyorlar.  Bir yandan 'her şey millet için' öteki yandan 'aile kutsaldır' diyorlar.

Bir yandan sol öte yandan İslami literatürü kullanıyorlar.

21. yüzyılın manipülasyon aracını keşfetmişler. Kendilerinin vermediği ifade özgürlüğünü, Youtube'da bulmuşlar.

Biz işin aslını bilemiyoruz.

Ama bildiğimiz bir şey var o da ne diyene ne denilene ne de savunana güvenmememiz gerektiği.

Son iplik pazara çıkana kadar 'seyirciyiz' biz.

Hâlâ YouTube'un en çok seyredilen videosu 'köpeğini ısıran sahip'.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aris Nalcı Arşivi