Pelin Cengiz
Türkiye’nin ormanı, havası, suyu, toprağı madencilere karşı varoluş mücadelesi veriyor
5 Ekim 2020 tarihinde TBMM Başkanlığı'na sunulan ve 46 maddeden oluşan "Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" geçen hafta Sanayi, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı.
Maalesef, özel sektör temsilcileri görüşmelerde yer alırken, toplantıyı izlemek isteyen çevre örgütleri temsilcileri ise görüşmelere alınmadı.
Yasa, ilgili komisyonda görüşülmeye başlamadan önce yasa teklifinde yer alan maddelerin bazılarından şu yazıda bahsetmiştik.
Bu hafta da yine bu yasa teklifinin içeriğinden devam etmek istiyorum.
Söz konusu kanun teklifi, aşağıda yer alan kanunlarda değişiklik öngörüyor:
- 3065 Sayılı KDV Kanunu
- 3213 sayılı Maden Kanunu
- 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu
- 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu
- 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun
- 6446 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu
- 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu
Yasa teklifinde özellikle üzerinde durulması gereken ve doğrudan Maden Kanunu’nda değişiklik öngören 3’üncü ve 5’inci maddeleri biraz daha detaylandıralım.
1985 yılında yürürlüğe girmiş olan 3213 sayılı Maden Yasası, 2001 yılında bu yana tam 21 kez değiştirildi, yeni teklifle 22’nci değişikliğe hazırlanılıyor.
1985 yılında sonra yabancı sermayeli şirketlerin maden ruhsatı almasının önü açılmıştı. Türkiye’nin her köşesini bu ruhsatlarla parsellemiş güçlü yabancı aktörlerin yerin nasıl altını üstüne getirdiğini o tarihlerden bu yana görüyoruz.
Bu yasada temel olarak 2004 ve 2015 yıllarında yapılan değişiklikler önemli.
2004 yılında önce sadece kısıtlı alanlarda madencilik faaliyetleri yapılabiliyorken, 7’nci maddede yapılan değişiklikle madencilik faaliyetlerinin alanı genişletildi. Devlet ormanlarında, milli park, tabiat koruma alanı gibi korunan alanlarda, tarım alanlarında, su havzalarında, turizm alanlarında, kıyılarda madencilik faaliyetlerinde bulunmak serbest hale geldi.
Yine 2004 yılında Orman Kanunu’nun 16’ncı maddesinde yapılan değişiklikle daha önce Orman Bakanlığı’nın olur kararının arandığı durumlar ortadan kaldırıldı. Madde değişikliğiyle birlikte devlet ormanları içine madencilik faaliyetlerine izin verildi, korunan alanlarda Bakanlığın olur kararı arandı. Ancaki fiiliyatta devlet ormanları olur kararı aranmaksızın madenciliğe açılmış oldu.
2015 yılında daha önce "ekonomik cevher" tanımının yer aldığı Maden Kanunu’nda yapılan değişiklikle işletmeler için aranan ekonomik cevher olma şartı kaldırıldı, ekonomik olarak karlı olsun ya da olmasın her madencilik faaliyeti ekonomik sayıldı, ve maden sahalarının işletmeye açılması kolaylaştırıldı.
Yasalar ve yasalardaki değişiklikler, ihtiyaçlardan kaynaklanır. Maden Kanunu’nda bu kadar büyük ve çok sayıda değişiklik yapılması belli ki sermayenin taleplerinden ve ihtiyaçlarından kaynaklanıyor. Çünkü ne ekonomik, ne toplumsal, ne de ekolojik anlamda bu kadar fazla değişiklik gerektirecek bir durum yaşanmış değil..
Gelelim, yeni yasa teklifinin kritik 3’üncü ve 5’inci maddelerine…
3’üncü maddenin içeriği şöyle:
"Madde ile süresi içerisinde süre uzatım talebinde bulunulmuş olmak kaydı ile süre uzatım talebi değerlendirmesi tamamlanmayan ruhsat sahalarında 12 ayı geçmemek üzere Bakan onayı ile maden işletme faaliyetlerine izin verilmesine imkan tanınarak aktif ticari hayatı devam eden ruhsat sahiplerinin ve dolayısıyla ülke ekonomisine üretimden kaynaklı kayıplarının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.
Madencilik sektörünün gelişmesi, üretim ve istihdamın artırılması ile sektörün GSMH içerisindeki payının yükseltilmesi amacıyla bazı konularda Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 22/A maddesi kapsamında vadesi geçmiş borç durumunu gösterir belge aranılması zorunluluğunun kaldırılması öngörülmekte ancak bunun yanında madde ile maden arama ve işletme ruhsatlarının verilmesi, birleştirilmesi, sürelerinin uzatılması, devir ve intikalleri ile çevreyle uyum bedeli iadelerine ilişkin müracaatlarda borç durumunu gösterir belge aranılması zorunluluğu korunmaktadır."
3213 sayılı Maden Kanunu’nun 24’üncü maddesinde yapılmak istenen değişiklikle kanun kapsamında ruhsat uzatımı başvurusu yapıldıktan sonra, ruhsat uzatımının kesinleşmesi beklenilmeksizin Bakan onayı ile 12 aya kadar faaliyet izni verilecek.
Yani, devlet eliyle, yasayla ruhsatsız şekilde çalışmanın önü açılacak.
Ceza alması ya da iptal edilmesi gereken bir ruhsatın mevzuata aykırı şekilde 12 ay daha faaliyetlerine devam etmesine imkan verilecek.
Yine bu uygulama çevreyle, halk sağlığıyla ve iş güvenliğiyle ilgili yürütülmesi gereken süreçleri zora sokacak.
Teklifte yer alan 5’nci maddenin içeriği ise şöyle:
"İşletme izin alanı dışındaki yürütülen faaliyetlere ilişkin hususların kanunun 10’uncu maddesinde düzenlenmiş olması nedeniyle madde ile mevcut metinde yer alan "mücavir sahalara" ibaresinin "ruhsat alanı dışındaki mücavir sahalara tedbirsiz ve dikkatsiz faaliyetler sonucu meydana gelen" şeklinde netleştirilmesi ve bu suretle ruhsat alanı içindeki taşmalara, ayrıca Türk Ceza Kanunu’na göre cezai işlem tesis edilmemesi amaçlanmaktadır."
3213 sayılı Maden Kanunu’nun Ek 15'inci maddesinde yapılmak istenen değişiklikle kanun kapsamında yapılan madencilik faaliyetlerinde işletme izni sahası dışında mücavir alanlara taşma durumunda TCK kapsamında işlem yapılmaktayken, yeni değişiklik ile "ruhsat sahası" dışındaki mücavir alanlara taşma halinde işlem yapılması öngörülüyor.
Bu durum ÇED mevzuatına tamamen aykırılık teşkil ediyor. Ruhsat sahipleri, ancak "ÇED alanı" ve "işletme izni alanı" içerisinde faaliyette bulunabilir, ÇED alanı ve işletme izni alanı dışındaki alanlarda faaliyette bulunamazlar. Bu durum, ÇED izni olmaksızın ruhsat alanı içerisinde faaliyete izin verilmesi anlamına gelir.
Sayıştay’ın Orman Genel Müdürlüğü 2019 yılı denetim raporuna göre, Türkiye’de 687 maden izni sahasından 497’sinde sınır aşımı olduğu, 49’unda Orman Genel Müdürlüğü’nün izni olmayan yapılar yapıldığı, 31 sahada izin amacının dışında kullanılan idare izni olmayan yapılar yapıldığı ve 20 sahanın ise koordinatlarının sorunlu olduğu belirlendi.
Sonuç olarak, cezai yaptırımlara rağmen zaten mevcut madenletin yüzde 72’sinde sınır aşımı tespit edilmiş durumda.
Sınır aşımında cezai yaptırımların kalkması ile birlikte ruhsat alanı dışında yürütülen yasa dışı faaliyetler teşvik edilecek ve meşruluk kazanacak, ruhsat alanı dışında madenciliğe yönelik yürütülen her türlü huyu dışı faaliyet karşılıksız kalacak.
Tema Vakfı tarafından yapılan çalışmaya göre, Kaz Dağları yöresinin yüzde 79’u maden ruhsatlı.
Bu ruhsatların yüzde 41’i aktif. Aktif ruhsatların yüzde 57’si arama, yüzde 43’ü ise işletme ruhsatı safhasında. Ruhsatların yüzde 38’i ise ihale alanı olarak ruhsatlandırılmış durumda.
Bu bölgede orman alanının yüzde 80’i, korunan alanların yüzde 55’i maden ruhsatlı. Kazdağları Milli Parkı’nın yüzde 80’i, Troya Milli Parkı’nın yüzde 10’u, Kazdağı Göknarı Tabiat Koruma Alanı’nı yüzde 99,9’u ruhsatlı.
Yine aynı bölgede önemli doğa alanlarının yüzde 95’i, kültür varlıklarının yüzde 66’sı, tarım alanlarının yüzde 78’i ve büyük ovaların yüzde 60’ı ruhsatlı.
Tema Vakfı tarafından yapılan bir diğer çalışmaya göre, Muğla ve çevresinin yüzde 59’u maden ruhsatlı.
Muğla ve çevresindeki orman alanlarının yüzde 65’i, uluslararası koruma kriterlerine göre belirlenen, nadir flora ve fauna barındıran, dünya ölçeğinde önemli ekosistemler olan Önemli Doğa Alanları’nın yüzde 65’i yine madenler için ruhsatlı.
Tarım alanlarının yüzde 48’i, nadir canlı tür çeşitliliği, doğal ve kültürel özellikleriyle tabiatı koruma alanı, milli park gibi statülerle koruma altına alınmış alanların yüzde 55’i, kültür varlıklarının yüzde 66’sı ruhsatlı.
Türkiye'nin en yaşlı karaçam ormanı (250-700 yaş) ve eşsiz yaban hayatı ile mutlak koruma statüsüne sahip Kartal Gölü Tabiatı Koruma Alanı’nın tamamı madenler için ruhsatlandırılmış durumda.
Sadece iki bölgeye bakınca bile mevcut durumun Türkiye geneli için ne kadar vahim olduğunu görmek mümkün. Şimdi yeni gelecek değişikliklerle Türkiye’nin kazılmadık, altı üstüne getirilmedik bir karış toprağı kalmayacak.
Şirketler, ruhsatsız biçimde çalışmalarını sürdürebilecek, cezai yaptırım gerektiren durumlara yönelik hiçbir sorumluluk taşımayacaklar.
Doğal hayat, toplum sağlığı, ekosistem bütünlüğü, temiz, adil, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı tamamen hiçe sayılacak.