Eser Karakaş
Türkiye ve Fenerbahçe ne kadar da benzeşiyorlar
Her ikisini de “yerlilik ve millilik” merakı, hatta telaşı çok kötü noktalara çekti, çekmeye devam ediyor.
Bu yazıyı bir Cumartesi yazısı olarak kabul edin lütfen, hem doğup büyüdüğüm ülkenin, hem de hep Kadıköylü biri olarak çok koyu taraftarı olduğum Fenerbahçe’nin gidişatından çok endişeliyim.
Bilmiyorum konuya bu açıdan baktınız mı acaba ama Türkiye ve Fenerbahçe ne kadar da benzeşiyorlar.
En çok benzeşen yan da yönetim zihniyeti.
Lütfen kimse bana “Fenerbahçe camiası çok seküler bir camiadır, Kadıköy’dür, Saray ya da AKP zihniyeti ile ne alakası olabilir” demesin, olumsuz anlamda hayret verici bir biçimde benzeşiyorlar.
Her şeyden önce Türkiye ve Fenerbahçe’nin birbirlerine olumsuz anlamda en yakınlaştıkları nokta önlerinde doğru düzgün bir gelecek hedefi olmaması.
Cumhuriyet, iyi kötü, bir “muasır medeniyeti” yakalama hatta aşma gibi bir hedef koymuştu önüne.
Doksanlı yılların sonlarından itibaren ise, Kopenhag zirvesi muhtemelen başlangıçtır, bu soyut ama olumlu muasır medeniyeti aşma hedefi AB tam üyelik hedefine dönüşmüştü, son derece olumlu girişimler idi, 2004 senesinde müzakerelerin açılması kararı çıktı, Türkiye artık önüne çok somut, çok anlamlı bir hedef koymuştu.
Bu muhteşem hedef zaten meyvelerini hemen verdi, kişi başına milli gelir sıkıştığı üç bin dolar sınırından üç, dört sene içerisinde on bin dolara yaklaştı.
Türkiye geleceğe ümitle bakmaya başlamış idi.
YILDIRIM GİTTİ KOÇ GELDİ BİR ŞEY DEĞİŞMEDİ
Sonra, 2012 sonrası, yanlışlar hatta saçmalamalar arka arkaya geldi, bugün Türkiye hedefsiz bir ülke artık, tam da bu nedenden gençler, herkes dışarıda hayat kurmayı düşlüyorlar.
Ha, birilerine sorarsanız Türkiye’nin bir hedefi mevcut, o hedef de yerli ve milli bir gelecek yani Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile Ortadoğu ülkeleri karışımı bir ülke.
Bu hedef de nitelikli kadroları kesmiyor, bir tür Grasham kuralı işliyor, kötü para pardon kötü kadrolar iyi parayı, yine pardon iyi kadroları kovuyor, Türkiye hızla bir beşeri sermaye çölüne dönüyor.
Bu açıdan Fenerbahçe ve yönetimi, üstelik uzun senelerdir ne kadar da Türkiye’ye ve mevcut yönetimine benziyor.
Aziz Yıldırım yaklaşık yirmi sene Fenerbahçe’nin başında kaldı ama ağzından bir kez sezon açılırken “bu sene hedefimiz ülkemize, müzemize bir Avrupa kupası getirmek” lafını duymadım.
Her sezon başında yine Lig şampiyonluğu hedefi konuldu, hedef bu kadar olursa ona erişmek bile zorlaşıyor tabii.
Aziz Yıldırım gitti yerine Koç Holding’in en önemli isimlerinden Ali Koç geldi ama bu büyük hedef koyamama sorunu devam etti.
Fenerbahçe 1907 tarihinde kurulmuş, muazzam bir camiası olan çok büyük bir kulüp, büyük işler yapmana gerek yoktur, çok vahim hatalar yapmazsan zaten Türkiye’de şampiyon olabilirsin ama çok vahim hatalar yapmama ile Avrupa’dan kupa getiremiyorsun.
Gelelim ikinci çok büyük benzerliğe yani her aşamada yönetimlere birinci sınıf adam getirememe ya da belki daha doğru bir mantıkla getirmeme konusuna.
İkinci sınıf adamlarla ancak ikinci, üçüncü sınıf hedeflere kilitlenebilirsiniz.
Lütfen Türkiye’nin her aşamada yönetici kadrolarına bakın.
Nebati’nin Hazine ve Maliye Bakanlığı, Şahap Kavcıoğlu’nun Merkez Bankası guvernörlüğü yaptığı, Süleyman Soylu’nun içişleri bakanı olduğu bir ülkeden bahsediyoruz farkında iseniz.
Bu kadrolarla Türkiye’nin kişi başına gelirini yirmi bin dolara çekmesi mümkün müdür?
Bu kadroların Türkiye’nin gençlerine gelecek umutlu beklentiler vermesi mümkün müdür?
Seçim döneminde en çok vurgulanan konu liyakat sorunu idi, çok doğru bir teşhis idi ama bu doğru teşhisin bile siyasi alıcısı az çıktı, yani beşeri sermaye sorunu tabanda yaygınlaştı.
İNSAN KALİTESİ
Aynı nitelikli insan kalitesi Fenerbahçe’de var.
Lütfen internetten Fenerbahce’nin son yirmi beş senelik teknik direktörleri listesini indirin, yirmi beş senede, Yıldırım artı Koç dönemi beraber, yaklaşık yirmi beş teknik direktör değişmiş, aralarında Werner Lorant gibileri de var, Lorant’ın görevine Aralık ayında son verildiğinde galiba başka bir ülkede beşinci ligden bir takımın başına gitmiş idi.
Werner Lorant FB’nin başına geldiği günlerde o tarihte görev yaptığım üniversiteye çocuklar FB’de yönetimde görevli, galiba asbaşkan unvanı vardı, Murat Özaydınlı’yı söyleşiye çağırmışlar idi, ben de gitmiş idim, Sayın Özaydınlı’ya Lorant’ın kariyerini sormuştum, merak ediyordum hiçbir büyük takım çalıştırmamış bu adamın Fenerbahçe’de ne işi var diye, Özaydınlı bana şöyle demişti: “Lorant Fenerbahçe’de kariyer yapacak”.
Yönetim kadroları için çok iyi bir örnektir bu.
Koç da bu sene galiba Fenerbahçe’de daha önce görev yapmış ve başarılı olamamış, Avrupa’da hiçbir takımın emanet edilmeyeceği birini getirmek üzere, ben buna vizyonerlik derim doğrusu; bu vizyonla da zaten Avrupa kupası getirmek mümkün olamaz.
Türkiye’nin artık vatandaşları, gençleri heyecanlandıracak bir hedefi yok.
Bu hedefleri koyacak kadroları da yok artık.
Fenerbahçe’nin de bir Avrupa hedefi yok çünkü bu hedefi koyduğunda gerekenin de yapılması lazım ama yöneticileri buna yanaşmıyorlar, ceplerinde akrep var.
Türkiye ve Fenerbahçe hedefsizlik ve kadrosuzluktan mağdurlar.
Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.