Ahmet Nesin
Türkiyeli demokratların sorunu Erdoğan ve AKP mi, sistem mi?
Demokrat yada devrimci olmak 3’e ayrılıyor diye düşünüyorum. Her zaman 2 tanesi 1’iyle çelişiyor. Bunlardan birincisi en kalabalık grup ve bence en tehlikeli grup, o da kendisini demokrat ve devrimci zannedenler yada öyle tanımlayanlar.
Bu gruba esasında bütün siyasi partiler giriyor ama çoğunluk olarak müzmin Kemalistler. İlk yaptıkları Mustafa Kemal’in bütün açıklamalarını biraraya getirip, onun sonuna da -İZM ekleyerek, onu içinde felsefe olmayan bir felsefe grubu gibi sunmak. Yaptıkları en önemli şey Mustafa Kemal’in kalpaklı fotoğrafının yanına parkalı Deniz Gezmiş’le, bereli Che Guevera’nın fotoğrafını koymak. Bunu yaparken Mustafa Kemal’in diğer ikisini sevip sevmemesinin hiçbir önemi yoktur, "Yaptım, oldu" demek yeter.
Bunu yapan partilerden birisi Kürt düşmanıydı ama Dersim Katliamı’nın emrini veren Mustafa Kemal’le idam sehpasında Kürtlerin hakkını savunan Deniz Gezmiş’in fotoğrafı, poster ve poşetlerinde yanyanaydı. Tabi yanlarındaki Marksist Che de vardı. Öyle demokratlardı ki, Kürt yemeği diye lahmacun yemeleri yasaktı ve bütün fuarlarda gençler muziplik olsun diye onlara telefonla lahmacun sipariş ederdi. Liderlerinin adını unuttum ama öyle birini düşünün ki, Doğu Perinçek bile dayanamayıp kovmuştu.
İkinci grup kendisini demokrat ve devrimci zannedenler. Bu gruba bir dönem hepimiz giriyoruz esasında, bu bir öğrenme süreci, nasıl devrimci ve demokrat olacağımız okuyarak, dinleyerek ve deneylerle öğrendiğimiz süreç. Bu sürecin bir zamanı var mı derseniz, pek yok. Eğer bu süreci atlatamazsanız her türlü partinin yada sivil toplum örgütüne girebilir, hatta yükselir ama hedefsiz bir şekilde yaşamaya devam edersiniz. Sonuçta ne mi olur, işkence raporunu açıklamayan Baro yönetimi gibi olursunuz.
Üçüncü grup sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada bir azınlık ama bizim gibi geri kalmış ülkelerde iyice azınlıktır. Bu gruptan Aziz Nesinler, Ruhi Sular, Abidin Dino’lar, Behice Boranlar, onlar gibi aydınlar çıkar.
Üçüncü grubun bütün dünyada ortak bir özelliği vardır, onların dertleri kişi yada partiler değil, o parti ve kişileri yaratan sistemdir. Onlar sistemi değiştirmek için uğraşırlar ve hükümetlerin değişmesiyle sistemin değişmeyeceğini gayet net bir şekilde bilirler.
İlk 2 sisteme dahil olanların bütün darbelere karşı çıkmadıklarını görürsünüz. O yüzden onlar kimine darbe, kimine ihtilal derler. Hatta abartıp 27 Mayıs 1960 darbesine 27 Mayıs devrimi diyenler bile çıkmıştır. Onlar çoğunlukla Mustafa Kemal’le İnönü’yü, Menderes’le Demirel’i, Demirel’le Özal’ı, Özal’la, Çiller’i, Çiller’le de Erdoğan’ı karşılaştırır ve her seferinde yeni gelenden dolayı eskisini daha demokrat bulmaya başlarlar. Ben bunu ilk olarak çocukken "Menderes Demirel’in yanında zemzem suyuyla yıkanmış kalır" diye duymuştum.
Bu daha da ileri gider, darbeler de bu şekilde mukayese edilir, birincisinde halkın seçtiği başbakan ve bakanların idam edildiği kâle alınmaz ve 3 gencin idamına ağlanır, sonra 51 idama üzülenler 12 Mart darbesini daha demokrat bulmaya başlarlar ve sonunda Erdoğan dönemine faşizm dedikten sonra "12 Eylülde hukuk çalışıyordu" diyerek, bütün bu olanları kişilere bağlayarak en bi hakiki ve öz demokrat olurlar.
Oysa niye bu insanların bütün şikayetlere karşın arkaarkaya iktidara geldikleri tartışılmaz ve o yüzden kadın olduğu için Tansu Çiller, darbe sonrası geldiği için darbenin başbakan yardımcısı Turgut Özal ve Erbakan’a savaş açıp ayrıldığı için Recep Tayyip Erdoğan uzun bir dönem demokrat sanılır ve öyle lanse edilir.
Oysa bütün sorun bu insanları iktidara taşıyan sistemdir, ister kapitalizm deyin, ister oligarşi, isterseniz de derin devlet, sonuçta hiçbir zaman yıkmak için mücadeleyi ön safta tutmadığımız sistemdir o değişmeyen ve Türkiye’nin kaderini belirleyen.
O sistem için iktidarda sağcıların olması önemli değildir, memnun olmadığında sağ hükümete darbe yapıp, sonrasında solcuları hapse atar. O sistem Kürt Sorunu bir parça da çözülme aşamasına gelmişken iktidarı ele alır ve tam da barış havasındaki Türkiye’yi tekrar Kürt düşmanı noktasına getirir.
Geçen gün bir tweet attım "Saadet Partisi, İYİ Parti, Demokrat Parti, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi AKP'yle koalisyona girebilir mi? Bunun yanıtını iyice düşünün, sonra bunlardan demokrasi bekleyin derim!.." Şimdi biraz ekleyerek, biraz da değiştirerek tekrar soruyorum aynı soruyu: "CHP, Saadet Partisi, İYİ Parti, Demokrat Parti, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi bu sistemde iktidara gelip, sistemin dediklerini yerine getirir mi? Bunun yanıtını iyice düşünün, sonra bunlardan demokrasi bekleyin derim!.."