Ragıp Duran
Ukala dümbeleği üstelik elit faşist
Meydanı boş bulan sallıyor. Arkana medya desteği alınca, iktidarla ilişkilerini de ‘’dengeli’’(!) tutunca çok popüler olabiliyorsun bu diyarda. Tabi Kemalist olacaksın, solculara ve Kürtlere çamur atacaksın, Türklüğü savunacaksın, o zaman iktidar seni ödüllendirir zaten.
Gazeteci normalde şahıslarla uğraşmaz. Çünkü bizim işimiz olgular ve fikirlerle. Ne var ki kimi zaman bazı şahıslar söyledikleriyle, yaptıklarıyla adeta ‘’Gel benimle ilgilen, beni incele, hakkımda yazı yaz’’ der. Bir de, kimi şahıslar var ki, aslında bir kesimin prototipidir, sürünün sembolüdür. Onu eleştirdiğinde o kesimin işini halletmiş olursun. Olgu ve fikirler de sonuç olarak insan odaklı. Kimi kahramanların insanlığı eksik olsa da…
Birisi var, ben medya şebeği diyorum. En son çıktı, ‘’Fatih Terim üstadı’’ övdü. Futbolcu Arda’ya ‘’Öyle toplu saldırı yapılmamalı’’ dedi. Arda’nın gazeteciye yönelik saldırısını savunmuş oldu. Arda’nın cahil olmadığını savundu. Araya da ‘’Bizim gazetelerin hali zaten malum…’’ cümlesini sıkıştırdı. Basın, düşünce özgürlüğünü, hapisteki meslektaşları değil, medyanın rezil halini kastetti.
Yurttaşların vergisiyle, Terim’in kontenjanından, futboldan anlamadığı halde, takımla birlikte Avrupa Şampiyonasına götürülmüştü. Mehmet Ağar’ın arkadaşı Terim de, buna bir iş icat etmiş: Hocam, bizim çocuklara moral olur, onlara bizim Türkler olarak Avrupa’ya bakış açımızı anlatan bir konuşma yapar mısınız demiş. Fırsat bu fırsat, giydirmiş Avrupa’ya bizimkisi…
Medya şebeği demek, medya yöneticileri tarafından maymun gibi oynatılan insan demek. Değişik, ilginç hatta garip şeyler yapıp söyleyeceksin ki reyting yapsın! Kimileri çok eski atalarına çok özenir ve kulluk derecesinde medya şebeği olur. Mikrofon, kamera, ekran bunlar için hava su gibidir.
O programdan bu programa koşarlar ve haliyle bitap düşerler. Bizimkisi bir seferinde stüdyoda canlı yayın esnasında uykuya dalmıştı. Kameraman da haliyle bu ilginç sahneyi ekrana getirdi. Hırdavat uyanınca ne dese? Yorgunluğunu bahane edip özür dileyeceği yerde kameramanı fırçaladı.
Bunun bir de TV partneri var, kankası, Allahlık, makale yetmez, master tezi yazılır hakkında. O da bir başka dümbelek, ve yine elit faşist. Talat Paşa hayranı. Murat Belge’nin deyimiyle ‘’Osmanlı Finosu’’.
Faşistin takım elbiselisine, okumuş yazmışına, ırkçılığı sofistike olanına elit faşist deniyor. Pop-faşistler için bkz. Sedat P.
Piyasadan benzer iki örnek daha: Bir tanesi CHP’den milletvekili adayı olacaktı, olmadı. Romancı, televizyoncu, gazeteci… herşey ama aslında hiçbir şey. Solcu görünümlü ama sadece bir imaj.
Öteki istemeden komik. Saf mı yoksa ciddi aptal mı belli değil. En son Washington yönetimine, ‘’Fetullah Gülen’i verin, beni alın!’’ dedi. State Department, ‘’Who’s that? Nut I suppose’’ filan demiştir herhalde.
Teneke ünlü bizim esas şahsiyet, Türkiye’nin en civcivli döneminde üniversiteyi bitirmişti. Okul arkadaşları arasında bu gencin herhangi bir şekilde solculukla temas ettiğini gören yok. O dönemde istisnai bir başarıdır yani bu. Ama adam olacak çocuk…
Medyatik konumu bir yana esas oğlan, şimdiye kadar demokrasi, özgürlük, bağımsızlık lehine bir tek kelime sarfetmemiştir. Mesela hapisdeki gazeteciler, solcular, Kürtler için ağzını açmamıştır. Kendisi sözümona akademisyendir, ihraç edilen meslekdaşları için kılını kıpırdatmamıştır. Bu ve benzerleri fevkalade bencildir, iktidarı çok severler, iktidardan çok korkarlar, kendi iktidarlarını kaybetmemek için de her türlü rezilliği yaparlar. Kendilerine göre de çok akıllıdırlar: Tehlikeli, riskli konulara hiç girmezler. Tatlı su aydını gibidirler kanalizasyon künkünde.
İktidar, Medya Şebeğini bir ara bir kuruma Başkan yaptı. Çok memnundu. Altına araba filan vermişlerdi, fiyakasından geçilmiyordu. İktidar, kendine hizmet eden her kulu bir şekilde ödüllendirir. Bakın o dönem yazı ve TV konuşmalarına, iktidar aleyhine tek kelime bulamazsınız. Pek berrak olmayan sebeplerle, iç iktidar ayak oyunları sonucu, emeklilik yaşı bahanesiyle aldılar onu o makamdan. O kurumun Genel Müdürü mü Müdürü mü, iktidarın has adamı bir bürokrat, pat diye çaktı: ‘’O beyefendi bizim dairede getir-götür işlerini yapardı’’ mealinde bir söz söyledi. Şebek sus pus… Cevap bile veremedi. E bunun, iktidarın sonrası var değil mi?
Her şeyi bu bilir, bu öğretir. Malumatfuruş. Herkese tepeden bakar. Kendisi alim, herkes cahil. Öğrettiği de ne? Efendim Osmanlı çok büyükmüş, Türkler çok esaslıymış filan falan… La Fontaine! Hem de resmi ideolojiden 32 kısım tekmili birden.
Konuşurken uslubu gıcık. Bir de işaret parmağını sallayıp herkese ders vermez mi? Belli, hiç tevazu dersi almamış. Başka derslerden de çakmış zaten.
Deniz Gezmiş’e hakaret eden, dışkı yemenin nimetlerini savunan (Kürtlere dışkı yedirildi ya!), Orta Asya Türk boyları uzmanı papyonlu bir faşist var. Medya Şebeği, hemen onu da savundu. Programa davet etti. Yurtdışında birkaç Akademi’nin üyesi imiş, çok kıymetli bir adammış filan falan… Faşist olmasına engel değil bütün bu saydıkları.
Birisi buldu çıkardı. Medya Şebeği vakti zamanında Pennsylvania’lara kadar götürülüp Hoca Efendinin bir sohbetinde bulunmuş. Çok sinirlendi tabi…
Ne yazık ki kendisi de sonradan iktidarperver olmuş genç bir akademisyen, bunun kitaplarındaki maddi hataları bulup sergiledi bir kitapta. Yüzsüz ya… ‘’Benim konferans ya da konuşmalarımdan not tutup yayınlanmış şeyler onlar… Yanlış not almışlar, yanlış kaydetmişler’’ diye savunma yaptı. Kendi adını, imzasını taşıyan kitaplar hakkında…
Keçi/Abdurrahman Çelebi çelişkisi, aralarında gençlerin de bulunduğu bir kesim, bu Medya Şebeğini ciddiye alıyor, ona tapan bile var. Halkı küçümseyen, solculara çamur atan, kendisi hiçbir şey yapmadığı halde, iş yapan herkese çatan bu dümbelek, mesela Fransa’da olsa çoktan Canard Enchainé’ye ve Charlie Hebdo’ya birkaç sayı manşet ya da kapak olurdu. Şansı var ki Türkiye’de yok bu tür yayın organları…