Koray Düzgören

Koray Düzgören

Ülke yıkılsın ama Erdoğan kalsın mı?

AKP içindeki çekişmeler ve eleştiriler arttıkça ve 'Erdoğan bu ülkeden daha mı değerli?' sorusu sıkça soruldukça Erdoğan'ın kaybetmesi kaçınılmaz görünüyor.

24 Haziran'da yapılacak baskın seçimde öncelikle Erdoğan'ın gidip gitmeyeceği oylanacak.

Meclis'te hangi partilerin, hangi ittifakların çoğunluk sağlayacağı da belirlenecek.

16 Nisan 2017'deki hileli, illegal referandumda kabul edildiği açıklanan Anayasaya göre, ülkeyi artık cumhurbaşkanı, yani tek bir adam yönetecek. Bu tek adam diktatörlük yetkilerine sahip olacak.

O nedenle Erdoğan'nın durumu önemli.

Yapılan kamuoyu araştırmalarına ve çeşitli biçimlerde dışa vuran seçmen eğilimlerine bakılırsa, Erdoğan'ın birinci turda seçilmesi neredeyse imkansız bir matematik gerçeklik gibi duruyor.

İkinci turda kazanması ise oldukça zor görünüyor.

Meclis seçiminde de Millet İttifakı'nın ve barajı geçmesi şartıyla HDP'nin kazanacağı milletvekili sayısının AKP-MHP ittifakından fazla olacağına ilişkin beklentiler var.

Tabii bu yoklamaların, araştırmaların ve beklentilerin gerçekleşme şansı ne kadar şimdilik bilemiyoruz.

Son birkaç aylık süreçte ortaya çıkan ekonomik ve finansal krizle birlikte Türk parasının büyük oranlarda değer kaybetmesi ve döviz fiyatlarının olağanüstü tırmanması seçimleri daha da kritik bir hale getirdi.

Ülkenin içinde bulunduğu bu vahim durumun sorumlusu kuşkusuz 16 yıldır işbaşında olan AKP iktidarı ve onun lideri Erdoğan. Dolayısıyla bu seçim sadece Türkiye açısından değil, Erdoğan'nın siyasi geleceği açısından da büyük önem taşıyor.

16 YILDIR HİÇBİR TEMEL SORUN ÇÖZÜLEMEDİ

Mesele sadece muhalefet cephesi ve Erdoğan'nın artık gitmesini isteyen kesimler için değil, şimdiye kadar onu her durumda gözü kapalı desteklemiş taraftarları açısından da yoğun olarak tartışılıyor.

Şimdiye kadar hep AKP'ye ve Erdoğan'a oy vermiş destekçileri arasında da kafaları karışık, hatta olup bitene tepki gösterenlerin sayısı fazla. 16 yıldır hiçbir temel sorunun çözülmediğini ve ülkenin tam bir çıkmaza saplandığını onlar da görüyor. Bu nedenlerle kamuoyu yoklamalarında AKP'yi destekleyenlerin oranında bir düşüş trendi olduğu görülüyor.

Ekonomik göstergeler kötüleştikçe ve hayat pahalılığı kapıya dayandıkça düşüşün sürdüğü ve süreceği anlaşılıyor.

Erdoğan kaybederse, zaten bu tepkili eski taraftarlarının, seçmenlerinin vermedikleri oylar nedeniyle kaybedecek.

Tabii bu tepkili AKP yandaşlarının yanısıra Erdoğan'a körü körüne inanların bağlılıklarının da sürdüğü bir gerçek.

Yandaş gazetelerdeki yazarların tartışmalarına, bu gazetelere gelen okur tepkilerine baktığımızda, eleştirilerle birlikte çokça, "Aç kalırız ama Erdoğan'ın gitmesine izin vermeyiz" sloganına da rastlamak mümkün.

Fakat ekonomi söz konusu olunca, bu lafların ve biat yaklaşımının hiçbir önemi olmadığı ortaya çıkıyor.

"İzin vermeyiz" diyenleri işsiz kaldıklarında, evlerine ekmek götüremeyecek bir duruma düştüklerinde görmek lazım. Aç kaldıkları zaman da "Erdoğan gitmesin" derler mi, o zaman daha iyi anlaşılır.

AKP CAMİASI İÇİNDE ÇIKAR VE GÜÇ KAVGALARI

Mesele sadece döviz fiyatlarının yükselmesi ve ekonomik kriz de değil. AKP camiası çeşitli nedenlerle ve esas olarak çıkar çatışmaları ve çekişmeler yüzünden birbirine girmiş vaziyette.

Yandaş yazarlar da birbirleriyle kavgaya tutuşmuş durumda. Çeşitli kesimler ve gruplar birbirlerini hainlikle suçluyor. Başta FETÖ'cülük olmak üzere her türlü itham, iddia, suçlama havada uçuşuyor.

Geçtiğimiz günlerde bunlardan biri olan Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk'ün bir yazısı, AKP içinde cereyan eden kavgaların ve kapışmaların içyüzünü ortaya koyması bakımından ibret vericiydi.

Öztürk, tarikat ve cemaat liderlerinin kamuoyu önünde, medyadaki kapışmalarını, birbirlerini en ağır sözlerle suçlamalarını anlatarak başlamış yazısına. (24 Mayıs 2018) Onların takipçilerinin, taraftarlarının ve sevenlerinin de kendi aralarında kavga ettiklerini aktarıyordu.

Eski bir belediye başkanının, sabaha kadar tivit atarak, kendisi gibi AKP'yi savunan bir hesabın aslında kripto FETÖ'cü olduğunu ispatlamaya çalıştığını yazıyordu.

Durumun ne kadar vahim olduğunu anlamak için şu satırlara bakmak yeterli:

"15 Temmuz gazilerinin, şehit yakınlarının birbirleri aleyhine suçlamaları, tartışmaları ve ithamları elden ele dolaştırılıyor. İnsanlar canları yanarak okuyorlar yazılanları. Çoğu asılsız, yanlış ve temelsiz çıkıyor...

İnternet sitelerinde muhafazakar camianın önde gelen siyasileri, yöneticileri, yazarları ve gazetecileri aleyhine akıl almaz iftiralar, suçlamalar ve ithamlar yazılıyor. Bu yazılar bir ekip tarafından sosyal medyaya taşınıyor ve yayılıyor. Bunu yapanların dilinden din, iman, bayrak, ezan düşmüyor güya..."

Öztürk, muhafazakar camianın kendi içinde dramatik ve hazin bir kavgaya tutuştuğunu, enerjisini, imkanlarını, gücünü kendi içinde sürdürdüğü bu kör ve sağır dövüşünde tükettiği yazıyor.

AKP'DE KİMSENİN KİMSEYE GÜVENİ KALMAMIŞ

Siyasette, medyada, iş dünyasında, sivil toplumda amansız bir çekişme, mücadele, kavganın olduğunu, kimsenin kimseye güveninin kalmadığını belirtiyor. "En yakın yol arkadaşından ne zaman darbe yiyeceğim diye düşünecek kadar acıklı bir hale geldik" diyor.

Ve meselenin dünya nimetlerini paylaşma kavgası olduğunu, her alanda gücü ele geçirmek, her şeyi yönetmek, her şeye sahip olma kavgası olduğunu vurguluyor.

Bu ve diğer yazılardan ortaya çıkan gerçek şu:

Durumdan kimse memnun değil. Yapılan vicdansızlıklar, yolsuzluklar ve  haksızlıklar AKP içinde büyük çekişmelerin, ayrışmaların başlamasına sebep olmuş. Fakat kimse cesaret edip bunları dile getiremiyor. İtiraz, eleştiri, özeleştiri söz konusu bile değil. Uyarı yapmak hainlikle suçlanıyor.

Son olarak Karar Gazetesi'nin bir yazarına mektup gönderen AKP'li bir okurun sözlerine bakalım:

"Aç kalırız ama Erdoğanın gitmesine izin vermeyiz demek, ülke yıkılsın ama Erdoğan kalsın demekle aynı. Erdoğan bu ülkeden daha mı değerli ki yıkılması pahasına iktidarda kalmasına razı kitleler. İnanın anlayamıyorum. Korkarım Venezüella gibi olacağız."

AKP içindeki çekişmeler ve o cenahtaki tepkiler arttıkça ve "Erdoğan bu ülkeden daha mı değerli?" sorusu daha sık soruldukça Erdoğan'ın gidişi de hızlanacaktır.

Normal şartlarda görünen bu...  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi