Eser Karakaş
Uyuşturucuda, kokainde tümevarım (I)
Komik gibi duran bir yazı başlığı ama emin olun komiklik olsun diye yapmıyorum.
Kokain malum; bu arada, Türkiye yakın geçmişte daha ziyade eroin geçiş ve kısmi tüketim ülkesi diye bilinirken, son zamanlarda kokain de ismi çok geçen bir uyuşturucu haline geldi, bu değişiklik anlamlı mı bilemiyorum.
Tümevarım ise tek tek örneklerden kalkarak genel bir sonuca ulaşma çabasına verilen yöntem diyebiliriz.
Kokain konusunda son aylarda basında çok ilginç yazılar çıkıyor.
Büyük resimlere, büyük çözümlemelere başlangıçta gerek olmayabilir, bir tekil olayın peşine düzgün bir biçimde gidilsin, bütün bağlantıları nominal olarak bilinsin, ortaya çıksın, resmin bütününe, büyüğüne ulaşmak çok daha kolay olacaktır.
"Nominal olarak" derken çok büyük miktarlarda yakalanan uyuşturucunun, ister eroin, ister kokain olsun, sahibini, gönderildiği adresin kime ait olduğunu, bu isimlerin bağlantılarını artık isim isim bilmek istiyoruz doğrusu.
Yanlış anlaşılmasın lütfen, bendeniz bir uyuşturucu meselesi meraklısıyım, 2016’da hukuk dışı hatta ahlak dışı bir KHK ile İstanbul Üniversitesinden uzaklaştırıldıktan sonra Fransa’da "Hukuk ve İktisat" başlıklı bir ders veriyorum ve bu ders kapsamı dahilinde suç ekonomisi anlatıyorum, uyuşturucu konusunu hem Türkiye’de hem de dünyada yakından izliyorum, teorik gelişmeleri kaçırmamaya çalışıyorum.
Narkotik yetkilileri ya da bağlı olduğu bakanlık yakalanan uyuşturucunun kime gönderildiğini, sahibini açıklamamanın çok çeşitli nedenlerini öne sürebilirler ve bu nedenlerin bir bölümü, BELİRLİ BİR ZAMAN İÇİN GEÇERLİ OLMAK ÜZERE, haklıdır.
Soruşturma sonlanmadan soruşturma kapsamında olan kişilerin isimlerinin kamuoyu ile paylaşılmasının teknik sıkıntıları olabileceğini anlamak mümkündür.
Ancak, yukarıda da belirttiğim gibi, bu uyuşturucu meselesi ile ilgim çok eskilere dayanıyor, ben daha henüz, çok iyi bilinen bir iki isim dışında, uyuşturucu gönderilerinin kime ulaştırılacağını öğrenebilmiş değilim.
Basından öğrendiğimiz ve alkışladığımız eroin yakalamalarında, çok büyük miktarlarda üstelik, dünyadaki örneklerinin çok üzerinde genel olarak, bazen TIR şoförünü ve daima iyi koku alan polis köpeklerinin şirin isimlerini öğreniyoruz, üzerinden seneler geçiyor eroini kim kime göndermiş, bu isimler için ne yapılmış öğrenemiyoruz.
Uyuşturucu ekonomisinin Türkiye boyutu konusunda bile sağlıklı bir veri yok elimizde.
Google’a girin, mesela Fransa için, uyuşturucu ekonomisinin senelik büyüklüğünün beş milyar avro dolayında olduğunu ve iki yüz bin insanın bu işten geçindiğini belirli bir hata payı ile öğrenebiliyoruz.
Türkiye için bu genel veri bile yok elimizde.
Nominal olarak (isim olarak) Behçet Cantürk’ü, Hüseyin Baybaşin’i, Nejat Daş’ı, Urfi Çetinkaya’yı biliriz ama bu isimleri de artık geride kalmış isimler; uyuşturucu ekonomisinin de boyutlarının 140 milyar TL dolayında olduğu söyleniyor ama bu büyüklük nasıl hesaplanmış belli değil, üstelik gerçekçi de değil.
Behçet Cantürk’ün öldürülmesinden sonra boşalttığı alana kimler girdi isim isim, bilen, bilebilen, sorabilen var mı?
Oysa, soruşturmaların gerektirdiği gizlilik sürelerine ama ancak makul ölçülerde sadakat dahilinde bu dosyaların detaylarına kamuoyunun vakıf olmasında çok sayıda büyük yarar var.
Saydamlık her alanda önemli, bu alanda belki de çok daha önemli.
En büyük yarar da ekseriyetinin dürüst olduklarını düşündüğüm narkotik güvenlik çalışanlarının şaibelerle karşı karşıya kalmamaları olabilir.
Çok değil, beş, altı sene önce doğu illerimizden birinden Ankara’ya, nedense (?) iki yargıç, yakalanan bir uyuşturucu kolisini Emniyet’e teslim etmek için polis eskortunda götürdüler, yolda kolinin yarısı buharlaştı, sonucun ne olduğunu bilen var mı?
Uyuşturucu örgüt ağları makul soruşturma süreçlerinin hemen arkasından kamuoyu ile paylaşıldığı takdirde çeşitli çevrelerden mücadeleye yönelik fikri destek almak da mümkün olabilecektir üstelik.
Örneğin, bütün dünyada, eroin için değil ama daha hafif uyuşturucu türleri için devletin tekelci kontrol ve denetim mekanizmaları dahilinde legalizasyon, denetimli serbest tüketim çalışmaları sürdürülüyor, uygulamaya konuyor.
Türkiye’de bu konu dahi daha tartışmaya açılamadı galiba.
Süleyman Soylu, İçişleri Bakanı sıfatıyla, okulların önünde esrar, kanabis satan torbacıların bacaklarını kıracaklarını ifade (!) etmişti.
Okul önü torbacılarını bilmem ama daha büyük uyuşturucu patronları ile saydam ve etkin mücadele olmaksızın küçüklerle mücadele de pek mümkün değil bildiğim kadarıyla.
Yarın bu konuya somut örneklerle devam etmek istiyorum.
Tümevarım derken, bir konuyu ele alalım, sonuna kadar gidelim, bakın bakalım karşımıza nasıl bir resim çıkıyor, muradım bu.