Pelin Cengiz
Van Gölü, Van Gölü olalı böyle zulüm görmedi
Geçtiğimiz hafta sonu Türkiye Çevre Platformu tarafından Van Çevre ve Tarihi Eserleri Koruma Derneği'nin (Van Çev-Der) ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantılara katıldım. Toplantıların ilk gününde "Van Gölü Havzasının Sorunları" ikinci gününde ise "Ekolojik Toplum ve Sorunları" ele alındı.
Özellikle Van Gölü ile ilgili anlatılan sorunlar, hem Van Gölü'nde yaşanan vahşi kirliliği hem de demokratik, ekolojik bir toplum olmaya ne kadar uzak olduğumuzu gösterdi.
Malum Van Gölü, son günlerde gündeme farklı biçimlerde geliyor.
Geçtiğimiz aylarda, "Denizlerimizin kenarlarını, orman alanlarını betona çevirme gayretinde olanlar var. Şu para var ya nelere muktedir, şu kapitalizm... Doğa şöyle olmuş böyle olmuş, umrunda değil" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan için Bitlis'in Ahlat ilçesinde Van Gölü kenarında saray yapılıyor.
Ülkece Erdoğan'a saray yetiştiremiyoruz. Ankara'da Atatürk Orman Çiftliği arazisi üzerine 1 milyar 370 milyon lira maliyetle yapılan sarayın ardından Marmaris Okluk Koyu'nda yazlık saray inşa ediliyor. Yazlık saray uğruna ağaçlar kesildi, birinci derece SİT alanının üzerine binalar dikildi, sahil dolduruldu. Doğa şöyle olmuş böyle olmuş, olsun önemli değil...
İtibardan tasarruf olmaz haliyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve mahiyeti ülkenin öte yanına gittiğinde saraysız mı kalsın. Ankara'daki sarayının yavrusunu Van Gölü'ne nazır Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği'ne ait arazinin üzerine kuruluyor.
AKP'nin ocak ayında Meclis'e sunduğu yasa teklifiyle birlikte Ahlat'taki sarayın Van Gölü kıyısında, Kıyı Yasası'nın sınırlayıcı hükümlerinden muaf tutulmasının önü açılacak. Teklifin yasalaşması durumunda saray, Van Gölü kıyısına 50 metreden daha fazla yaklaşabilecek. Duvar, çit, parmaklık, tel örgü gibi engeller kurulabilecek. Böylece Kıyı Yasası ile korunan "Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır" ilkesi rahat rahat çiğnenebilecek.
AKP, yakında "her kente bir saray" projesiyle karşımıza çıkarsa şaşırmayalım...
Bu konu maalesef Van'daki toplantıda dile getirilmedi, tartışma eksik kaldı.
2017 verilerine göre, Türkiye'de son 50 yılda tamamen insan kaynaklı faaliyetler nedeniyle 36 tane göl kurudu. Bir bölümü de yine insan baskısı kaynaklı ya kurumaya yüz tutmuş durumda ya da aşırı kirlenme, kıyı işgalleri ve bilinçsiz kullanımla göl özelliğini kaybetme tehlikesi altında.
Van Gölü ile ilgili en ciddi meselelerden biri her türde, her boyutta yaşanan kirlilik...
Aslında Van Gölü havzasında ciddi bir sanayi tesisi olmamasına rağmen insan kaynaklı kirlilik dikkat çekici.
Göle 56 bin 400 metreküp kanalizasyon atığı deşarj ediliyor, günde 650-700 ton civarında evsel atık vahşi depolama biçimiyle göle bırakılıyor. Biri çimento diğer şeker fabrikası olmak üzere iki sanayi tesisi var ancak onlarca taş ve kum ocağı, beton santralleri her gün doğayı katlediyor.
Bunların yanında göle atılanlar arasında plastik, ambalaj atıkları, metal, hurda araç, ömrünü tamamlamış lastikler, elektronik eşyalar, aküler derken ne ararsanız var. Mevcut arıtma tesisleri kent merkezi nüfusunun 100 bin olduğu dönemden kalma. Oysa Van kent merkezi 600 bin olmak üzere toplamda 1 milyon 200 bin kişilik nüfusa sahip.
Anlaşıldığı üzere, buraya yeni arıtma tesisleri gündeme gelmiş ancak hem finansman bulunamadığından hem de kayyımın gelmesiyle projenin askıya alınması gibi siyasi birtakım gerekçelerle yatırımlar gerçekleştirilememiş. Şimdi göreve gelen yeni yerel yönetimlerin acil olarak bu işe el atması, kooperatifleşmenin önünün açılması, gerekli teknik personel desteğinin sağlanması ve yenilenebilir enerji üretiminin faaliyete geçirilmesi gerekli...
Kıyı şeridindeki aşırı ve çarpık yapılaşma da işin diğer bir boyutu. Burada en kritik konu Van Gölü ve çevresinin bugüne kadar hiçbir koruma kanununa konu edilmemiş olması. Birkaç kez Meclis'te Van Gölü Havzası Koruma Kanunu teklifi verilmiş.
3621 sayılı Kıyı Kanunu'na göre, kıyıdan 100 metreye kadar olan mesafede yapılaşmanın yasak olmasına rağmen, Van Gölü sahillerinde bu kıyı kanunu uygulanmıyor.
Van Gölü Koruma Yasası'nın hazırlanması için de mücadeleye başlanmalı. Kirliliğe maruz kalan sularla ilgili hiçbir çalışma yapılmadığı belirtiliyor.
Bütün bu vahşi kirlilikten insanlar, canlılar, tarihî yapılar, doğal alanlar nasibini alıyor. Sular kirleniyor, su kirlenince toprak kirleniyor, tarımsal faaliyetler geriliyor...
Göl, hiçbir koruma faaliyeti gerçekleştirilmezse ve bu şekilde kirletilmeye devam ederse bir balçık çukuruna dönüşecek.
Anlatılanlar, göldeki kirliliğin vardığı boyutları göstermesi açısından ilginçti.
Geçtiğimiz günlerde göl çevresinde yapılan temizlik çalışmaları sırasında binlerce gaz bombası kapsülü bulunmuş. Van Gölü'nün yanında yer alan Kirman Deresi'nde yapılan temizliğe katılanların gözlerinin ve ellerinin yanması, ciltte kaşıntı ve yanma hissetmeleri üzerine bölgede ciddi miktarda kimyasal atığın bulunduğu fark edilmiş. Sazlıkların bulunduğu alanda tespit edilen binlerce gaz bombası ve fişeklerin hem çevreye hem insana verdiği zararları geçmiş tecrübelerden biliyoruz.
Bir yanına saray yapılan gölün bir yanına kimyasal atık boşaltılıyor, ilginç değil mi?
Vanlıların Van Denizi dediği bu eşsiz doğal, kültürel ve tarihî alandan bir tane var, ikincisi yok. Bir kere yok edildi mi ne yapılsa eskisi gibi yerine konulması mümkün değil.
Bu doğa katliamına sebep olanlar da Van Gölü canavarını hiç gölün içinde aramasın, göldeki esas canavarı görmek için aynaya bakmaları yeterli...