Ömer Faruk Gergerlioğlu
Ya demokratik uzlaşma, ya demokratik uzlaşma
Referandum sonrası biten bir şey olmayacağını söylemiştik. Ne "evet" çıkmasıyla ülkeden umudumuzu kesecek ne de "hayır" çıkmasıyla tüm sorunları bitiren bir galibiyet kazanacaktık. Ancak referandum sonrası tartışmalar genellikle sanki herşeyin bu sonuçla alakalı olduğunu düşündüğümüzü gösterdi. Aslında çıkan sonuç kesin bir galip ve mağlup olmadığını göstermesi açısından önemliydi ama kazanmaya ayarlı olunca bunu anlamakta yetersiz kaldık. Antidemokratik bir teklifin kazanmasının bize öğretmesi gereken en büyük ders sadece bir kesimin değil hepimizin içten ve kalıcı bir demokrasi bilinci çalışmasına girmesi gerektiğidir. Zira ne kadar uğraşsak da kutuplaşmadan çıkamadık ve tercihler buna göre yapıldı.
Hayır koalisyonunu yeni içeriklerde devam ettirebiliriz. Mesele bir tarafın yenmesi yenilmesi meselesi olmamalı. Meseleyi "Erdoğan yanlısı, karşıtı" düzleminden çıkarıp gerçek anlamda herkesin her çeşitliliğinin haklarına saygılı olma düzlemine getirebilirsek kazananlardan olacağız. Türkiye artık bu gerilimi kaldıracak durumda değildir. Türkiye siyasetinin içine daldırıldığı girdaptan kurtarılmasından başka çıkış yolu yoktur. Kanımızda dolaşan zehirden bizi kurtaracak olan yine biziz.
Yapılması gereken demokratik bilinç oluşturma çabalarını anlaşılır bir dille ve her kesime ulaşacak şekilde organize edebilmektir. Bugünkü gerilimin en büyük nedeni her farklı kimliğin farklı gördüğü için eşit ve adil bir hak paylaşımından imtina etmesidir. Böyle bir bilinç olduğu için devleti eline geçiren, karşıtı gördüğünü tepelemekle meşgul olmaktadır. Bu nereye kadar gidecektir?
Artık bunun bir yere gitmeyeceği bellidir, gemi karaya vurmuştur. Sadece bir kesim için değil, hepimiz için geçerli olan özeleştirilerle yolumuza devam etmekten başka seçeneğimiz yoktur. Hiç kimsenin ideolojisini terk etmesini bekleyemeyiz ama beklenmesi gereken diğerine tahammül etmeden ideal olana ulaşamayacağımızın bilinmesidir.
Ortak payda taleplerimizi ne kadar konuşsak azdır. Zira bu ülkenin oldukça kabarık bir sicil dosyası var ve her ne kadar istendiği kadar yapamıyorsak da en başta bilmemiz gereken bu idealden vazgeçmememiz gerektiğidir. Gidecek başka yerimiz yok, bu ülkeye ne kadar kızsak da tası tarağı toplayıp gitsek de sonunda döneceğimiz yer burası. Hicretlerimiz, sürgünlerimiz hep geçici olacak ve bu topraklarda adil ve demokratik olanı gerçekleştirdiğimiz takdirde ummadığımız iyiliklerle buluşabileceğiz.
Bugün farklı kimliklerin yaşadığı problemlerin onlar için bir musibet değil kazanım olması için empati yönünde ders çıkarabilmeleri önemli bir zorunluluktur. Kendisine yapılmasını istemediğini başkası için mübah görene aynısının başına gelmesi arzulanan değildir ama bazen empati yaptırıcı olabilir. Ergenekon davasında adil yargılanma ilkeleri ihlal edilenin şimdi aynısına uğrayanlara empati yapabilmesi hepimize ders olmalıdır. Gülen cemaati mensuplarının şu an başlarına gelenler için etraflı ve derin bir muhasebe yapması ve dersler çıkarması gerekir. Mazluma kimlik sorulmayacağını ve insan hakları kavramlarının hepimiz için herşeyin üstünde olması gerektiğini bu olaylarla anlayabilmişsek musibetler, kazanılacak imtihanlara dönmüş olur. İmtihanları adalet mihengine vurabilenler ne kadar artarsa, bu toplum o kadar kazanacaktır.
Ya demokratik uzlaşma ya demokratik uzlaşma demekten başka çaremiz yok, kimseyi ülke dışına kovma hakkımız, hain ilan etme yetkimiz, anlamaz ve çıkarcı yığınlar olarak görme hakkımız yok. Yaşadığımız tecrübeler kendimize en uzak gördüğümüzün bazen bize en yakın olduğunu gösteriyor. Haksızlığa karşı erdemli ve adil olanla birlikte kendi kimliğimizden olana karşı mücadele ettiğimizde önceden yaptığımız hataların farkına varıyoruz. Önemli olan yeni, uzun soluklu ve yılmayan bir demokrasi bilinci sayfası açabilmemizdir.
Not: KHK zulmüne uğrayan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, "işimi istiyorum" diyerek bugün açlık grevlerinin 61. gününe girdiler ve oldukça zayıfladılar. Onların eriyip gitmelerine tahammül edemiyoruz, bu içten, sabırlı ve inanmış direnişe destek vermek gerektiğini herkese göstermek zorundayız. Bir grup barış akademisyeni her gün bir kişi 1 günlük açlık grevi yaparak onlara destek oluyor. Ben de 12 Mayıs Cuma günü Kadıköy Kalkedon meydanında 1 günlük açlık grevi yaparak bu arkadaşların haklı davasında, davamızda yanlarında olacağım inşaallah. Müsait olanları bekleriz.