Yaşam savunucuları ve küresel barış mücadelesi…
Doğayı savunma, hak ve özgürlükleri savunma gibi nasıl ki “millilik” gerektirmiyorsa; barış mücadelesinin felsefesi de kapsayıcılığı da elbette böyle olmak zorunda…Peki ya ‘Barış Günü?’
İnsan türünün doğaya karşı tüm hoyratlığı ile dayattığı toplumsal düzenlerin, giderekten kendisi ile birlikte canlı yaşamını da adeta ‘toplu yok oluş’a doğru sürüklediği kanısı yaygınlaşıyor. Bu sürükleniş süreci bir yandan zıddını da doğuruyor tabii. Yok oluşa gidiş kaygısını taşıyan ve fark edenlerin sayısı da hızla artıyor.
Kendisini ‘en akıllı’, ‘en zeki’ tür olarak tanımlayan ve buna da kanmayı becerebilen ‘kibirli’ insan türü bazı coğrafyalarda daha da kaba ve hoyrat. Bizim coğrafyamız buna iyi bir örnek.
Benim yaş kuşağımda olanlar iyi hatırlarlar. Orta eğitim ders kitaplarımızda "medeniyet", doğaya uyumlu bir yaşam biçimi oluşturmak değil de, ‘insanın doğaya karşı mücadelesini kazanması’ olarak tarif edilirdi. "Müfredatla" epey oynansa da şimdi de pek değiştiğini sanmıyorum aslında.
Yıllar önceki okumalarımda, [yanılmıyorsam Sakallı Celal’e ait] "bu kadar cehalet eğitimle mümkündür" sözünü, Tanıl Bora’nın minik eklemesi daha yerli yerine oturtmuştu kafamda: "Bu kadar cehalet ancak ‘milli eğitim’ ile mümkündür!"
***
Küresel ısınma, insan doğasına en aykırı düzenin; yani dünya kapitalizminin eseriyse, ona kıyısından eklemlenmeye çalışan, doğayı ve canlı yaşamını tahripte en gözü kara, vahşi örnekleri veren ‘yeni Türkiye’nin en somut eseri ise; İstanbul’u bitirmeye dönük son noktanın konmuş olması.
Ama saymakla bitiremeyeceğimiz Türkiye ve de dünya ölçeğindeki tahribatların en büyüğü ve korkuncu ise; SAVAŞLAR tabii. Soğuk savaşlar, sıcak savaşlar, soykırımlar, açık ve örtülü savaşlar…
O nedenle, "din farkı bilmeyiz, dil farkı bilmeyiz, sanki doğduk bir anadan" diyerek doğa ve çevre mücadelesi veren yaşam savunucularının BARIŞ mücadelesinin en önde gelenleri olması bundandır. Doğayı, tüm canlı yaşamıyla birlikte çevreyi savunma; hak ve özgürlükleri savunma gibi nasıl ülke, sınır ve de tabii ki "Millilik" gerektirmiyorsa; barış mücadelesinin felsefesi de kapsayıcılığı da elbette böyle olmak zorunda…
Peki ya ‘Barış Günü?’
‘MİLLİ’ BİR GÜN MÜ, ‘DÜNYA’ BARIŞ GÜNÜ MÜ?
Solun, sonraki yıllarda da onurlu barışa kavuşma mücadelesi veren Kürt hareketinin sürdürmeyi sahiplendiği, "1 Eylül", günümüzde içe kapalılığın, dünyadan, uluslararası hareketlerden kopukluğun, muhafazakarlığın bir göstergesi gibi. Bu nedenle, vurgulamak ve yeniden hatırlatmak gereğini hissettim.
Çünkü, iki kutuplu ‘soğuk savaş’ dönemindeki, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ve Varşova Paktı ülkelerinin tarih sahnesinden çekilmesinin ardından, dünyada Türkiyeliler ve Kıbrıslıtürklerden başka (Türkiye ve KKTC dışında) '1 Eylül'ü Barış Günü olarak kutlayan ülke kalmadı. Bu bağlamda, 1 Eylül sanki bir 'milli gün' haline gelmiş vaziyette.
SSCB ve Varşova Paktı üyesi ülkelerle bu siyasi çizgideki güçlü Komünist Partilerin bulunduğu kapitalist ülkelerde etkin olan "Dünya Barış Konseyi (DBK)" (Barış Dernekleri) faşist Alman ordularının Polonya'ya saldırdığı ve işgal ettiği tarih olan 1 Eylül'ü, dünyaya "barışı" çağrıştırsın diye uluslararası bir gün olarak kabul ve ilan etmişti. (Sırf bu örgütsel dayanaktan ötürü, o yıllarında Türkiye’de "barış" demek, "komünizm propagandası" yapmakla eş tutulup, suç sayılıyordu. Şimdi de durum farklı değil ama, bu kez "suç" sayılma dayanağı farklılaştı.)
Büyük savaşın ardından, kazanılan barışın sürdürülebilir olması düşüncesi temelinde kurulan (24 Ekim 1945) Birleşmiş Milletler'in ilan ettiği ve (Küba dahil) tüm dünyada kutlanan 'Dünya Barış Günü' (International Day of Peace) ise; 21 Eylül…
24 KASIM MI, 5 EKİM Mİ?
Bir başka benzer durum da, ‘Öğretmenler Günü’ meselesinde yaşanıyor. Evrensel boyutta 'Dünya Öğretmenler Günü' (UNESCO ve İLO) 5 Ekim'de kutlanırken, Türkiye "24 Kasım"ı, "Öğretmenler Günü" olarak kutluyor. (Şimdilerde, Türkiye’de de 5 Ekim’de kutlama gibi hareketlenmeler var.)
"24 Kasım", dönemin güçlü öğretmen hareketini ülke içine hapsetmeyi hedefler şekilde 12 Eylül faşist darbesinin bir icadı idi. "1 Eylül" de, Sovyetik (Stalinci) Komünist Parti ve hareketlerin Türkiye'de de derin ve kalıcı izler bırakmış geleneklerinin, muhafaza edilenlerinden biri...
Tabii dileğimiz, keşke kalıcı barışı kazanmak için mücadele daha da güçlense de, her gün barış ve 'Barış Günü' olsa.
***
Barış dolu, yaşanası yarınlar dileklerimle, Artı Gerçek internet gazetesi ailesine ve okurlarına MERHABA!..