Ragıp Duran
Yeni Faşizm
Covid-19 hayatımızın her alanını, her saniyesini işgal ediyor. Size de oluyor mu, bilmiyorum ama, ben ne düşünsem, ne okusam, ne konuşsam, ne dinlesem, sürekli olarak virüs perspektifi egemen oluyor. Corona, 24 saatimizin bir parçası oldu. Geceleri de rüyalarımıza giriyor artık. Kabus!
Kitap okurken mesela, şaşırıyorum, çünkü okuduğum kitap 3 sene önce yayınlanmış. Ama yazılanlar salgın günlerine çok denk düşüyor.
Marie-José Mondzain, eskiden beri izlediğim bir filozof. İmaj felsefesinin bir bakıma kurucusu aynı zamanda en velut yazarı.
En az bir kitabı Türkçeye çevrildi sanıyordum, baktım bulamadım, bir-iki makalede atıf var Mondzain’e o kadar. Halbuki çok önemli, çok değerli bir filozof.
1942 Cezayir doğumlu, Ecole Normale Supérieure’den (ENS) sonra üniversitelerde ders vermiş, bilimsel araştırmalar merkezi CNRS’de çalışmalarını sürdürüyor.
ENS, Fransa’nın en prestijli, en değerli yüksek okulu. Fransız Aydınlanmasının ve 1789 Devriminin fikirlerini kökleştirmek için 1794’de kurulmuş. Fransa’da en zor kazanılan sınavla giriliyor. Fen ve Sosyal Bilimler diye iki bölümü var. Mezunları arasındaki ünlülerden bir demet sayayım: Henri Bergson, Jean-Paul Sartre, Louis Althusser, Simone Weil, Maurice Merleau-Ponty, Alain Badiou, Émile Durkheim,Raymond Aron, Pierre Bourdieu, Michel Foucault, Jacques Derrida. Okul değil beş yıldızlı bilim insanı yetiştirme merkezi sanki… Halen bütün Fransa’da dört ENS var.
Mondzain, doktora tezini, ilk kez İznik Konsilinde (MS 325) tartışmaya açılan ikon-iktidar ilişkileri üzerine yazmış. "Görüntü, İkon, Ekonomi/ Çağdaş Tahayyülün Bizans Kökenleri." Diğer birkaç önemli kitabının sadece başlıkları bile çok şey anlatıyor: "Görüntü öldürebilir mi?", "Bakışların Ticareti", "Terörizmin İmajı/İmajın terörizmi", "Doğal Görüntü- Yeni Ticaret", "Homo Spectator", "Ne görüyorsun?"
Mondzain son kitabını yarıladım: "Sözcüklerin, Görüntülerin ve Zamanın GASP’ı/ Bir Başka Radikallik İçin"
Aslında zor ve her satırı yoğun bir kitap. Benim gibi temel felsefe bilgisi olmayanların zaman zaman durup yardımcı kaynaklara başvurması gerekiyor.
Yazar, her zaman olduğu gibi, görüntü ile iktidar arasındaki ilişkileri tahlil ederken, neo-liberalizm çağında özellikle TV, sinema, belgeseller ve İnternet’deki görüntüleri çözüyor. Egemenlerin sözcükleri, görüntüleri nasıl tahrif edip zamanımızı da çalarak hükümlerini sürdürmeye çalıştığını anlatıyor. Ve her seferinde panzehir öneriyor.
Girizgahta açıklıyor: Başta IŞİD olmak üzere radikal (köktenci) olarak nitelenen İslamcı silahlı örgütlerde militanlık yapıp sonra doğdukları Fransa’ya dönen gençlerin hükümet tarafından "déradicalisation" (Köktensizleştirme/Köktencilikten arındırma) programları dikkatini çekmiş filozofun. Bir kere önce IŞİD ve benzeri terör örgütlerinin radikal filan olmadığını kanıtlıyor, bu örgütlerin bireyi bağımsız ve özgür kılmadığını tam aksine biat kültürünün sıradan birer emir eri haline getirdiğini belirtiyor. Sistemin baskılarına, dışlamalarına karşı, sisteminkinden daha geri yöntemlerle mücadele etmeye çabaladıklarını hatırlatıyor. Bu örgütlerin neo-liberal uygulamalara muhalefet falan etmediğini de yazıyor. Mevcut Fransız rejiminin, oryantalist ve İslam karşıtı yaklaşım ve uygulamalarını teşhir ediyor. Konu derin…Kitabı bitirince bir tanıtım yazısı yazmaya niyetliyim.
Ben başka bir noktaya takıldım:
Önce, 62. sayfada yer alan Pasolini alıntısı:
"Bugünün anti-faşizminin önemli bir kısmı, ya da bugün anti-faşizm adı verilen (ideolojinin) önemli bir kısmı, ya saf ve aptalca ya da bahaneci ve kötü niyetli bir yaklaşım. Çünkü aslında bu yaklaşım, ölmüş hatta gömülmüş, arkeolojik bir olguya, artık kimseyi korkutamayan bir olguya karşı mücadele ediyor, ya mücadele ettiği görüntüsünü veriyor. Bu, bir tür konforlu, dinlenmeli bir antifaşist mücadele. Ben, hakiki faşizmin, sosyologların çok nazik bir şekilde tüketim toplumu olarak adlandırdığı şey olduğundan eminim." (1974)
Ardından 120. Sayfadaki Deleuze alıntısı:
"Neofaşizm, güvenlik için, en az güvenlik kadar korkunç olan "barış"ın yönetimi için, dünya çapında bir anlaşmadır. Bütün küçük korkular, bütün küçük sıkıntılar topluca örgütlenir ve her birimizi mikrofaşist haline getirir. Bu durumda, sokakta, mahallede, sinema salonunda biraz güçlü olan herşeyi, her cemali, her sözü bastırmakla görevlendirilmiş oluruz." (1975-1995)
Son dönemlerde Hannah Arendt’in, Gramsci’nin hatta Dimitrov’un neden güncel okumalara kaynaklık ettiğini anlamamak mümkün değil.
Mondzain, radikal olmanın iyi ve bugün gerekli bir kimlik/siyasi duruş olduğunu anlatıyor. İnsanın özgürlüğü, bağımsızlığı için yeni tür bir radikallik öneriyor. Dayanışmanın önemini vurguluyor. İnsan-Toplum, Yurttaş-Siyaset ilişkilerine yeni perspektifler sunuyor. Klasik muhalif ya da sol ya da "popülist sol" teorileri eleştiriyor.
Sonuç olarak, bugünkü istibdat rejimlerinden söz ederken Hitler, Mussolini, faşizm, Nazizm filan diyoruz ama, bunlar 20. yüzyılın ideolojileri. Bugünkü yeni faşizm, neo-liberal sistem ve ideoloji tahlil edilmeden pek kolay kavranamaz sanki…