Koray Düzgören

Koray Düzgören

‘Yurtta Sulh Konseyi’ huzurlarınızda!

İddianamede bu konseyi oluşturan 38 şüphelinin adı geçiyorsa da darbe girişiminin sivil ayağı bir iki sivil şüpheli dışında bir türlü ortaya çıkartılamadığı (çıkartılmadığı) için bu ‘Yurtta Sulh Konseyi’ meselesi kamuoyuna pek inandırıcı gelmiyor.

KORAY DÜZGÖREN

15 Temmuz Darbe Girişimi'nden bu yana 7 aydan fazla zaman geçti.

Darbenin örgütlenişi, hazırlanışı ve darbe girişimine ilişkin karanlıkta kalan birçok soru işareti var. Darbeye kimler katıldı, kimler son anda vazgeçti? Genelkurmay Başkanlığı komuta kademesi darbenin içinde miydi, değil miydi? Darbeyi Gülen Cemaati mensubu askerler mi hazırladı ve yönetti yoksa başka gruplar da işin içinde miydi? Hükümet, başından beri bu darbenin ‘FETÖ’cüler tarafından yapıldığını empoze ediyor. Bu ne kadar doğru?

Ya da gerçek, görünenden farklı mı?

MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, darbe günü niçin biraraya gelip saatlerce görüştüler? Ne konuştular?

Üstelik, bu ikilinin darbe girişiminden bir gün önce 6 saat süren bir görüşme yaptıkları gerçeğini neden şimdi öğrendik?

Bu görüşmeler ne anlama geliyor?

Darbenin başlama saati, TRT’de okunan darbe bildirisi, Cumhurbaşkanının darbeyi öğrendiği saatlerle ilgili üç farklı açıklaması, soru işaretlerini arttırıyor.

Çelişkili, karışık ve karmaşık beyanlar… Adeta kamuoyunun ezberlemesi istenen ve yetkililerin sürekli tekrar ettikleri, gerçek olup olmadığı belli olmayan kuşkulu söylemler…

Eldeki veriler ve bilgiler yardımıyla analiz edildiğinde bu girişimin, kontrollü bir darbe olduğuna ilişkin çok kuvvetli belirtiler söz konusu.

Cumhurbaşkanı başta olmak üzere bazı yetkililerin aksi açıklamalarına rağmen darbe girişimden başından beri haberdar oldukları anlaşılıyor.

Öte yandan Meclis’te darbe girişimini araştırmak için kurulan komisyon, birçok önemli tanığı dinlemeyi reddederek adeta bazı gerçeklerin örtbas edilmesi için yoğun çaba gösterdi. Üstelik bu yetersiz ve eksik çalışmasını bitirdiği halde raporunu da yazabilmiş değil. Cumhurbaşkanının bunu bizzat engellediği söyleniyor.

Darbeyle ilgili açılan bazı davalarda ilginç açıklamalar, sanıklar arasında dikkat çekici diyaloglar, suçlamalar var. Darbeye katıldığı öne sürülen subayların çoğu, bunun bir darbe girişimi değil emir komuta zinciri içinde bir harekat olduğunu ileri sürüyor. Her yeni ifade ile yeni bazı bilgiler ya da kuşkular ortaya çıkıyor.

Daha işin başındayız, bakalım yeni davalar gündeme geldikçe neler duyacak, neler öğreneceğiz?

Darbe girişiminin ana davası da başlıyor. 2581 sayfalık iddianamenin tamamlandığı açıklandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göre, ‘FETÖ’nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimine ilişkin Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili hazırlanan çatı iddianamesinde, ‘FETÖ’nün asker üyelerinden oluşan ve "Yurtta Sulh Konseyi" üyesi olarak tespit edilen 38 şüpheli de yer alıyor.

Bu konuda da çeşitli söylentiler, darbe girişimini izleyen günlerden itibaren medyada tartışıldı. Bildirinin önce Genelkurmay Başkanlığı imzasıyla yayınlanmasının planlandığı, ama komuta kademesi karşı çıkınca ya da başka nedenlerle bu girişime katılmayınca ‘Yurtta Sulh Konseyi’ imzasının kullanıldığı söylendi.

Dolayısıyla bu ‘Yurtta Sulh Konseyi’nin nasıl bir oluşum olduğunu bilmiyoruz. İddanamede bu konuda açıklayıcı bilgiler var mı göreceğiz.

Her ne kadar iddianamede bu konseyi oluşturan 38 şüphelinin adı geçiyorsa da darbe girişiminin sivil ayağı bir iki sivil şüpheli dışında bir türlü ortaya çıkartılamadığı (çıkartılmadığı) için bu ‘Yurtta Sulh Konseyi’ meselesi kamuoyuna pek inandırıcı gelmiyor.

Nitekim İngiliz The Times gazetesi kısa bir süre önce, Avrupa Birliği istihbarat merkezi INTCEN'in raporuna dayanarak, Erdoğan'ın ordudaki Gülenci subayların tasfiyesini 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde planladığını yazdı.

"Bu rapor Türk hükümetinin öne sürdüğü, Fethullah Gülen'in darbe girişiminin arkasında olduğu iddialarıyla çelişiyor" denildi.

Ayrıca 24 Ağustos 2016 tarihi taşıyan bu raporda şu ifadelerin yer aldığı da aktarıldı:

"Bir darbe yapma kararı, yaklaşmakta olan tasfiyenin korkusuyla alındı. Gülenciler, Kemalistler (sekülerler), AKP muhalifleri ve fırsatçılardan oluşan bir grup askerin darbe girişiminin arkasında olması olası. Gülen'in girişimde doğrudan rol almış olması ise düşük ihtimal. Darbe girişimi, önceden planlanan görevden almalar için hızlandırıcı bir etki yarattı".

Yani INTCEN raporu da bu darbenin kontrollü bir darbe olduğunu vurguluyor.
Bu çerçeveden bakıldığında çoğu, hatta tümü Gülenci subaylardan oluşan böyle bir konseyin gerçek olup olmadığı konusunda soru işaretleri artıyor.

15 Temmuz darbe girişimi demokrasiye yönelik bir darbeydi. Zaten niteliği ve gerekçesi ne olursa olsun bütün darbeler demokrasiye, insan haklarına ve her türlü insani değere karşıdır.

15 Temmuz darbe girişimi neyse ki gerçekleşemedi ama bu girişimi önlemek bahanesiyle daha kapsamlı bir karşı darbe gerçekleştirildi.

OHAL ilan edildi ve ülke, karanlık ve kanlı bir sürece sokuldu. Acımasız bir tasfiye, tutuklama, sindirme ve baskı düzeni dayatıldı.

Bir darbeden kaçarken daha beterine yakalandık.

Yapılan referandum bu karşı darbenin halka onaylatılma prosedürüdür.
İşte biz, şimdi buna ‘hayır’ diyerek karşı çıkıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi