Yuvarlak masada notaların uyumsuzluğu…

Millet İttifakı’nın yuvarlak masasına baktığımızda gördüğümüz manzara aslında klasik sanat müziğinin arabeske çevrilmiş versiyonu.

* İfadenin güvenli oluşu konuşmacının düşüncesine nasıl kanatlar takarsa müzikte duyguya öyle (Goethe).

Bu haftaki yazımda siyaseti müzik üzerinden yorumlamaya çalışacağım.

İlgisi olanlar bilecektir, gerçek klasik müzik sevenlerin çoğu, klasik bir eser pop müzikle harmanlandığında ayaklar altına alındığı hisseder.

Bir diğer taraftan genel dinleyici kitlenin de pop versiyonuyla klasik müziği tanıdığı yadsınamaz bir gerçektir. Örnek olarak benim çok sevdiğim Bach’ın "AIR" eserinin Cafe del Mar’ın Chill out tarzı yorumunu ya da özellikle bir dönem moda olan operacıların Luciano Pavarotti, Sissel Kyrkjebø gibi isimlerin klasik eserleri pop tarzı ile müzikleri yorumlamasını verebilirim. Fakat bu tarz müziğe ilgili ve bilgisi olanlar tarafından çok doğru görülmedi.

Buna benzer bir durum aslında ülkemize de yansımıştı. Ünlü şair Abdülhâk Hamit Tarhan'ın ilk eşinin ölümünün ardından yazdığı ve acısını dillendirdiği MAKBER şiirini, klasik anlamda Hamiyet Yüceses’in Klasik Türk Müziği yorumuyla dinlemiştik. 2000’lerde Sertap Erener’in pop ve hatta disko yorumu pek hoş gelmemişti bizlere. Benzer klasik parçaların arabesk yorumunun, aslında çok sesli bir müziği gerçek yapısından uzaklaştırdığı müzikten anlayanların ortak görüşüdür.

Şimdi ise gelelim siyasete. Millet İttifakı’nın yuvarlak masadaki uyumunu tıpkı bir klasik müzik eseriymiş gibi değerlendirelim. En başta şunu söylemem gerekir. Sn Devlet Bahçeli’nin yuvarlak masa eleştirisi, radikal sağın eşitlikçi anlayışa bakışının tam da özetidir ve şaşırtmamıştır. Ülkenin esas sorunu bu ayrıştırıcı bakıştır işte. 

Millet İttifakı ile diğer siyasi yapıların toplantısına dair birçok yazı yazıldı. İktidar yanlısı olanlarda, HDP’liler de, diğer muhalif yapıları destekleyenler de fikirlerini paylaştı. Ben de biraz rüzgâr durulup nefes alındıktan sonra görüşümü yazmak istedim.

Şimdi biraz arkamıza yaslanarak bu masada yer alanlara ve siyasi çizgilerine bakalım: CHP (Merkez sol, sosyal demokrat) yani masadaki tek sol yapı, SAADET PARTİSİ (Muhafazakar Sağ), İYİ PARTİ (Milliyetçi sağ), GELECEK PARTİSİ (Milliyetçi-Muhafazakar sağ), DEVA PARTİSİ (Liberal muhafazakar Sağ),  DEMOKRAT PARTİ (Merkez sağ). Masaya baktığımızda gördüğümüz manzara aslında klasik sanat müziğinin arabeske çevrilmiş versiyonu. 

Bu siyasi yapıların içinde HDP’nin neden olmadığı sorusunu gerçekten anlamsız buluyorum. Soru şu şekilde olmalı: "Bre Sn KILIÇDAROĞLU, bu siyasi yapıların içinde sosyal demokrat olduğu söylenen partinizin ne işi var?" Sosyal demokrat çizgide olan bir partinin radikal sağ yapılarla ne gibi uyumu olabilir ki? Mesele herkesin parlamenter sistemi savunması ya da ortaklaşmasıysa bunu başka yöntemlerle de pekâlâ sağlayabilirsiniz. 

Diğer yandan HDP’nin ve 3. Yolu oluşturan yapıların bu masaya davet edilmemesi de 3.Yol bileşenlerinin gerçekten çizgilerini korudukları anlamına geliyor.  

Millet İttifakı ve diğer bileşenlerin masası esasen dikdörtgen olmalı ve sadece sağ yapıların masada olması gerekir. CHP’nin bu masada olması bile bence varoluş paradoksudur. Gerçek yuvarlak masanın hakkı verilecekse, yapılacak şey 3. Yolun unsurlarını oluşturmak için HDP’nin çağrısıyla toplanan Türkiye İşçi Partisi, Türkiye Komünist Partisi, Emek Partisi, Toplumsal Özgürlük Partisi, Emekçi Hareket Partisi, Halkevleri ve Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun CHP’nin katılımıyla genişlemesidir.  

Geçmişteki MHP-CHP yakınlaşmalarını hatırlayalım. O günlerde özellikle MHP’nin merkez sol seçmenlerini kendine çektiğini sayılarla görebiliriz. Bugünlerde İYİ PARTİ de benzer bir şekilde CHP seçmenini sağa doğru çekiyor. Bu siyaseten hatalı tutum sadece CHP’ye değil, sosyal demokrat alt yapısı olan sol duyulu seçmene de zarar veriyor. Yani özünden uzaklaştırarak sol görüşe zarar veriyor. 

Ben CHP’nin bu hamlesini başka bir bakış açısıyla eleştireceğim. CHP’nin o kadar sağ partilerle işi ne? Bunu açıklayacak gerçekçi bir cevap verilmesi mümkün değil…

Gelelim son belediye seçimlerine. Bazı arkadaşları o dönem HDP seçmenlerinin CHP’yi desteklemesi sonrasında beklentiye girdi. HDP, özellikle büyükşehirlerde CHP’nin belediye başkan adaylarına destek verdi bu doğru. Bu destek de kısmi olarak Millet İttifakı’na göz kırpma olarak algılandı. Fakat esası bana göre asla bu olmadı.

Bu görüş, geçmişte HDP baraj altında kalmasın diye CHP’liler HDP’ye oy verdi demek kadar garip aslında. HDP, sistem siyaseti içinde iktidara ders verdi. O günlerde HDP, CHP'ye destek veriyor gibi algı yaratılsa da durum AK Parti’ye kaybettirmek hamlesinden ibaretti. Bu kararın, HDP ve coğrafyamız için ne kadar doğru ve yanlış olduğunu tarih gösterecek. Yani aksettirildiği gibi gerçek bir yakınlaşma olmadı. Önümüzdeki seçimlerde şartlar yeniden yorumlanacaktır. Sistem siyasetindeki garip hallerin minik bir özeti.

Şimdi yapılması gereken çok net. HDP ve 3. Yol bileşenleri ortak mutabakatı güçlendirmelidir. Farklı düşünülen konulardan ziyade anlaşılan konular üzerinden yol alınmalıdır. Seçim dönemi yaklaştığında Millet İttifakı temsilcileriyle, 3. Yol bileşenlerinin diplomasi geliştirmesi de doğal olacaktır elbette.  Alınacak yol ülke kaderini etkileyecektir. 

Notalar farklı da olsa eserin türü aynıysa çok sesli müzik her daim güzeldir ve ölümsüzdür. 3. Yolda notalar farklı ama eserimizin türü ortaktır. 

CHP’ye de çağrım olsun. Eğer sosyal demokrat bir çizgiyi benimsiyorsanız, eserin özünü bozan müzik yapılarının masasından tez zamandan ayrılın. Gelin, türküler gibi günler için birlikte geleceği 3. Yolda korkmadan ve inançla besteleyin. Bu tercihiniz, ülkenin geleceği için seçimlerden de öte kalıcı bir kazanç olacaktır.

Yazımın son bölümünde kayyumlardan dolayı hak gaspına uğrayan eş belediye başkanlarını selamlamak isterim. Seçmenleri yok sayan bu uygulamayla ilgili yorumumu, Tarkan’ın son günlerde moda olan şarkısıyla yapayım:

Gitçek, gitçek, geldiği gibi gitçek. Kayyumlarla gelenler elbette gidecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi