Karamollaoğlu: AKP bitkindir, Türkiye’yi de bitirmektedir

Karamollaoğlu: AKP bitkindir, Türkiye’yi de bitirmektedir
'Kürt'ü, Türk'ü, Çerkes'i bizimdir. Semah bizim, halay bizim, horon bizimdir. Munzur bizim, Fırat bizim, Kaz Dağları bizimdir.'

Saadet Partisi 7'nci Olağan Büyük Kongresi Ankara Spor Salonu'nda gerçekleştiriliyor.

Kongreye delegeler ve partililerin yanısıra AKP, CHP, İYİ Parti, BBP, HÜDA PAR, Demokrat Parti, DSP ve Vatan Partisi'nden temsilciler katıldı.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, kongre konuşmasına Necip Fazıl'ın "Zindandan Mehemd'e Mektup" şiiri ile başladı, Nazım Hikmet'in "Davet" şiiri ile devam etti.

Konuşmasına şiirle başlayan Saadet Partisi lideri Karamollaoğlu, şunları söyledi:

"Bu dava bizim, bu sevda, bu vatan bizimdir. Karacaoğlan bizim, Dadaloğlu bizim, Yunus Emre bizimdir. Ahmet Yesevi, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaş, Mevlana bizimdir. Kürt'ü, Türk'ü, Çerkes'i bizimdir. Semah bizim, halay bizim, horon bizimdir. Munzur bizim, Fırat bizim, Kaz Dağları bizimdir. Acıyla ansak da Madımak, Roboski, Başbağlar bizimdir. Yasin Börü, Eren Bülbül, Berkin Elvan bizimdir.

Acısı bizim, sevinci bizim, kederi bizim, türküsü bizimdir.

Bu çağrımız Türk'e, Kürt'e, Alevi'ye, Sünni'ye, Laz'a, Çerkes'e, Arnavut'a, Boşnak'adır. Bu çağrımız dindara, muhafazaklara, liberale, sosyal demokratadır.

Görüşü, düşüncesi, ne olursa olsun 82 milyon ülke evladınadır:

"Gelin canlar bir olalım.

İşi kolay kılalım

Sevelim, sevilelim

Bu dünya kimseye kalmaz"

Ekonomiden ekolojiye, adaletten demokrasiye, tarımdan sanayiye, eğitimden dış politikaya sürekli savrulan bir Türkiye var.

Ekonomisi dar boğaza girmiş, tarım ve hayvancılığı bitmiş, bütün birikimleri "Varlık fonu" adı altında ipotek edilmiş bir Türkiye var.

Yaklaşık 500 binin üzerinde çiftçinin tarımı bıraktığı, 3 milyon hektardan fazla tarım arazisinin betona, inşaata kurban edildiği bir Türkiye var.

Cumhuriyet tarihinde ilk kez, borçlanabilmek için "Borçlanma Genel Müdürlüğü" kurmak zorunda kalmış bir Türkiye var.

Komşularla sıfır sorun diye yola çıkıp, sorunlu olmadığı tek bir komşusu kalmayan bir Türkiye var.

Olağanüstü halin olağan hale geldiği, baskı ve tahakkümün arttığı, farklı ve muhalif seslerin susturulduğu, devletin omurgasını oluşturan kurumların yıpratıldığı bir Türkiye var…

Adalet olgusu iflas etmiş, mağdurlar ordusu oluşmuş bir Türkiye var. .

İltimas, adam kayırma, torpil ve partizanlığın sıradanlaştığı, israf ve yolsuzluğun had safhaya çıktığı bir Türkiye var.

Eğitimi yazboz tahtasına dönmüş, Aile yapısı, toplumsal bağları zayıflamış bir Türkiye var.

Gençlerin gelecekten ümidini kestiği, Yarınlara dair umutların tükendiği bir Türkiye var.

'AKP BİTKİNDİR, TÜRKİYE'Yİ DE BİTİRMEKTEDİR'

Şimdi bu gerçeklere bakarak diyorum ki, 3 Kasım 2002 Ak Parti’nin iktidara gelişinin ilk günü olmuştu. 3 Kasım 2019’da, iktidardan ayrılışının tescillendiği gün olarak tarihe geçecektir.

Çünkü Ak Parti miadını doldurmuştur. Ne yazık ki, Türkiye’ye verebileceği hiçbir şey kalmamıştır. Yorgundur, Türkiye’yi de yormaktadır. Bitkindir, Türkiye’yi de bitirmektedir.

Adı Adalet ve Kalkınma Partisi olmasına rağmen ne Adaleti kalmıştır, ne de kalkınması!..

Her türlü oligarşiyi ve tahakkümü kesin olarak reddediyoruz.

Devlet müşterektir, kimliği adalettir. Farklılıkları, devlet çatısı altında bir araya getiren ise toplumsal sözleşmedir. Devlet bu sözleşmenin uygulayıcısı ve hakemidir.

Türkiye, din ve laiklik üzerinden kendi evlatları arasında, milletin enerjisini tüketen tartışmalı yılları geride bırakmalıdır.

Din, herhangi bir sosyal grup ya da partinin tekelinde olmadığı gibi, laiklik de, herkesin dini, siyasi ve sosyal görüşlerini rahatlıkla ifade edebilmesinin teminatı olarak anlaşılmalıdır.

Devletin vazifesi kimlik dayatmak değil; var olan kimliklerin devlet şemsiyesi altında huzur ve barış içerisinde varlıklarını sürdürme ve geliştirme imkanlarını sağlamaktır.

Saadet Partisi, dinin siyaset tarafından bir araç olarak kullanılmasına da, laiklik adı altında dini özgürlüklerin yok edilmesine de karşıdır."

'YENİ TOPLUMSAL SÖZLEŞME İMZALAYALIM’

Karamollaoğlu’nun konuşmasını şöyle sürdürdü: "Geçmişte herkesin hataları olmuştur. Önemli olan bu hatalara takılıp kalmak değil, bu hatalardan ders çıkarıp, elbirliğiyle mutlu ve müreffeh bir geleceği oluşturmaktır. Bütün partilere sesleniyorum; gelin bunun için yeni bir toplumsal mutabakat sağlayalım. Gelin ülkemizi bir rövanş cumhuriyeti olmaktan kurtaralım. İhtilaflarımızın, hırslarımızın kör karanlığında kaybolmak yerine, ittifaklarımız üzerinden yeni bir toplumsal sözleşme imzalayalım.

1921 ANAYASASINI ÖNERİYORUZ

Biz Saadet Partisi olarak milletimizin tüm farklılıklarıyla beraber, etrafında buluşabileceği yeni bir toplumsal sözleşme teklif ediyoruz. Ruhunu Birinci Meclis’in çeşitliliğinden, mayasını Mehmet Akif’in Çanakkale Destanı ile İstiklal Marşı’ndan, omurgasını 1921 Anayasası’ndan alan, ihtilaflarımızı ayrılık vesilesi görmeyen, farklı inanma ve düşünme imkanını Allah’ın lütfu bilen bir anlayış öneriyoruz. Adil bir düzeni en temel hedef olarak gören siyasal bir mekanizma, evrensel hukuk normları ve demokrasiyi, kendi kadim birikimi ile harmanlayarak içselleştirmiş ve bunları geliştirmeye kararlı yeni bir ortak anlayış, yeniden büyük Türkiye’yi kuracaktır.

SORUN IRKÇI YAKLAŞIMDA 

Kürt meselesini hak ve adalet ekseninde çözeceğiz. Bu topraklar farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış, aynı çatı altında farklı inanışların, etnik ve mezhepsel yapıların bir arada yaşama erdemini insanlarına kazandırmıştır. Kürtler ve Türkler aynı dinin mensubu, ortak bir tarihin çocukları, aynı kültürün renkleri ve aynı vatanın evlatlarıdır. Bir vücudun azaları gibidirler. Türk’ün Kürt diye, Kürt’ün Türk diye bir sorunu yoktur. Sorun milletimizde değil, bu milleti bölmeye, ayrıştırmaya çalışan her türlü ırkçı yaklaşım ve politikalardadır.

BARIŞ TER VE DİL DÖKEREK TESİS EDİLİR

Bugüne kadar meselenin çözülememiş olması hak, adalet, ahlak, ekonomi, eğitim, güvenlik gibi birçok alanda ortaya konan yanlış anlayış ve yapılan ihmallerin ortak sonucudur. Çözümü sadece güvenlik eksenli politikalarda aramak meseleyi anlamamaktır. Çözüm arayışları sosyal, siyasi, psikolojik, ekonomik ve benzeri alanlarda yapılacak güçlü reformları da içermelidir. İnanıyoruz ki; huzur ve barış, kan dökerek değil ter döker ve dil dökerek tesis edilebilir."

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar