İngiltere seçiminde de Rusya gölgesi

Rus oligarkların Johnson’a ve Brexit’e destek verdiklerine ilişkin Parlamento Güvenlik ve İstihbarat Komitesi’nin raporunu Başbakanlık açıklamıyor ama medya çoğunu yayınladı.

Biraz önce Jeremy’den bir e-mail aldım. Sıkışmış, biraz para istiyor.

"Aslında milyarder bir arkadaşımı arayıp ondan isteyecektim ama hiç böyle bir arkadaşımın olmadığını fark ettim o nedenle sana yazıyorum" diyor. 

İngiltere İşçi Partisi Lideri Jeremy Corbyn’le savaş karşıtı gösterilerde ya da benzer toplantılarda bulunmak dışında bir tanışıklığımız yok. Barış, demokrasi, hukuk, adil gelir dağılımı, insan, azınlıklar, kadın, çocuk, lgbti hakları konusunda benzer şeyleri savunmak, tanışıklığın çok ötesinde. 

Buna dayanarak Jeremy Corbyn, seçim kampanyası için ufak da olsa yığınların vereceği desteğin peşinde. 

Onu "romantik" bulacaklara da yanıtı şimdiden hazır. "1 milyon Pound’a ulaştık bile" diyor. 

Buna karşılık, İngiltere’de de her parti ya da liderin kampanyasını seçmen bağışıyla yürütmediği, siyasetin bu ülkede de her tür uluslararası güç odaklarının etkisinde olduğuna dair bir raporu Başbakan Boris Johnson sümen altı etmekle suçlanıyor. 

Çünkü raporun baş muhatabı da bizatihi kendisi. 

Olay şu; 2016 yılındaki referandumda Brexit taraftarlarının bayraktarı, o dönem milletvekili olan Boris Johnson’dı. Londra’nın belediye başkanlığını yapmış olmaktan dolayı da popüler bir isimdi. 

Rus oligarkların Johnson başta olmak üzere bazı siyasetçiler üzerinden Brexit kampanyasını desteklediklerine ilişkin ciddi iddialar daha o günlerde ortaya atılmıştı. 

İngiltere Parlamentosu İstihbarat ve Güvenlik Komitesi bu iddialar üzerine bir soruşturma başlattı. Şimdi o soruşturma tamamlandı ve rapor Başbakanlığa verildi. Ancak Johnson, "Seçim yoğunluğu nedeniyle raporu inceleyecek zamanım yok" diyerek raporu açıklamayı reddediyor. 

Tahmin edebileceğiniz gibi rapor medyaya sızdı. Çoğu İngiltere’de yerleşik Rus oligarkların (ki futbol kulübü sahipliğinden medya patronluğuna sayıları hiç de az değil) kampanyaya ve Johnson’a verdikleri desteğin raporda da yer aldığı ortaya çıktı. 

Tabii bu ilişkiler muhtemelen burada bitmedi. Çünkü Brexit bayraktarı sonunda Başbakan oldu. Her ne kadar daha görevinin en başında partisini azınlığa düşürüp, "yaparım ya da ölürüm" dediği Brexit’i de gerçekleştiremedi ama İşçi Partisi’ne göre Rusların Muhafazakâr Parti’ye ve lideri Johnson’a desteği sürüyor. 

Gölge Devlet Bakanı Jon Trickett, bu yıl Rusya ile yakın ilişki içindeki 3 zenginden Muhafazakâr Parti’ye aktarılan paranın yarım milyon Pound’dan fazla olduğunu söyledi. 

Johnson’ın siyaseti kirli oynadığına ilişkin iddialar birbirini izliyor. 

Anlaşmasız Avrupa Birliği’nden çıkışı desteklemesinin ardında Pound’un düşmesine bel bağlayan ve partiye büyük paralar aktaran yatırım fonları sahipleri olduğu iddiasını dile getirenlerin sayısı az değil. Bunlardan birisi de kızkardeşi gazeteci Rachel Sabiha Johnson. 

Boris Johnson Başbakanlık koltuğuna oturunca bağışlarda patlama yaşanmış. Muhalefet, bu bağışçıların isimlerinin açıklanmasını istiyor. Ancak Johnson kendisine para musluklarını açan bu fon sahibi bağışçıların ismini de vermeyi reddediyor. Yasal olarak bunları açıklamak zorunda olduğu halde… 

Muhafazakâr Parti, 12 Aralık seçim kampanyasını olabildiğince Avrupa Birliği karşıtlığı, göçmen düşmanlığı, ırkçılık, İslamofobi gibi kavramlar üzerinden yürütmeye çabalıyor. 

Johnson, kendisine ilişkin suçlamalar artınca saldırıya geçti. Corbyn’i "kâr ve servet düşmanı" diye tanımladı. Sovyetler Birliği dönemine gönderme ile ‘Kulaklar’a yönelik politikası üzerinden Stalin benzetmesi yaptı. 

Aslında böylelikle tehlikeli bir konuya da girmiş oldu. Çünkü Corbyn’in kampanyası zaten kendisinin, "süper zenginler" dediği kesimi hedefe koyuyor.

Neoliberal düzenin gelir adaletsizliğine vurgu yapıyor. 

Dünyada 26 kişinin servetinin dünyanın yarısının servetine eşit olmasını eleştiriyor. "İngiltere’de 150 milyarder, 14 milyon da yoksul var. Adil bir toplumda ne milyarderler ne de yoksullar olur" diyor. Çözüm olarak da adil bir vergi sistemi öneriyor. 

O nedenle İşçi Partisi’nin kampanya başlığı bu seçimde de "üç beş kişi değil, çoğunluk için" olarak seçildi. 

İngiltere seçimleri bir anlamda dünyayı yoksullar cehennemi haline getiren neo liberallerle bu adaletsizliğe karşı çıkanlar arasında geçecek. 

Bütün büyük medya kurumları, müesses nizam temsilcileri, Corbyn’e savaş açmış durumda. Yahudi sermayesi de Corbyn’in İsrail devletine yönelik eleştirilerini anti - semitik buluyor ve ona yönelik savaşı körüklüyor. 

İngiltere’nin seçimleri, "sessiz çoğunluk" denilen kesimlerin siyasette etkili olup olmadıklarının bir göstergesi de olacak. 

Hâlâ bu adaletsizliğin seçim yoluyla değiştirilme umudunun canlı olup olmadığını göreceğiz bir anlamda. 

İzlemeye devam edeceğiz.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi