kayyum ve ötesi…

iktidarın her saldırısını güçsüzlüğüyle açıklayanlar var, ben onlardan değilim ama bu sefer gerçekten de öyle.

van, mardin ve diyarbakır belediyelerine kayyum atanması, hiç şüphesiz kürdüyle, türküyle hdp seçmeninin iradesini hiçe saymak. artık böyle şeyler için yasal kılıf bile aranmaz oldu, bazı söylemler, "terör iltisaklı" gibi her kapıyı açan sözler yeterli görülüyor.

şuun altını çizmek istiyorum: kayyum atamaları için sıralanan gerekçeler arasında "eşbaşkanlık sistemi" de var. bu sistem, kadınların siyasal katılımı ve temsili için verilen mücadelenin en önemli kazanımlarından biridir ve daha önceki kayyumların belediyelerin cinsiyet eşitliğine yönelik kurum ve çalışmaları nasıl ortadan kaldırdığını da biliyoruz. saf kadın düşmanlığıyla karşı karşıyayız yani.

ama bugün şunu da düşünmek zorundayız bence. bu iş nereden icap etti?

hükümetin son aylardaki en önemli adımları istanbul yenilgisine odaklanıyor. nitekim, suriyelilerin "himaye edilmesi"nin (terim benim değil) oy kaybettirdiği yönündeki, büyük ihtimal haklı dayanakları olan fikrin sonuçlarını yakın zamanda gördük. ama yenilginin bundan çok daha kapsamlı sebepleri var; bu sebeplerden bazılarına –örneğin ekonomik krizin sonuçları- müdahale etmek mümkün değil; büyük şehir belediyeleri elden gittikten sonra hiç mümkün değil çünkü eskiden onların kaynaklarıyla krizin etkilerini hafifletecek şeyler yapılabiliyordu, artık bu imkân da yok.

ama abdullah öcalan’ın mektubunun kamuoyuna taşınması, osman öcalan’ın trt’ye çıkartılması gibi hamlelerin mhp kökenli, mhp’ye yakın ve genel olarak milliyetçi olan –eski- seçmenler üzerindeki etkilerini ortadan kaldırmak denenebilir bir şey gibi görünüyor. malum, bunun en iyi yolu "terörle mücadelede kararlı" bir görüntü vermektir. kaldı ki, bu ülkede en az otuz yıldır, birçok yönetim zaafı "terörle mücadelede kararlılık" örtüsüyle saklanır. hani o meşhur, "çalıyorlar ama çalışıyorlar" var ya, dikkatli düşününce onun "çalıyorlar, hiçbir şeyi beceremiyorlar ama terörle mücadele ediyorlar" şeklinde kalıplaşmasının daha gerçekçi olduğunu görürüz. ama bugün kürtlere, hdp’ye böyle açıkça siyasal bir darbe formunda saldırmak, mhp seçmenini yeniden kazanmanın ötesinde, mhp ile ittifakı da konsolide etmenin bir aracı çünkü akp kendi eliyle kendini mhp’ye ya da daha doğru bir terimle koalisyona mahkum etti. iktidarın her saldırısını güçsüzlüğüyle açıklayanlar var, ben onlardan değilim ama bu sefer gerçekten de öyle.

tabii suriye meselesi de var. bu kadar uzun bir savaşta yapılan hamlelerin sonuçları çok kısa vadede ortaya çıkmıyor, türkiye’nin suriye siyaseti başından beri maceraya dayanıyordu ve birçok hatalı hamlesi oldu ama son dönemdeki kadar sıkıntılı bir durumda kalmamıştı. türkiye’de anaakım basın, suriye ordusu’ndan, "esad rejiminin ordusu" olarak bahsede bahsede gerçeklikten koptu, o yüzden belki hatırlatmak gerek; o ordu, beşşar esad’ın siyasetinden ve yönetim biçiminden bağımsız olarak suriye devletinin resmi silahlı kuvvetleri ve rusya’nın da desteğiyle hem güçlü hem de epeyce meşruiyeti var. söz konusu hava saldırısında vurulan ve çok açık görüntüleri bulunan pikaptaki, üç "sivil"den birinin feylak el şam komutanlarından muhammed hüseyin kasım olduğu yönündeki güçlü iddia da meşruiyetini artırıyor. diğer yandan türkiye’nin oradaki varlığı kürtlere yönelik politikasıyla ilgili ve oradaki sıkışıklığın acısını adeta rehine gibi gördüğü yasal kürt siyasetinden çıkartma eğiliminde.

peki iktidarın kayyumla elini güçlendirme stratejisi başarılı olacak mı? iki gündür, muğla’dan diyarbakır’a, istanbul’dan mardin’e sokaklarda polis şiddetine maruz kalanlar buna karşı sessiz kalınmayacağını gösterdi. chp bu gösterilere katılmayacağını söylese de özellikle istanbul’da bu kararı dikkate almayan çok seçmeni oldu.

ama bir başka nokta daha var. bu stratejinin esas önemli amacı istanbul seçiminde bir arada gördüğümüz muhalefet saflarını bölmek çünkü söz konusu kürtler olduğunda iktidarın yanına geçmesine alışık olduğumuz "muhalifler" var. ancak bu sefer beklenen olmadı. abdullah gül’den chp gençlik kolları’na kadar çok farklı kişi ve kurumların tepki verdiğine şahit olduk. biliyorum, samimi olmayabilirler, kararlı olmayabilirler hatta büyük ihtimal değillerdir de. ama siyaset isabetli ahlaki yargılamalarda bulunma sanatı değil! tam aksine, sonuç alacak adımlar atabilmek için karşı safı bölüp kendi safını güçlendirmek gerekiyor. (ayrıca şunu da unutmayalım, evet kayyum hdp’li belediyelere atandı ama istanbul seçimi de, kaybedildiği için yenilendi! dolayısıyla sıranın yarın kime geleceği gerçekten belli değil!)

siyaset, özellikle öncü siyaset, "bir şeyler yapın", "sessiz kalmayın" gibi muğlak önerilerde bulunmak değil, başkalarını kendi yanına çağırmak da yetersiz bence. somut bir hareket etme biçimi önerip buna başkalarının da katılmasını sağlamak gerekiyor. o öneriyi yapması gereken de kayyum atanan belediyelerin esas sahibi olan hdp’nin yetkili kurullarıdır, başka bir parti değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi