Öz eleştiriye davet etmek ve yüzleşmek

Günümüzde 6-7 Eylül Pogromu’nu içselleştirerek kimler açıklama yaptı? O gün siyasetin içinde olan yapıların devamı bugün ne diyor? Bu konular üzerine yazmaya ve soru sormaya hakkım olmalı.

"Geçmişi hatırlamayanlar, onu bir kez daha yaşamak zorunda kalırlar."

George Santayana

Geçen hafta Artı GERÇEK ve YENİ ÖZGÜR POLİTİKA’da 6- 7 Eylül Pogromu üzerine makaleler yazmıştım. Benim tahminimden daha fazla bu konuyu yazan, gündemleştiren yazar dostlarımı gördüm. Aris Nalcı dostun da değerli yazısı yine bu mecrada yer aldı.

Tabii yazıların ilgi görmesi sonrası gaza gelerek, bu konuda sosyal medyamdan iki paylaşım yaptım. Birinci paylaşımda 6-7 EYLÜL olaylarında Atatürk Evi’ne ses bombası koyan OKTAY ENGİN’in Yunanistan’da cezaevi sürecinden sonra Çankaya Kaymakamı ve daha sonrasında Nevşehir Valisi olarak atandığını hatırlattım. Bu paylaşımım sonrası bu durumun ilgili insanlar dışında pek bilinmediğini ve demokrat dostların da buna hiç şaşırmadığını gördüm. Tabii Oktay Bey sonrasında bu olayda kendisinin bir suçu olmadığını da açıkladı. Fakat görünen köy kılavuz istemiyor. Yunanistan’ın bu kişiyi tutuklaması ve sonrasında cezalandırması ortada. Böyle bir ceza almış kişinin devlet kademesinde görev alması okurlarımı pek şaşırtmadı açıkçası.

Daha sonraki paylaşımım biraz daha derindi. Bu durum aslında bir tartışmaya da vesile oldu. Muradımı açıklamak hasıl oldu. Paylaşım şöyleydi:

"6-7 Eylül olaylarında sosyalistler neden yaşananlara müdahale etmedi sorusu hep kafamda. Bugün kaç sosyalist veya sosyal demokrat parti yaşanan acıya karşı ses veriyor?"

Bu sorumun amacı, tarihsel açıdan o gün sol yapıların ya da bireylerin duruşunu ve bir yandan da bugün bu yaşananlara gösterdiği tavrı birlikte sorgulamaktı. 6-7 Eylül POGROM’unu anlamak aynı zamanda Konya’da sırf KÜRT olmalarından dolayı kırıma uğrayan aileyi anlamak demekti. Evi işaretlenen Alevi Canların durumuna ve yine geçen hafta gündeme gelen Malatya’daki Zirve yayınlarının yaşadığı tehditlere karşı ses verme kültürünün artmasına vesile olma muradım vardı. Nasıl işçi emekçiye, kadınlara yapılan zulümlere ses vermek önemliyse, ezilen halkların ve inançların yanında durmanın enternasyonal bir görev olması gerekliliği de şüphesiz önemli.

Yukarıda paylaştığım tweet sonrası sevgili RECEP MARAŞLI paylaşımım altına kitabında yer verdiği bir gözlemi paylaştı.

‘’Atina'da tanıştığım ManolisGlezos, 1959'da görüştüğü TKP temsilcisinin (M.Belli olduğunu hatırlıyor) kendisine 6-7 Eylül için "Yoldaş, bu Türk emekçilerinin Rum ve Ermeni burjuvazisine karşı bir isyanıdır." dediğini aktardı üzülerek./Anekdotu "1915 Jenosidi" kitabımda yazmıştım.’’

Bu paylaşım bazı kişilerin destek, belli çevrelerden de MİHRİ BELLİ ismi geçince tepki aldı. Benim paylaşımımın sadece Mihri Belli üzerinden tartışma yaratması arzuladığım bir durum değildi. Fakat ‘TÜRK SOLU’ için başka bir mânâ yarattığını fark ettim. Konu kişiselleştirildi.

MİHRİ BELLİ’nin bakışı neydi ve kim doğru, kim haklı bilemem. Benim bu konuda söyleyeceklerim sadece okuduklarımla sınırlı. Geri kalan her şey polemik olur ve bunu içime sindiremem. Böyle bir konuda duruma dair kelâm edecek kişi o günlerde yakınında olanlar ve yol arkadaşları olacaktır. Ayrıca bir şahsa yönelik eleştiri isteğim de yoktu. Paylaşımım netti, sorum çok daha geneldi. Amacım da düne ve bugüne ayna tutmaktı.

Günümüzde 6-7 Eylül Pogromu’nu içselleştirerek kimler açıklama yaptı? O gün siyasetin içinde olan yapıların devamı bugün ne diyor? Bu konular üzerine yazmaya ve soru sormaya hakkım olmalı.

6-7 Eylül ile ilgili yazımdan sonra SoL Gelenek sitesinde Sayın AYDEMİR GÜLER’in tepki yazısı bana iletildi. Benim paylaşımıma üzülerek okudum. Üstten bir dille cevap yayınlamış. Yazının başlığının hemen altındaki bölüm dikkat çekici:

"Uğraşmayın boşuna; 102. yıldönümünü kutladığımız TKP’nin tarihinden size ekmek çıkmaz."

Öncelikle bu cümleyi tartışmak yerine biraz kavga etmek isteği olarak algıladım. TKP’den ekmek çıkarmak sanırım en son arzulayacağım durum olur. Keşke biraz araştırarak, ortak çevremize danışarak yazısını kaleme alsaydı. 102 yıllık geleneği sahiplenmek değerli bir duruşsa, TKP ile adı özdeş olan SARKİS VARBET’in (ÇERKEZOĞLU’nun) 6-7 EYLÜL hatıralarını biraz okuması çok yerinde olacaktır. Aile dostum ve yoldaşım SARKİS VARBET’in POGROM gecesine dair verdiği birkaç bilgiyi ben hatırlatmış olayım:

"Sarkis ustanın 6-7 Eylül tanıklığı önemlidir. Sarkis usta 6-7 Eylül olaylarını Yedikule’deki evinde yaşadığını anılarında anlatmıştır. Evinin yakınındaki (Kumkapı) Demokrat Parti ilçe temsilcisinin kışkırtıcılık yaptığını belirtiyor. Sarkis usta ve ailesi, Türk-Müslüman taklidi yaparak yağmacılardan kurtulurlar; ancak muhitlerindeki bir kilise ateşe verilir."

Komünist Sarkis ustanın yaşadıklarını ‘Bu dünya hepimize yeter’ kitabında ve hatıralarının yayınladığı belgeselse daha detaylı olarak bulabilirsiniz. Fakat ek bilgi vereyim, ne yazık ki araştırdığım kadarıyla TKP’nin kitap satışı yaptığı yerlerde bu kitap ne yazık ki yok.

Sayın Aydemir Güler’in yazısının ikinci kısmındaki başlığı ise gerçekten tahlisiz bir başlık olarak okuyorum.

‘6-7 Eylül vesilesiyle solcu dövmek’ başlığını tarifsiz üzücü bir durum görüyorum. En başta şöyle cevap vermem gerekir; ben de solcuyum ve solcu olmak kimsenin tekelinde de değil. Bir solcuyu dövmek sözü ise ne yazık ki geçmişte siyasetin içinde olanların ayrışmalara zemin yarattığı dil şeklinin göstergesidir. Kimsenin kimseyi dövme hakkı da yok, zaten günümüzde mecali de yok. Sorduğum soru sadece o gün neredeydik, neredeydiniz ve bugün nasıl bakıyoruz üzerineydi. Böyle bir eleştiri yapmak şahsen ve siyaseten tanımadığınız kişileri itham etmek yoldaşça bulmuyorum. Tabii kimsenin elinde sosyalist metre de yok! O günlerde varsa eksiklik, bugün öz eleştiri yapmak ve gelecek için adım atmak en değerli yaklaşım olur. Bu sol siyasetin geleneği olduğu sanırım malumumuz.

Diğer yandan o dönemlerde komünistlerin cezaevinde olduğu tezinde kısmen haklı olunabilir. Peki 1955 yılından sonra ya da kaç yıl sonra hangi sol yapı ve sol duyulu insanlar bir açıklama yaptı? Benim adıma geçen makalesinde sorumun üstünü kapatma, tartıştırmama amacını hissettirdi. Umarım yanlış algıladım.

Sayın Aydemir Güler’in yazısında açıklamasının, Hulusi Dosdoğru’nun Bağlam yayınlarından 1993 yılında çıkan kitabındaki gibi olmasını beklerdim. Makalede tek bir kaynakta olsa bile özel teşekkür etmiş olayım.

Sonuç olarak benim solda duran bir kişiye bir sosyalist olarak saldıracak veya bundan ekmek yiyecek (nasıl bir ekmek) mecalim ve daha da önemlisi böyle bir isteğim yok. Fakat benim paylaşımımda geçmişte tarihsel tartışmaların halen aydınlanmadığı gerçeği bir kez daha netlikle görülüyor. Bir yandan da bugün benzer konularda ki sessizlik.

1 milyon 200 binlik bir şehirde sayısı 200 bin civarında halklara ve inançlara, kadınlara yaşatılanların yeterince aydınlatılmadığı ortada. O gün kim neredeydi net değil.

Şunu da eklemem gerekir ki Sayın AYDEMİR GÜLER’in 6-7 EYLÜL olaylarına dair kısa da olsa yazısında değinmesi önemlidir. Bu yaşanan kırımı lanetlemesini çok değerli ve anlamlı buluyorum. Daha önce bu konuya değinmiştir belki, bilmiyorum. Fakat siyaseten bağlı olduğu partisinin bu konuya dair açıklamasını bu sene de görmedim. Sol tarihinde önemli bir yer taşıyan ve siyasi bir aktör olan Sayın AYDEMİR GÜLER’in 6-7 POGROM’unu lanetleyen açıklaması kendi penceremden çok anlamlı. Böyle bir bakışın enternasyonal bir sorumluk olduğu kuşkusuz. Umarım muradımı açıklayabildim. 

Yazımın sonunda Malatya Protestan Kilisesi üyelerine yönelik geçen hafta çıkan tehdit haberlerini vurgulamak istiyorum. 2007 yılındaki Zirve Yayınevi katliamı hâlâ hafızalarımızda. Umuyorum ki korkulan şeyler tekrarlanmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murad Mıhçı Arşivi