Darbe sonrası donanma davası karmakarışık!..

Milliyetçilik dendiği zaman derin devlet hemen omuz omuza veriyor, eğer Kürt öldürülecekse, solcular ve devrimcilere işkence yapılacaksa, vatan elden gidiyorsa anında yan yana geliyorlar.

Yine kızacak ve aynı zamanda üzülecek biliyorum ama bu tip yazıları yazarken aklıma ister istemez Ataol Behramoğlu geliyor. Çünkü Ataol gibi bir insanın, bu tip şeyleri anlaması gerektiğine inanıyorum. Anlaması gereken konu çok basit esasında, işin içine Türk milliyetçiliği girdiğinde derin devlet her anlamda bütünleşiyor. Umarım Ataol Behramoğlu bu yazıyı okuduktan sonra, bana ve benim gibilerine kızmak yerine Meral Akşener'in de bu ekibin içinde olduğunu kabul eder ve demokrasiye geçmek için her şeyin mubah olmadığını anlar.

Ataol Behramoğlu, Meral Akşener'i bir yıldız, bir güneş gibi överken, diyelim ki klasik türk mantığıyla onun artık demokrat olacağına inandı, bu anlaşılır, çünkü Turgut Özal, son dönemde Bülent Ecevit, parti başkanı olunca Devlet Bahçeli ve son olarak da iktidara geldiğinde Recep Tayyip Erdoğan için de bunlar söylenmişti. Bunlara Tansu Çiller de dahil.

Biz bu konuyu tartışırken sonunda herkesin beklediği parti kuruldu, adı da İYİ Parti oldu. Adının ne olduğu beni ilgilendirmiyor ama kurucular kurulu beni ilgilendiriyor. Kurucular arasında birisi var, hemen hemen hepiniz bir şekilde adına biyerlerde rastlamışsınızdır, emekli SAT komandosu albay Ali Türkşen.

Ali Türkşen yeni kurulan İYİ Parti'nin genel idare kuruluna girdi. Daha iyi anımsamanız için Ahmet Hakan'la çıktığı programdan örnek vereyim, Türkşen o programda işkenceyi savunuyor, bunun videosunu aşağıda vereyim, seyrettikten sonra yazdıklarımı okursunuz.

ESKİ SAT'ÇIDAN AHMET HAKAN'A SERT CEVAP

Şimdi, diyeceksiniz ki, yazının başlığıyla, Ataol Behramoğlu'nun, Meral Akşener'in, Ali Ali Türkşen'in ve İYİ Parti'nin ne alakası var. Yazının başında da söyledim ya, milliyetçilik dendiği zaman derin devlet hemen omuz omuza veriyor, eğer Kürt öldürülecekse, solcular ve devrimcilere işkence yapılacaksa, vatan elden gidiyorsa anında yan yana geliyorlar.

Aşağıda vereceğim ifadeler 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası İstanbul SAT davası dosyasından alındı:

"8.40. Şüpheli Metin Bircan

Olay tarihinde ELN.ASB rütbesiyle KURTARMA GRUP K. EMRİNE (AKIN KUR.BRŞ. KUR.SİS.OPR.) olarak görev yapan...

.... Sabah arabamı almak için Sat komutanlığının oraya gittim. Arabamı almak için yanına yaklaştığımda öncesinden komutanım olduğu için tanıdığım Ali TÜRKŞEN isimli emekli Albay ve yanında bulunan Turan isimli Albay bana ne aradığımı sordular. Ben de durumu izah ettim. Sat komutanlığında olayların çıktığını, durumun karışık olduğunu belirterek arabamı aradılar. Daha sonra beni içeri alarak bir yerde oturttular. Başkaca rütbeliler de vardı. Bana kelepçe takmadılar. Daha sonra gelen polislere benimle birlikte orada bulunan ve kelepçeli vaziyetteki diğer rütbelileri teslim ettiler. Hatta beni götürürlerken Turan Albay buna dokunmayın dedi. Yolda polisler diğer arkadaşları darp ettiler. Ancak bana dokunmadılar. Buradan Beykoz Adliyesine götürüldük. Burada tutuklandık ve bizi hastaneye götürdüler. Yolda diğer arkadaşları yine darp ettiler. Ben bunları tanımıyorum. Sadece Murat FIRAT isimli Astsubayı tanıyorum. Diğerlerini o zamana kadar tanımıyordum. Hastaneden sonra Beykoz Emniyetine götürüldük. Burada da arkadaşları darp ettiler. Epey dövdüler. Sabah bizi Vatan Emniyete götürdüler. Burda da ben hariç diğerlerini dövdüler. Daha sonra da cezaevine getirildik....

8.41. Şüpheli Tahsin İşlekel

Olay tarihinde DZ.BNB. rütbesiyle SAT K. İDARİ BŞK. İDA.VE PER.Ş.MD. olarak görev yapan....

Sabah 07 civarında Turhan albay içeriye girdi. Bana hitaben " arkadaşlar her şeyi itiraf edin, yoksa arkada bekleyen profesyonel bir ekip zayıf noktanızı tespit edip ya ağzınızı burnunu kırarak, veya ailenize zarar vererek sizi konuşturur " dedi. Duyduklarım karşısında donup kaldım ve herhangi bir şey diyemedim. Arkadan o ekip içeri geldi. Bu ekipte emekli albay Ali Türkşen, emekli Binbaşı Erme Onat ve benim tanımadığım sert görünümlü sakallı sonradan ismini Bülent kuru olarak öğrendiğim astsubay içeri girdiler. Nizamiye astsubayını diğer odaya aldılar. Hiçbirşey sormadan ekip bana vurmaya başladı. İlk girdiklerinde Ali Türkşen önce bana vurdu sonra da diğerlerinden müsade isteyerek resmi kıyafetlerimin rütbelerini eliyle söktü. Bu şekilde konuşmamız daha uygun dedi. Bana hepsi vurduktan sonra bir boş kağıt verdiler. 5 dakika sonra geleceğiz kimler vardı yazacaksın, dolmamış olursa aileni rahatsız ederiz dediler. Ben ne yazacağımı düşündüm. Ben o gün birlikte olan Özay Cödel Yüzbaşı, Murat Çetinkaya binbaşının isimlerini yazdım. Çünkü bölükte o gün onları görmüştüm. Ben askerlerle toplantıda iken kimlerin çıktığını görmediğim için kimsenin adını yazamadım. Dayak yemenin verdiği duygularla kağıdı da boş bırakmama gayretiyle o gün nöbetçi olan personel kim ise hepsinin ismini yazdım. 4-5 kişi oldu. Ali Türkşen albay bu kez elinde bıçakla geldi. Erme Onat'ında elinde bıçak vardı. Erme bıçağı boynuma dayadı. Ali ise elimi bıçakla kanattı. Ben boynumdaki bıçağa müdahale etmeye çalıştım. Ne yapabilirsin ki diye bana cevap verdiler. Kağıdın dolmadığından bahisle bana kızdılar. Birkaç tur daha bu şekilde girip çıktılar. 3. Turdan sonra emekli olduğunu düşündüğüm kıvırcık saçlı bir astsubay ile Ali Türkşen içeri girdi. Masada oturduğum yerden beni çağırdı. Odanın ortasında çök dedi. Astsubay beni ellerimden ve ayaklarımdan bağladı. Ellerimi ve ayaklarımı birbirine bağladı. Ellerim ayaklarım arkadan bağlı domuz bağı beni yüz üstü yere yatırdılar. Bacağınızı oynattığınızda kolunuz, kolunuzu oynattığınızda bacağınız acıyacak şekilde bağladılar. Suratım yerdeydi. Tuvalete de gidemez. Altına yapsın dediler. Saat başı beni kontrol ederek Cumartesi sabah saat 8 civarında bağladılar. Gece 24 civarında çözdüler tuvalete gidip geldim. Tuvalete gidip geldikten sonra tekrar bağladılar. Turhan albay benim halime acıdı. Elleriyle ayaklarının arasındaki bağı çözerek sandalyeye oturt diye kıvırcık astsubaya söyledi. Saat başı gündüz kontrollerde bana geldiklerinde benim fetöcu olduğuma dair itirafta bulunmamı istediler. Bende kabul etmedim. Kabul etmeyince tekme ve yumruk yiyordum. Canım çok yandığı için belli bir süre sonra ne diyorsanız o olsun dedim. Gece 01 ile 07 arasında sandalyede bağlı kaldım. Sadece bir bardak su verdiler. Bir dilimde kuru ekmek verdiler. Suya ilaç koyduklarını söyleyip, iyi uykular dediler. 17 temmuz sabahı saat 07 de gözlerimizi ve ağzımızı bağladılar. Kafamızı duvarlara vurarak nizamiyeye götürdüler. Orada savcının gelmesini beklediklerini söylediler. 2 saat kadar orada bekledik. Nizamiyeye polis geldi. Gözlerimi açtılar. Beykoz ilçe emniyet müdürlüğüne götürdüler. Burada da özel harekat polisinin dayağına maruz kaldık. Oradan Vatan nezaretine götürdüler. Bir süre de orada nezarette kaldım. 2-3 gün sonra Çağlayan Adliyesine sevk edildim. Tutuklandım..."

Gördüğünüz gibi, bu gibi durumlarda derin devler emekli de olsa uzmanlarını çağırıyor. Böylece Ali Türkşen'in ne uzmanı olduğunu da öğrenmiş olduk, akademi adındaki şirketinde neler öğrettiğini gerçekten merak ediyorum.

Ayrıca bu ifadelerden sonra hakkında soruşturma açılıp açılmadığını da merak ediyorum. Bu yazı önceki darbe yazılarım gibi uzun sürecek, giriş bölümü en az karışık olan bölüm, daha doğrusu bana göre karışıklığın sadece başlangıcı, esasında yazının başlığını "EMEKLİ İŞKENCECİNİN MARİFETLERİ" diye de koyabilirdim.

Şimdi 3 kişiden tepki bekliyorum, savcılık Ali Türkşen'e dava açacak mı, Meral Akşener, Türkşen'i hâlâ partide tutacak mı, Ataol Behramoğlu yıldız ve güneş gibi Akşener'i desteklemeye devam edecek mi? Devamı Çarşambaya..

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet Nesin Arşivi