Küreselleşmenin sonu mu?
Trump, tarife tehditleriyle, ABD emperyalizminin aldığı haraçları arttırabilir; ama iş emtia üretiminin tüm yükünü yeniden sırtlanmaya geldiğinde Trump, bizzat Amerikan tekellerinin direnci ile karşılaşacaktır.
ABD’de Donald Trump’ın devlet başkanlığı ile açılan yeni dönem, dünya ekonomisini derinden etkiliyor. Trump, küresel ekonomiyi tersine çevirmeye, bu amaçla öncelikle geçmişte ülke dışına taşınmış üretim tesislerini ABD’ye geri getirmeye çalışıyor. Bunu yanı sıra, ABD’nin başlıca ticaret ortaklarına yüksek gümrük tarifeleri koyarak onları soymaya çalışıyor. Korumacılık siyaseti izliyor.
ABD’nin dış ticaret açığını diline dolayan Trump, ABD gibi bir ülkenin nasıl böyle bir açık verebildiğini sorguluyor. Aslında ABD dış ticaret emperyalist küreselleşmenin motor gücü olduğundan, Trump, bu motorun kontağını kapatmak istiyor. Peki, bunu gerçekten yapabilir mi?
ABD’nin dış ticaret açığı, 2000’de 380 milyar dolardan, 2006’da 760 milyar dolara, 2024’te ise 918,4 milyar dolara yükseldi. 1 Bu açık, Avrupa Birliği, Japonya, Çin, Meksika, Kanada gibi ülke ve birliklerin büyük ölçekli dış ticaret fazlaları vermesini sağlayarak, üretimin yükünün ABD’nin sırtından bu ülkelere aktarılmasını sağladı. Ayrıca, kağıt üzerinde “dış ticaret” olarak görünen meblağın çok önemli bir kısmı Amerikan çokuluslu şirketlerinin ABD dışındaki üretimlerinin ABD’ye nakledilmesinden ibarettir. Örneğin Apple firması, Çin’deki tesislerde ürettirdiği her bir iPhone’u ABD’ye gemiyle getirttiğinde, bu bir “ithalat” sayılıyor. Keza, Amerikan tekellerinin başka ülkelerde sipariş usulü (John Smith’im tabiriyle “kolbaşı taşeronlaştırma”) ile ürettikleri mamul mallar da bu hesapta “ithalat” sayılıyor.
Örneğin Urfa’daki Özak Tekstil’in Levi’s için ürettiği kotlar -ki bunlar ABD’de Levi’s etiketiyle satılıyor. Yani aslında ABD dış ticaret açığı, kapitalist üretimin ABD liderliğinde uluslararasılaşmasının derecesini gösteren bir belirteçtir. Bu açığın başka ülkelerin, örneğin Türkiye’nin dış ticaret açığından farkı budur.
ABD böylece, 2024 yılında Çin’e 295 milyar dolar, Avrupa Birliği’ne 236 milyar dolar, Meksika’ya 172, Kanada’ya 63, Japonya’ya ise 69 dolar dış ticaret açığı verdi. 2 Prof. Oyan bu açığın “sürdürülemez” olduğunu belirtmiştir, ki buna katılmıyorum. Tam tersine, ABD dış ticaret açığı, ABD’den dış ticaret fazlası elde edene ülkelerce finanse edilmektedir, maliyeti onların sırtına yıkılmıştır. Örneğin Çin, elde ettiği 295 milyar dolarlık dış ticaret fazlasına mukabil, trilyonlarca doları ABD hazine bonolarında tutuyor – 2021’de bu meblağ 3 trilyon $’ı aşkındı. Bu Çin emperyalizminin ABD karşısındaki göreli zayıflığını gösterir. Zira bu, azami kâr arayışını ifade eden bir sermaye ihracı değil, ABD’ye, fabrikalarını Çin’de tutması karşılığında ödenen bir haraçtır. Keza, ABD hazine bonoları eksi faiz verdiklerinde dahi Çin bu bonoları elinde tutmak durumundadır. Böylece ABD, Ming Li’nin haklı olarak belirttiği gibi, sadece doları basma hakkı, yani senyoraj hakkı karşılığında Çin’in mamul mallarından trilyonlarca dolarlık alım yapabilir. 3
Bu noktada, emperyalist hiyerarşinin en tepesindeki iki ülkede, ABD ve Büyük Britanya’da, sermaye ihracının, ulaştığı seviyede tersine dönerek, sermaye ithalatına dönüştüğünü görebiliyoruz. 4 ABD dünyaya o denli muazzam ölçekte sermaye ihracı yapmıştır ki, sadece bu ihraçtan kâr elde etmekle kalmıyor; bu ülkeleri ABD dış ticaret açığını finanse etmeye, çok düşük faizler karşılığında geniş bir sermaye meblağını ABD hazine bonolarında tutmaya zorluyor. Yani hem sermaye ihracından kâr ediyor, hem de üstüne sermaye ithalatından kâr ediyor. Eski bir halk deyişinde söylendiği gibi; aynı öküzün derisini iki kere yüzüyor.
Şimdi, bu muazzam soygun düzeninin motor gücünü oluşturan ABD dış ticaret açığının sıfırlandığını, hatta ABD’nin dış ticaret fazlası vermeye başladığını varsayalım. Böylece, ABD’deki düşük kâr oranları sebebiyle ABD sermayesi zararına üretecektir. Ki zaten ABD sanayi sermayesinin Meksika’ya, Çin’e vb. göç etmesinin sebebi de ABD’deki kâr oranları sebebiyle ABD’deki kâr oranlarının düşüklüğü idi. Ayrıca ABD, sermaye ihraç ettiği ülkelerden aldığı trilyonlarca dolarlık haraçtan da yoksun kalacaktır.
Üretimin uluslararasılaşmasının vardığı düzey geri dönüşsüzdür – ancak sermaye çıkarlarına uzun vadeli ve ağır bir darbe vurmak pahasına, Amerikan sanayi sermayesi ABD’ye döndürülebilir. Dolayısıyla Trump’ın anti-küresel retoriği ve çıkışları, belki bir dönem dünya ticaretini daraltabilir; kimi Amerikan firmalarını vergi avantajlarıyla ABD’de tesis açmaya teşvik edebilir. Ancak Trump, dünya ölçeğinde örgütlenmiş uluslararası sanayi üretimini sopayla döverek ABD ulusal sanayi üretimine dönüştüremeyecektir. Tarife tehditleriyle o, ABD emperyalizminin aldığı haraçları arttırabilir; ama iş emtia üretiminin tüm yükünü yeniden sırtlanmaya geldiğinde Trump, bizzat Amerikan tekellerinin direnci ile karşılaşacaktır.
1 Oğuz Oyan, age Özellikle Meksika’nın dış ticaret fazlasına dikkat.
2 Veriler: Ming Li, Çin ve 21. Yüzyıl Krizi Yazılıma Yay. S.138 ve Oğuz Oyan, BirGün Pazar, 16.03.2025.
3 Ming Li, China: Imperialism or Semi-Periphery?, Monthly Review, v. 73, 2021, issue 3, (July – August 2021)
4 İngiltere’nin sermaye ithalatı için bkz. Billy Bland, “İngiliz Neo-Emperyalizmi”, 2021, M-L Araştırma Bürosu, Rapor 3.