Açların Ekmeği’nin düşündürdükleri
Tiyatro yönetmeni, oyun yazarı, eleştirmen, kuramcı, romancı, şair… Bertolt Brecht’in adını herhalde işitmeyen yoktur, ama olur ya, bu yazı bir okuru onu okumaya iter. Aslına bakacak olursanız, biraz da bunun için yazdığımı itiraf etmeliyim.
Metnin sonunda alıntıladığım şiirinde, Brecht onu yazmaya itenin ne olduğunu açıkça söylüyor. Zannederim ki her yazarın ne için yazdığını bilmesi lazım gelir. Çünkü okurların ne okuyacağı, kendilerinden çok yazarı(lar)ın ne ürettiğiyle ilişkilidir.
Tam adıyla Eugen Berthold Friedrich Brecht on dokuzuncu yüzyılın son yıllarında Augsburg’da doğdu. Tıp eğitimini yarıda bırakarak 1. Dünya Savaşı’na katılan, sonrasında tiyatro eleştirileriyle başladığı yazarlığını büyük ölçüde bu alanda sürdüren Brecht, her iyi yazar gibi devletten çekti ve 1948’e kadar İsviçre’de sürgünde kaldı. Ülkesine dönüşünde eşi Helene Weigel ile kurdukları Berliner Ensemble bugün hala aktif ve dünyanın pek çok yerinden tiyatro izleyicisini Berlin’e çekiyor. Onun tiyatroya kattıklarını ve oyun yazarlığındaki mahirliğini tartışmaya gerek yok. Zaten bu yazıyı ortaya çıkaran da, en başta sıraladığım sıfatlarından "şair" Brecht’in düşündürdükleri.
Onun pek çok şiiri, ustaca kaleme alınmış bir manifesto gibidir. Brecht bunu, bağırmadan, slogan atmadan yapar ama. Şiirlerindeki doğrudanlığı açmadan, Moskovalı işçilerin büyük metroya el koyuşu’ndan (Türkçesi: Ahmet Arpad) alıntılayalım.
"Başka kentlerdeki benzerlerinin sahipleri işçileri oldu!
Nerede rastlanır emeklernin semeresini böylesien doğrudan alan işçilere?
Nerede rastlanır işçilerin bir yapıyı yarattıktan sonra emeklerinin tadını böylesine çıkardığına?
Ellerinin emeği olan vagonları doldurmuş
Karşımızdan geçerlerken şunu kavradık:
İşte bu, geçmişte birilerinin gerçekleşmesinden korktuğu tabloydu!"
Kitabın tanıtım metninde yer alan Kutsiye Bozoklar alıntısında, Brecht için çok haklı bir tespit var: "O, derin bir toplumsal kaygıya sahip bir öncünün bilinciyle yazdı şiirlerini ve diğer eserlerini. Şiirlerinde en fazla anlamı en az sözcükle anlatmanın, satırları ve cümleleri yoğunlaştırmanın ustasıydı. Şiirin hası da böyle yazılır zaten." Bozoklar’ın Brecht’in şiirlerini diğer eserlerinden ayırması boşuna değil. Söz gelimi, Brecht’in en bilindik eserleri Üç Kuruşluk Opera ve Beş Paralık Roman da oldukça politik metinlerdir, gelgelelim, Açların Ekmeği’nde pek çoğunu arka arka okuma imkânına sahip olduğumuz şiirleri kadar pür olmaktan uzaktırlar. Bu elbette biraz da, opera ve roman türlerinin bir dramatik yapı içerisinde kurulması gereğindendir ama şuna da şüphe yok: Her şair şiirlerini Brecht gibi, böylesine "doğrudan" yazmaya mahir değildir.
Kitabın çevirmeni Ahmet Arpad yazdığı önsözün sonunda Brecht’ten çok kıymetli bir alıntı yapıyor: "Ben varlıklı bir ailede büyüdüm. Çocukluğum boyunca çevremde hep hizmetçiler vardı. […] Ancak büyüyüp biraz özgürleşince içinde yaşadığım sınıf hoşuma gitmemeye başlamıştı. Ne emirler işitmek istiyordum, ne de başkalarının bana hizmet etmesini. İşte o günden sonra içinde büyüdüğüm sınıfı terk ettim ve hep güçsüzlerin yanında yer aldım…" Arpad’ın da teslim ettiği üzere, Brecht’in yazarlık motivasyonunu doğruca bu. O, bugünün dünyasında kapitalizme dost olup faşizme karşı çıkan ikiyüzlüler gibi değil, sahiden de inandığı gibi yaşadı ve yazdı. İdeal dünyayı yazı dünyasına indirgemek hiç kolay iş değil, bana göre, Brecht’i Brecht yapan en biricik yanıdır bu.
Bitirirken, Açların Ekmeği’nde yer almayan, bana göre yazarın en etkileyici metni Şiir İçin Zor Zamanlar’dan (Türkçesi: Derya Yılmaz) alıntılayalım. Ben her gün en az bir defa okuyorum, sizlere de öneririm.
"İçimde çarpışıyor
Çiçek açmış elma ağacının güzelliği
Ve boyacının söylevlerinin dehşeti
Ama sadece ikincisi
Beni yazmaya itiyor."