Afganistan’da yaşananlar: Bir durum analizi
Ali ÇATAKÇIN
ARTI GERÇEK- Talibanlar 17 Ağustos günü hiçbir direnişle karşılaşmadan Kabil’e girdi. Kabil Havaalanı hem yabancı güçler için hem de Afganlar için canını kurtarmanın tek çıkış kapısı haline geldi.
Egemenlerin Afganistan’ı neden terk ettiği sorusuna cevap aramadan, ülkenin sosyolojik ve tarihsel gelişiminin kısa özetine bakalım: Afganistan karışık halk topluluklarından oluşan bir ülke. Bu ülkede yaşayan halklar arasında Tacikler, Özbekler, Hazaralar, Aymaklar, Türkmenler, Beluçlar ve Ermeniler var.
Ülke, 1748 yılında Ahmet Şah Dürrani tarafından kuruluyor. 1800 yılından itibaren İngiliz sömürgecilerine karşı başlayan direniş 20. yüzyılın başında bağımsızlık savaşına dönüşüyor ve monarşiyle siyasi iktidara kavuşuyor.
SOVYETLERİN İŞGALİ
Bu dönem Sovyetler Birliği’nin Kızıl Ordusu’nun 1979 Aralık ayında Afganistan’ı işgal etmesiyle sona eriyor... İktidardaki Hafuzullah Amin devrilip öldürülüyor, yerine Amin’in sürgüne gönderdiği Babrak Karmal iktidara getiriliyor.
Bundan sonra Sovyet işgaline karşı direniş başladı. Bu direniş ABD, Çin Halk Cumhuriyeti ve Pakistan tarafından desteklendi.
Babrak Karmal, 1986 yılında partinin genel sekreterliğinden uzaklaştırılınca Moskova’ya sığındı. Sovyetler Birliği ise, Gorbaçov döneminde, 1989 yılında Afganistan’ın işgaline son verdi.
Sovyetler Birliği’nin Afganistan’dan çekildiği 1989 yılı ile ABD’nin bu ülkeyi işgal ettiği 2001 yılı arasında 12 yıl boyunca çeşitli dinci gruplar arasında merkezî iktidarı ele geçirmek amacıyla şiddetli bir iç savaş sürdü.
İkiz Kuleler olayından sonra bu sefer bu ülkeyi ABD işgal etti. Afganistan’ın 20 yıllık işgalinin ABD’ye faturası ise şöyle: Afgan ordusunu silahlandırmak için 90 milyar dolar, askeri üslerin kurulması, asker ve ekipmanlarının sevkiyatı, kullanılan ekipman ve diğer harcamalar için 868 milyar dolar. 20 yıllık çatışmalı sürede ABD’nin asker kaybı 2148. (Projektes zu Kriegskosten der Brown University in Providence)
Kabil’in 40 kilometre doğusunda Bargram bölgesinde yeni bir askeri üs kurdular. Üs, büyük askeri uçaklar için iniş ve kalkış pisti, uçak hangarları, tamirhaneler, yerleşim yerleri ve hapishanesi olan küçük bir şehir. Üste 30 bin asker, teknoloji icadı son silahlar, ABD silahlı kuvvetlerine ait 22 savaş jeti ve 24 savaş helikopteri bulunuyordu.
ABD VE NATO İLE BİRLİKTE DÜNYANIN 42 ÜLKESİ YENİLMİŞTİR
Bir Afgan askeri yetkilinin AP’ye verdiği bilgilere göre, ABD’nin son askeri yetkilileri, Bagram askeri üssünü Temmuz’un başında terk eetti. Çekilirken Afgan komutana haber dahi vermedi. Afgan komutan, "Bir gece yarısı elektrikleri de keserek üssü terk ettiler" dedi. (17.08.21 ARD Tagesschau).
Bu üs ve silahlar şimdi Taliban güçlerinin elinde. 20 yıllık Afganistan işgalinde, NATO içi ve NATO dışı, Gürcistan gibi, tam 42 ülke yer aldı. Afganistan savaşının detaylarına girmeden şunu söylemek mümkün: ABD ve NATO ile birlikte, Afganistan’da dünyanın 42 ülkesi yenilmiştir.
Afgan savaşında gelinen aşama, dünya egemen güçleri açısından bir eksi gibi görünse de sürecin öğrettikleri ve yürütülen acımasız savaşın "kazandırmadıkları" değerlendirildiğinde, "zararın neresinden dönülürse kardır’’ mantığıyla hareket edildiğini görüyoruz.
Serbest rekabetçi kapitalizm ulus devlet kurma ve bu ulus devletin pazarlarını geliştirmeyi esas olarak savaş politikasıyla yürüttü. Tekelcilik aşamasında da pazarlar için savaş esas alındı. Tekelci kapitalizm bu yüzden dünyayı iki kez savaşa sürükledi.
Asya, Afrika, Doğu Avrupa, Güney ve Latin Amerika ülkelerinde mantar gibi biten ‘devrimler’ bu iki savaşın ürünleriydi.
Finans Kapitalin, tekelci kapitalizmin savaşa ve askeri güce dayanan pazar hakimiyet politikasından farklı bir politikası var.
Pazar hakimiyetini savaşla değil, kapitalin uluslararası birliğini sağlamakla gerçekleştirmek istiyor. G7’ler ve G 20’ler bu politikanın bir gereği.
Savaş, savaş sanayine alan açarken, diğer sosyal alandaki hizmet sahalarını işlemez hale getiriyor.
Fakat bu sürecin başlıca sorunu, tekelci kapitalist sistem ve işbirlikçilerinin eski sistemi ne pahasına olursa olsun ayakta tutmak için direnmeleri. Afganistan’dan çekilme politikası, bu direnç merkezinin yenilgisi anlamına geliyor.
Hali hazırda dünyada süren 3. Dünya Savaşı’nın politika babası tekelci kapitalizm ve onun ikinci ve üçüncü dünyadaki temsilcileridir.
Finans Kapital için sınır, sınıf, ulus ve inanç kavramları anlamsız yitiriyor. Tekelci kapitalist sistem ve temsilcileri ise serbest rekabetçi ve tekelci kapitalizm çağında çok önemli rol oynayan ulus devlet, ülke sınırı, ırk ve din unsurlarını yaşatmaya çalışıyor.
Asya, Afrika, Latin ve Güney Amerika’da sosyal sebepli sorunların ırk ve din savaşlarına dönüştürülerek yürütülmesi, hala etkin olan tekelci kapitalizm ve işbirlikçilerinin politikası ve çıkarları gereğidir.
Tekelci kapitalizm bir yandan yenilgiler yaşayarak savaş sahalarında uzaklaşırken, öte yanda sahadaki işbirlikçilerini savaşın devamı için teşvik ediyor.
Bunun en çarpıcı örneğini, 20 yıl Afganistan’ı işgal altında tutan tekelci kapitalist egemenler, 17 Ağustos’ta apar topar Afganistan’ı terk ederken, aynı gün Şengal’in merkezini ve Sikeniye köyünde bir sağlık ocağını bombalayan Türk devletinin eylemine sessiz kalarak sunduğu destekte görüyoruz.
EGEMENLER İÇİNDE BİR KESİMİN YENİLGİSİ, BİR KESİMİN ZAFERİ
ABD ve AB’nin Afganistan’ı terk etmesi, egemen sistem içindeki bir kesimin (Tekelci kapitalizmin) yenilgisi olurken, yine sistem içindeki diğer bir kesimin (Finans Kapitalin) zaferi olarak görmek gerekiyor.
21.yüzyılın Üçüncü Dünya Savaşı, Finans Kapitalin direkt yer almadığı, tekelci kapitalist sistem ve işbirlikçilerinin yürüttüğü bir savaştır. Bu savaşın sahası, tekelci sistemin işbirlikçilerinin güçlü olduğu ülkelerdir (Türkiye, Ortadoğu’nun diğer ülkeleri, Asya, Afrika ve bazı Latin ve Güney Amerika ülkeleri).
Giderek sisteme egemen hale gelen Finans Kapital bu savaşlarda korumacılık ve savaş giderlerinin yatırımcısı olmak istemiyor. Bu saha savaşlarının daha ne kadar süreceği sorusu, finans Kapital ile Tekelci kapitalizm arasındaki güç durumuyla alakalı. Tekelci kapitalist sistem etkin olduğu sürece, kendi işbirlikçisi kanlı diktatörlükleri desteklemeye devam edecektir.
21. yüzyılın ulusal, sosyal ve toplumsal savaşları, lokal sistemlere ve uluslararası tekelci sisteme karşı savaşlardır. Bu özgün durumundan ötürü, süren savaşın karşı cephesi oldukça geniş. Bu geniş cepheye karşı başarılı olmanın sırrı, onun kadar geniş bir mücadele cephesini oluşturmaktan geçer.
Demokrasi, özgürlük ve yaşanabilir daha iyi bir dünya için mücadele edenlerin, bu duruma göre birlik cepheleri ve geçicide olsa birlikte hareket edebilecekleri toplumsal güçleri bir araya getirecek politikalar geliştirmelidirler. Yoksa başarısız olurlar.