Ahmet Ada lirizminde doğa

Ahmet Ada lirizminde doğa
Ahmet Ada’nın doğaya yönelen ve kendini onunla ifade eden/ ortaya çıkan duyguları son yıllarda yaşadığı Mersin’le birlikte şiirinde daha belirleyici hale gelmiş denebilir.

Halim ŞAFAK


Şiirde lirizm insanın kendi kadar daha çok doğal olarak kabul edebileceğimiz etrafına yönelmesinin imkânıdır. Duygu ve değerleri ile kurulmuş olan ilişkiye de bağlı olarak doğa etrafın en temel öğesidir ve mekânıdır ve büyük ölçüde etrafı o oluşturur. Bu Ahmet Ada’nın (20 Mayıs 1937,Ceyhan- 20 Mart 2016,Mersin) şiiri için baştan beri öne çıkan bir olgudur. 

Ahmet Ada çocukluğunun ve ihtimalen ilkgençliğinin Ceyhan’da geçmesinin de katkısıyla doğayı ilk şiirlerinden bu yana şiirinde tutmuş dünyayı ve insanı anlama/anlatma yolu olması bir yana içinde yaşanan/birlikte olunan bir gerçeklik ve ifade ediş biçimi olarak ortaya koymuştur. Uzun yıllar yaşadığı Kayseri’den sonra Mersin’de geçirdiği son dönemi bu ilgiyi daha da çoğaltan asıl etken haline de getirmiştir. 

Kuşkusuz bu dediğimiz insanmerkezliliğin ve Ahmet Ada’nın bir zaman sonra mükerrer hale getirdiği şiirinin dışında olan bir şey değilse de bireysel olana dönük ilgi ve toplumsal olanı farklı yollarla anlatma ve şiir etme arzusu doğayı onun şiirinin önemli parçalarından biri yapmış ve bu yüzden de şiir serüveni boyunca doğayı yazdıklarında izlek olarak bulundurmasına hatta tekrar etmesine neden olmuştur. Bu tekrara rağmen Ahmet Ada’nın şiirindeki doğa onun baştan beri etkileyici ve şiirini tamamlayıcı öğelerinden biri olarak kabul edilebilir. Yanı sıra günümüz dünyası ve modernizmi karşısında bu ilişki de oldukça anlamlı ve gerekli bulunabilir. 

Ahmet Ada’nın ölümünden sonra yayımlanan kitabı "Derin Göller Kalbindir" adından başlayarak bu ilişkiyi ve şiirindeki etkisini bir kez daha gösteriyor ve okura hatırlatıyor. (Ve Yayınevi, 2017,İstanbul) Bu kitaba ve bundan önceki birkaç örneğe bakarak doğaya yönelmenin bir uçtan şiirinde "cellat çağ" karşısında onun yanında/içinde yer almaya ve hatta savunmaya doğru gittiği söylenebilir. 

Bu onun şiirlerinde dünyayı doğayla açıklama, anlama, anlatma anlamına geldiği gibi yaşlılık duygusu ve peşinden gelen ölüm karşısında insanmerkezliliğe karşı savunma olarak da ortaya çıkabiliyor. Dünyadaki canlıların devinimi bir yandan da yeni bir dünya önerisini ve bu temeldeki eleştirisini de somutlaştırmış oluyor ve bunların hepsi daha çok duygu merkezli  ya da duygunun ürünü/sonucu olarak ortaya çıkıyor. Bu durum tabii insanı ve dünyadaki yerini ve egemenliğini tamamıyla ortadan kaldırmıyor ama merkezine de yerleştirmiyor. 

Ahmet Ada’nın doğaya yönelen ve kendini onunla ifade eden/ ortaya çıkan duyguları son yıllarda yaşadığı Mersin’le birlikte şiirinde daha belirleyici hale gelmiş denebilir. Bu yalnızlık, yalnız kalma kadar gündelik hayattan yaşlılık başta olmak üzere epeyi bir nedenden dolayı geri çekilme olarak değil de kendini başka bir biçimde ve tam bir duygusallıkla kendini her şiirde biraz daha belirginleştiriyor. 

Belki de Ahmet Oktay’ın ve Ahmet Ada’nın da benimsediği şiirin makiliklere geri çekilme arzusunu/önerisini ya da Osman Çakmakçı’nın ihtimalen şimdilerde pek ilgisini çekmediği kesin bozkıra değil kıra ama şehrin ve denizin kenarına çekilmiş hatta dâhil edilmiş bir dünyaya aşk dâhil duygular ve yaşadığı mekanlarla şiirine dahil ettiği söylenebilir. Bu büyük ölçüde modernist ve onun birikimiyle (her zaman iyi bir okurdu çünkü)  ilişki de olan hatta bağını güçlendiren bir şiirdir.

Belirtmek gerekiyor: yakın dostlarından biri olarak Ceyhan’da, Kayseri’de, Mersin’de geçen hayatı ve kişisel yanları hakkında pek fazla bir şey biliyor değilim. Dünyaya dönük duygularını politik olan göndermeler ve tavrı hariç yoğun olarak yaşadığını düşünmediğim gündelik hayatında pek belirtmemesinde sanıyorum bunun büyük etkisi var.  Ahmet Ada’nın şiirindeki yoğun lirizme bakarak insan hayatı ile düşünüp duydukları arasında illa da bir ilişki ya da bağ kurmamız da gerekmeyebilir. Belki de ihtiyatla tekrarları ve mükerrer şiirini de bununla açıklamaya çalışabiliriz.

İnsanın kendiyle yalnız yani baş başa kaldığında geçen ve yaşadığı zamandan neler çıkardığını ve yine düşünüp duyduklarını pek bilemeyiz ve bilmemiz de gerekmiyor. Ahmet Ada o dünyayı yalnızca şiirlerinde ortaya çıkardı, tartışmaya açtı. "Derin Göller Kalbindir" kitap olarak Ahmet Ada için bu sürecin geldiği ve ölümün belirttiği son noktayı şairin tüm duygusallığıyla ortaya koyuyor.
"Bir hayalet dolaştı gökte
Toprakta insan kemiği
Düşündüm bekleyen zeytinleri
Sabahın erken saatlerinde"

Öne Çıkanlar