'Anne neden sana 'Aklep' diyolla...'*

'Anne neden sana 'Aklep' diyolla...'*
Kadınların muhteşem öfkesi, 'Aklep Nalan' gibi boyun eğmez devrimci kadınlardan süzülerek geliyor.

Oya AÇAN


Nalan'ın (Gürateş-Duman) hayatını kaybettiğini duyduğumda pekçok arkadaşta yaşadığım gibi önce ince bir sızı hissettim. Kanser olduğunu bilmeme rağmen içimizden söküp atamadığımız, aksine sürekli besleyip suladığımız umut kendi yolunu açıyordu. Toprağa genç düşenlerimizden sonra sıra elbette biz yaştakilere gelecekti. Fakat bunu bilmek başka, sindirmek başka şey.

O 'çağ'ın kavgaya atılan "yeni çocukları" da bizdik; doludizgin, ardına dönüp bakmayan, kavgaya atılınca sonuna kadar gitmekten başka bir şey düşünmeyen... Hapishanelere düştü yolu çoğumuzun, olsun! Engel tanımaz bir coşku ve hedef sarhoşuyduk. Madem boylu boyunca atılmıştık "yeni kavgalara" hapisse hapis, idamsa idam... Umurumuzda değildi.

Aynı zindanda hatta aynı koridordaki koğuş ya da hücrelerde yattığımız halde seslerimizden tanırdık birbirimizi, anlatılanlardan bir de... Hayalimizde canlandırırdık tanımadığımız arkadaşları kırıntı halindeki bilgilerle. 

İdarenin haftada bir mazgallardan duyurduğu "koğuş değişikliği!" tekmili bilindik dayak ve talan dışında sürprizler barındırırdı. Örgütlenmenin ne olursa olsun önlenmesi için yapılan koğuş değişiklikleri bizi tanımadıklarımızla buluştururdu. Fakat bu ihtimal kimilerimiz için hiç gerçekleşmezdi... Seslerinin tınılarıyla yerleşirlerdi zihnimize, o günlere dair hemen hemen hiçbir şeyi unutmamamızın nedeni budur: Tepeden tırnağa birbirimizle doluyduk ve sımsıkı sarılmıştık yanı başımızdakine...

İşkence ve yasaklar dönemiydi, her şey yasaktı. Kitap-gazete yasaktı, çay, kantin, mektup, sigara... havalandırma yasaktı. Birbirimizin yüzünü bu yüzden bilmezdik. Havalandırmaya bağırarak haberleşir, bazen harikulade bazen acemice söylenen türküleri, şiirleri içerdik. Sesleri içerdik.

Uzun yıllar sonra, Malmö'deki Avrupa Sosyal Forumu sırasında bir mola esnasında kafede bir şeyler içiyoruz. Kulağıma bir ses çalındı, nasıl tanıdık, nasıl bildik... Birileriyle bir şeyler konuşuyor. Emin olmak için gözlerimi kapattım, dinledim yeniden. Sonra birden arkamı döndüm ve "Melis sen misin?" diye seslendim. Soruydu ama neredeyse adım kadar emindim. Görüntü yanıltabilir ama ses asla! 

Koğuş değişiklikleri sırasında yolumun hiç kesişmediklerindendi Melis. "Yıllar sonra..." diyeceğim ama biz birbirimizi hiç görmemiştik ki zaten...  Seslerimizin üzerinden 25 yıl geçmişti sadece, anılarımız en korunaklı yerde capcanlı duruyordu. Nitekim o da bana dönüp "Oyaaa!.." diye bağırdı.

*

Nalan benden önce tahliye olmuştu, hiç yüz yüze gelemedik yani. Minicik Ayşegül'ün hikayelerini anlattı arkadaşlar. Koğuşun neşesi, herkesin unutulmazı Ayşegül'e dair en çok şu anlatı kazındı belleğime: "Anne neden sana 'Aklep' diyolla?"

12 Eylül faşizmi komünistlere, sosyalistlere, devrimcilere ölümüne düşmandı ama bunlar kadın olunca iki kere düşmandı. Hadi erkekler siyaset yapabilir de kadınlara ne oluyordu?! 1871 Paris Komünü'nden beri sanki hiçbir şey değişmemiş gibiydi: "Erkekler için devrim kınanması gereken bir şeydi ve erkekler bu yüzden cezalandırılabilirlerdi, ama bu durum açıklanabilirdi de; kadınlar için ise devrim, hem kınanması gereken hem de açıklanamaz bir şeydi."

"Akrep Nalan" yakıştırması bile bu düşmanlığın derecesini gösterir. "...Uygunsuz ve doğaya aykırı olan şey; erkeklerin erkek olması değil, kadınların erkekler gibi olmasıydı."

Nalan minicik Ayşegül'e ne söylemiş, sorusunu nasıl yanıtlamış olabilir, bilmiyoruz. O kuşağın bütün tarihi ancak hayatın yanıtlayabileceği sorularla doludur. Bunlar öne atılan kadınların cesaretlendirici varlıkları ve enerjileriyle -gerçekleştirdikleri bir yana- duruşlarıyla bile hala esin kaynağıdır.

Birikerek ve çoğalarak geliyoruz; toplumsal tarih kadar ağır ve yürek dağlayıcı bazen, göz açıp kapayana geçilmiş derin ırmaklar gibi güven verici, unutulmaz sorular kadar anlamlı ve yanıt arama çabasının bitmez tükenmez devrimciliğinde saklı hayatlarımız da geçmişimiz de...

Tıpkı bu zor ve sancılı zamanlar gibi...

Kadınların muhteşem öfkesi, "Aklep Nalan" gibi boyun eğmez devrimci kadınlardan süzülerek geliyor. Her çağdan, her yaştan, dünyanın her yerinden kadının "hayır" itirazında, dünyayı yeniden şekillendirme ısrarında atıyor hayatın nabzı: "Komünar kadınlar önemli ölçüde korku uyandırdı. Burjuvazinin mülkünü ve gücünü çalmak isteyen kıskanç ve intikamcı proleterler olarak görülen işçi sınıfı Ulusal Muhafız Birliği ve Komün süresince göreve seçilen erkekler yeterince tehlikeliydi. Ama kadınlar toplumsal düzene karşı daha büyük tehdit oluşturuyordu."

İşte bunun için "Aklep" diyorlardı annene Ayşegül!..

* Hayat öyle tesadüflerle dolu ki, ona dair öykülerini dinledikten 36 yıl sonra yolumuz Metris B4 koğuşunun o sevimli maskotu Ayşegül'le kesişti. "Kasabalılar"ın edasını kuşanmış genç bir kadın yoldaş olarak çıktı karşıma. Ona ve annesine dair duyduklarımı anlattım, gözleriyle içti. Fatih (Öktülmüş) için kaleme aldığım yazıyı okuyunca da, "Annem Fatih'ten hep hayranlıkla söz ederdi. Aynı dönemde şubede birlikte kalmışlar..." diye yazdı.

** Alıntılar [Komün'ün Asi Kadınları'ndan]

Öne Çıkanlar