Batı Afrika’da köktendinci konuşlanma
Josef H. KILÇIKSIZ
Nijerya’da çetelerin 300’ü aşkın kızı kaçırdığı geçen gün ajanslara düştü. Kaçırma olayı ülkenin Zamfara eyaletinde gerçekleşti. Suç çeteleri çoğunlukla ülkenin kuzeyindeki Rugu ormanlarında saklanıyorlar.
Nijerya’da büyük ölçekli hayvan hırsızlığı ve fidye karşılığında kaçırma eylemleri artık adli günlük vakalardan sayılıyor.
Çetelerin, Boko Haram ile güçlü bağları bulunuyor. Kaçırılanların ağırlıklı olarak kadınlar ya da öğrenci kız çocukları olması, Boko Haram’ın köktendinci tercihleriyle paralellik gösteren bir eylemselliğe işaret ediyor.
İslam Devleti'nin (IŞİD) Suriye'deki son kalesi Baghouz köyünün düşmesinden bir aydan fazla bir süre sonra Boko Haram, İŞİD'in Afrika'daki şubesi haline geldi.
Nijerya, Nijer, Çad ve Kamerun'da neredeyse on yıldan beri etkinlik gösteren örgütün 2016’dan beri iç bölünmeler nedeniyle zayıfladığı tahmin ediliyor.
Bitkinlik belirtilerine rağmen köktendinci teröristlerin, Çad Gölü ve Afrika göller bölgesinde gerçekleştirdikleri eylemlerle şiddet cehenneminin korkunç hayaletlerini yeniden hortlatmayı başardıkları gözlemlendi.
Örgütün eylem bilançosu Stalingrad kuşatmasına yakın bir tabloyu ortaya koyuyor: 5.000 rehine, yaklaşık 7000 sivil ölü, çatışmada öldürülen yaklaşık 300 asker, 50'den fazla köy ve kasabanın tamamen harap hale getirilmesi, ülke içinde yerinden edilmiş 500.000’e yakın mülteci ve bu yıkımdan etkilenen 4 ülke.
Örgütün içindeki ideolojik ayrışma, örgütün kurucusu Muhammed Yusuf'un 2009 yılında ölümünden sonra hız kazandı. Muhammed Yusuf'un ölümü, Boko Haram’ın tarihinde dramatik bir dönüm noktasına karşılık geliyor.
Boko Haram'ın kurucusu Muhammed Yusuf'un oğlu El Barnawi’nin 2015 yılında örgütün sözcülüğünü üstlenmesinin ardından örgüt içi güç mücadelesine dair toz bulutu birazcık olsun dağıldı.
Yusuf'un ölümünden bu yana giderek artan örgüt içi ölümcül kardeş kavgaları ile intikam içgüdüsüyle yönlendirilen tahakküm, taht ve liderlik savaşları giderek görünür hale geldi.
Nijerya hükümetinin köktendinci teröre karşı daha etkili mücadele etme iradesi, finansman sorunu ile ideolojik konumlanma krizi, örgüt içi güç mücadelesini görünür kılan diğer etkenler arasında sayılıyor.
Boko Haram'ın etno-ırksal varlıkları arasındaki pozisyon savaşları, cemaat, köken ya da gelenekler bağlamında; kısacası metafizik bir duygusallıkta anlamını bulan bir kültür temelinde somutluk kazanıyor.
Birbirleriyle yarışan farklı rakip hiziplerin örgütlülük bilinci, temelde feodal cemaatçi üyelik üzerinden ifade ediliyor.
Muhammed Yusuf başta bir müritler topluluğunu andıran Cemaatü Ehl-i Sünnet il-Da'awati el-Cihad denilen cemaati kurdu. Cemaat baştan beri, cihat yoluyla (kutsal savaş) İslam'ın Afrika’da yayılması amacını güttü. Cemaat kısa süre sonra Boko Haram adını aldı.
Son ayrışmalar, Büyük Sahra'da İslam Devleti içinde hüküm süren nüfuz alanının genişletilmesine ve güvene dair krizleri de ortaya çıkardı.
Örgütün içinde farklı gruplar arasındaki nüfuz mücadelesi daha sonra giderek işlevsel bir liderlik savaşına evrildi.
Aslında dogmatik ve stratejik düzeyde çok parçalanmış bir örgütün gerileme süreçlerine tanıklık ediyor olabiliriz.
Örgütteki yozlaşma, ideolojiden jeo-kimlik hiziplerinin oluşumuna doğru bir seyir izliyor. İyi organize edilmiş birkaç saldırıya rağmen örgütün eylem ivmesi son bir iki yılda düşüşe geçti.
Sözde ılımlı Mamman Nur'un Eylül 2018'de teyit edilen ölümü, Boko Haram'ın en radikalleri için ilave bir eylem motivasyonu anlamına geldi.
Bir toz nebulasını andıran örgüt içi güç çekişmelerinde kontrolü neredeyse tamamen yeniden ele geçiren Abu Mosab Al Barnawi liderliğindeki aşırılıkçı Shekau fraksiyonu, sırtını Shuwa-Tuareg Arap aşiretlerine dayıyor ve vahşi eylem metodolojisi bakımından uluslararası alanda çok kötü bir şöhrete sahip bulunuyor.
Topyekûn cihat hedefi adına şiddetin en korkunç hayaletlerini uyandırmaya ve yeniden konuşlandırmaya devam eden örgütün, vites büyütmek için uygun bir konjonktür kolladığı gelen haberler arasında.
En radikal fraksiyonu temsil eden Shekau çetesi, Kuzeydoğu Nijerya'da, Kamerun'da Nijer'deki büyük şehirleri fethetme amacı güderken, aynı zamanda stratejik alanların kontrolü ve minerallerin sömürülmesi için gerçek bir irade de ortaya koyuyor.
Shekau’larla birlikte örgüt, Nijerya'dan Birleşik Krallık'a uzanan devasa bir doğalgaz boru hattı projesinin stratejik yerinde konuşlanarak hedef büyüttü. Shekau hizbi, Kanem Bornou'nun kadim "İslami imparatorluğu" miti üzerinden bir Halifeliğin kurulması amacı güdüyor.
Siyasi, yargı ve yasama gücünün fethi, Barnavi için Nijerya'yı Selefiliğin İslam Devleti yapma süreci ve stratejisinin bir parçası haline geldi.
Etnik gruplar arasında böl-yönet yöntemini kullanan örgütün, şerî bir düzen kurmak için, çeteleri, adli suçluları, çapulcuları; kısacası paraya ve güce susamış herkesi ideolojik olarak endokrine ettiği gözlendi.
Köktenci İslamlaştırma (endoktrinasyon) yoluyla, şerî bir düzen için örgüte katılan militanların manevi dünyalarının ve iradelerinin fethi amaçlanıyor.
Militanların etnik kökenleri, nesnel olarak tanımlanabilen ırksal ve stratejik ayrışmada önemli bir ölçüt haline gelirken, örgütsel kimliğin inşasında da değişen derecelerde özel bir öneme sahip oldu.
Köktendinci ideoloji her ne kadar Boko Haram'da kimliğin ve üyeliğin temeli unsuru olduysa da, Mamman Nur'un suikastına eşlik eden koşullar, herhangi bir etnik kökene aidiyetin, kimliklendirme süreçlerinde önemli mihenk haline geldiğini gösteriyor.
Bu bakımdan örgüt bir yeniden yapılanma aşamasında bulunuyor.
Liderlik savaşları örgütün tarihinin kilometre taşlarını oluştururken, Batı Afrika'da İslami terörizmin sürekliliği ve gelişimi üzerine yapılan analitik çalışmaların da çerçevesini belirledi.
Etnik olarak heterojen bir yapılanma olan örgütün, bazen ulus-aşırı militanları tarafından gerçekleştirilen saldırıları, Boko Haram’ın stratejisi ve çalışma şekli konusunda da ipuçları veriyor.
Bozgundan sonra Suriye'den ayrılan IŞİD savaşçılarıyla kendini konsolide eden örgütün, uluslararası terör eylemlerinin koordinasyon ve sinir merkezi olmak yolunda ilerlediği belirtiliyor. Nijerya’nın köktendinci terörizmin güvenli limanına dönüşürken kat ettiği yol, Usame Bin Laden’in gizlenmek için Afganistan’ı ya da El Bağdadi’nin İdlib’i tercih etmesindeki uygun konjonktürü çağrıştırdı.
Naif bakış, sadece otoriter, totaliter rejimlerin uygulamalarına ve demokrasi eksikliğine odaklanırken, Boko Haram'ın uyguladığı tehdit, kaçırma, tecavüz, öldürme, yağma ve talan eylemlerinin ideolojik arka planını gözden kaçırıyor.
Otoriter-totaliter rejimler köktendinci İslamlaşma ve her türden dini aşırılığın yeşerdiği verimli zemini oluşturadursun, bugüne kadar köktendinci terörün sırtını yasladığı teolojik kanon, İslamofobi çekincesi- daha doğrusu psikolojik eşiği -nedeniyle görmezden gelindi.
Köktendincilerin bu yeniden konuşlanması, devletlerin ötesinde, bölgesel ve alt-bölgesel sivil toplum örgütlerini ve halkları tehdit ederken, bilhassa, kadınlar ve çocuklar gibi, toplumun en kırılgan kategorilerini de tehlikeye atıyor.
IŞİD'in Batı Afrika'daki bu olağanüstü yeniden konuşlanması, devletler düzeyinde, kurumsal-demokratik reformların bir an önce yapılıp, değerlerin yeniden güncellenmesine aciliyet kazandırdı.
Bu güncelleme sadece kurumsal düzeyde değil, aynı zamanda her vatandaş düzeyinde de gerçekleştirilmelidir. Bu bağlamda, herkes için uluslar-ötesi bir sosyal sözleşmenin yapılması önem kazanıyor.